16 Nisan 2018 00:20

'Bağımlılıkla böl-yönet taktiği' ile nereye kadar?

'Bağımlılıkla böl-yönet taktiği' ile nereye kadar?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Savaş müptelalığı, uyuşturucu müptelalığı gibi. Müptelalar, sık aralıkla “doz” almadan duramıyorlar. Dahası “doza ihtiyaç duyma” aralığı her geçen gün azalırken, “dozun miktarının artırılması” gerekiyor. Aksi halde rahatsız oluyorlar!...

“Fırat kalkanı”ydı, “Afrin operasyonu”ydu derken; bu operasyonlardan daha az “savaş etkisi” olmayan “şehitlik”, “gazilik”, “kefenle yatıp kalkma”, “bin yıllık düşmana karşı savaş” içerikli propaganda da “savaş müptelalığını” artırmış görünüyor. Öyle ki ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye saldırması, AKP’nin son yıllarda en önemli silahlarından birisi olan ABD düşmanlığını, batı düşmanlığını bile unutturdu!

Oysa, akşam telefonda Trump’la “stratejik müttefiklik” konusunda hem fikir olan Cumhurbaşkanı, ertesi gün kürsülerden, “Eyy Amerika; 10 bin kilometre öteden neden gelip de benim bölgemde askeri operasyonlar yapıyorsun. Sizin gözünüz bizim bölgemizdeki petrolde, doğalgazda. Müslümanları bunun için öldürüyorsunuz...” diyerek “anti emperyalist” bir cila çekmeden konuşmuyordu.

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın motive ettiği iktidar propagandası, ABD-Fransa-İngiltere ittifakı Suriye’yi bombalayınca, bütün bu söylediklerini unutup; bu emperyalist saldırıyı ayakta alkışladı. Öyle ki Cumhurbaşkanı, saldırının ertesi günü AKP’nin gençlerini karşısına geçip, “Bütün gece uykusuz kaldık” diye söze başladı. Tabi herkesin aklına, o gecenin Miraç Kandili olduğu, Cumhurbaşkanının da sabaha kadar namaz kılıp dua ettiği için uykusuz kaldığı geldi. Ama öyle değildi. Çünkü o gece, Suriye’ye saldırıyla ilgili gelişmeleri ve saldırıyı izlediği için uykusuz kaldığını söyledi Cumhurbaşkanı.

Nitekim, ertesi gün bütün havuz medyası Suriye’ye yönelik emperyalist saldırıyı alkışlarla karşılayan manşetlerle çıktı. Her ağzını açan yetkili yetkisiz AKP’li, saldırıya övgü dizdi memnuniyet ifade etti; ABD, İngiltere’ye ve Fransa’ya tebrik teşekkürler bildirdi.

O kadar da haksızlık etmeyelim. Alkış, tebrik-teşekkür vardı ama Cumhurbaşkanından başlayarak AKP siyaset erbabının medyadaki uzantılarının iki de eleştirisi (sitem demek daha doğru) vardı!

Bu eleştiriler;
1-) Emperyalistlerin Suriye’ye çok daha önce sadırmaları gerekirken, geç kaldıkları,
2-) Saldırının çok sınırlı tutulduğu ve Suriye’nin tüm askeri alanlarını hedef almaması biçimindeydi.

Çünkü “bağımlı” nın her adımda daha çok “narkotik” madde istemesi gibi, “savaş müptelalısı” da her adımda “daha çok savaş”, olmadı daha çok “savaş propagandası” almadan tatmin olmuyordu!

Ne var ki; devasa propagandaya ve gerçeklerin üstünü örtme gayretlerine karşın, bütün bu “müptelalık” AKP ve onun ortağı MHP’yle sınırlı. Çünkü; CHP’den Saadet Partisi’ne, HDP’den Emek Partisi’ne, İyi Parti’den ÖDP’ye (Vatan Partisi bile), 16 Nisan Referandumu’nda oluşan “Hayır bloku”nun güçleri, Suriye’ye yönelik emperyalist saldırıya karşı birleşmiş bulunuyor. Kaldı ki AKP ve MHP’ye oy veren halk kesimleri de; “Miraç Kandili gecesi”nin (Büyük olasılıkla emperyalistler, Müslümanlar için kutsal sayılan ve ibadete ayrılmış bu geceyi özellikle seçti) “saldırı gecesine” çevrilmesine karşı çıkacaklardır. Bundan şüphe etmek, halkı aptal yerine koymak olur.

Kısacası Erdoğan ve yönetimi, halkı bölerek politika yapmayı, kendisi için en elverişli siyaset tarzı olarak görüyor. AKP propagandası şimdi de emperyalistlerin bölgeye saldırısı konusunda halkı emperyalist saldırının destekçisi durumuna getirmek için uğraşıyor.

AKP, emperyalizmin klasikleşmiş “bölerek yönetme” taktiğini, “bölerek yandaşlaştırma” taktiği olarak öylesine içselleştirdi ki; önceki Cumhurbaşkanı, “uykusuz gece”den yakındığı toplantıda AKP’li gençleri, “Başakşehirli olmaya” çağırdı: “Gençler şampiyonluğa oynuyorsunuz tribünlerin dolması lazım. Bunu halletmeniz lazım. Bakın aniden bir sürpriz yaparım. Başakşehir’in bir maçına gelirim, tribünleri boş görürsem olmaz!...”

Demek ki bundan böyle, kulüp taraftarları arasındaki bölünme, “Başakşehirli olup olmamak” biçiminde olacak!

Ancak AKP’ye oy veren bütün gençleri “emirle” tek bir klüpte birleştirmek mümkün olmadığı gibi; AKP’nin devasa propaganda aygıtına karşın, Türkiye’nin halklarını emperyalistlerin bölgeye saldırılarının alkışçısı ve destekçisi durumuna getirmek de mümkün olmayacaktır. 

BAKAN ALBAYRAK SAFINI MI BELİRLİYOR?

Enerji Bakanı, Damat, Berat Albayarak, kendisine Enerji Bakanlığını “yetersiz” bulduğu için daha ideolojik içerikli konuşmaya başladı. Ne de olsa Mayıs sonunda kabine yeniden belirlenecek!

Ancak Albayrak’ın politikacı üslubuyla değil de “teknik personel” gibi konuşma gibi bir sorunu var. Dolayısıyla onun bu zaafı, polemik yaratacak konuları gündeme getirerek aşmaya çalıştığı gözleniyor.

Albayrak, AKP Esenler 6. Olağan İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşmada; “Sizden ricam, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı mücadelesini yapmak. Mehmetçiğimiz cephede, Afrin’de savaşıyor. Şimdi bir Kurtuluş Savaşı’ndayız, yüzyıl sonra Mehmetçiğimiz cephede. Teşkilatlarımız da 2019’da bir seçim savaşına hazırlanıyor...” dedi.

“Bunda ne var, bir konuşma işte”, denilip geçilebilir. Ama öyle değil.

Çünkü bu birkaç cümle içinde Albayrak iki önemli şey söylüyor.

Birincisi; Albayrak, “100 yıl sonra Mehmetçiğimiz cephede” diyor. Yani Albayrak 1. Dünya Savaşı’nın bitim yılı olan 1918’den beri geçen 100 yıldan söz ediyor. İkincisi ise, “Bir kurtuluş savaşı içindeyiz” diyor. Üstelik yeni bir “Kurtuluş Savaşı” da demiyor. Bu da Albayrak’ın Kurtuluş Savaşı’nı yok saydığını, var sayıyorsa da; Kurtuluş Savaşı’ndaki askerin “mehmetçik” sıfatını hak etmeyen askerler olduğunu söylemiş oluyor!

Böylece Albayrak, “Keşke Kurtuluş Savaşı olmasaydı”, “Keşke bu savaşı Yunan kazansaydı” diyen Fesli Kadir’in ve onun izleyicisi olduğu, her eyleminde ortaya çıkan İsmail Kahraman’ın safında olduğunu ilan ediyor.

Albayrak’ın söylemini kendi başına bir çıkış olarak görmek de doğru olmaz. Çünkü, geçen yıl AKP’nin birden “Atatürkçü” olması ama hemen arkasından Meclis Başkanı İsmail Kahraman üstünden yürütülen “Atatürk ve 1919-1922 arasındaki Kurtuluş Savaşını yok sayma”, Cumhuriyeti “reklam arası görme” kampanyası dikkate alındığında, Bakan Albayrak’ın “sehven konuştuğu” ya da bir “hesap hatası yaptığı”ndan da söz edilmez.

Bu da AKP’deki çekişmeyi, Albayrak’ın parti içinde tarikat-cemaat mücadelelerinde kendi safını belirleme ihtiyacında olduğu tezini (İçişleri Bakanı Soylu’yla olan çatışmasından söz ediliyor) bir hayli güçleniyor. Çünkü Albayrak’ın durup dururken, polemik konusu olan tartışmalarda kendisini ortaya atması da ancak böyle anlam kazanabilir.

Haziran ayında, yeni bir “kabine operasyonu” beklendiğine göre, önümüzdeki günlerde bu çatışmanın nedenleri ve nerelere kadar gittiğini daha yakından göreceğiz. Çünkü AKP içinde Bakan Albarak’ın safını böyle belirlemesi, “Reis’in safının görülmesi” olarak okunuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa