07 Nisan 2018 00:15

Suriye'de ‘Cihatist-Terörist Atık’ sorunu büyüyor!

Suriye'de ‘Cihatist-Terörist Atık’ sorunu büyüyor!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Rusya’nın Mersin’de inşaatına başladığı Akkuyu Nükleer Santraliyle birlikte, son günlerde “nükleer enerji-çevre-halk sağlığı” konusunda daha çok tartışıyoruz. Ama bizde oluğu gibi dünyada da “nükleer” etrafındaki tartışmalara daha yakından bakıldığında, asıl tartışılan “nükleer enerji”nin kendisi değil, (Nükleer enerjinin üretimi, üretim sürecinde çıkabilecek önemli sorunlar da vardır) ama en önemli sorunun, “nükleer atık” konusu olduğunu görüyoruz. Çünkü nükleer santrallerin “teknik ömürleri” dolduğunda geriye kalan ve hâlâ radyasyon yaymaya devam eden “atığı” ortadan kaldırmak olanaklı olmuyor.

“Atığı”; çok derinlere gömmek, kurşun tanklarla saklamak, nüfus yoğunluğu az olan bölgelerde özel “Atık alanları oluşturmak”... gibi yöntemler kullanılıyor ama bunların hiçbirisi sorunu çözmeye yetmiyor.

Bu çözümlerin birisi de yoksul ülkelerde çeşitli alanları “atık deposu” olarak kiralayarak (Elbette illegal ve başka amaçlar arkasına saklayarak) kullanmak! Bu yöntem elbette nükleer atıktan kurtulmanın en kirli, en ahlaksız, en insanlık düşmanı yoludur.

‘CİHATİST TERÖRİST ATIKLAR NE OLACAK? 

“IŞİD sonrası Suriye”de en önemli sorunlardan birisinin de yenilgiye uğrayan cihatist grupların kalıntılarının nasıl ortadan kaldırılacağı sorunudur. Ki bu, yukarıda sözünü ettiğimiz,  “nükleer atık” sorunuyla pek benzerlik gösteriyor.

Suriye sorunu çözümünde aralarında art arda zirveler yapmalarına ve kameralar karşısına geçip “Her konuda anlaşıyoruz!” görüntüsü vermelerine karşın, “anlaşmazlık noktaları” büyüyen Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün anlaştıkları nadir konulardan birisinin de “terörist gurupların kalıntıları”nın, Türkiye’nin başına sarılmasıdır.

Önce Halep’te yenilen terörist gruplar İdlib’e taşındı. Suriye’nin her yanından kaçan teröristler gruplar halinde ya da kişiler olarak kapağı İdlib’e attılar. İdlib bir “terörist atık alanı” olarak kullanılmaya başlandı.

Şimdi de Guta’da, Suriye rejim güçleri tarafından yenilen terörist grupların kalıntıları, Cerablus ve el Bab’da toplanıyor. Guta’dan çıkarılan bazı grupların da (Muhtemelen bunlar ÖSO içindeki bazı grupların yandaşlarıdır), Afrin’e gönderildiği belirtiliyor.

İdlib ve el bab-Cerablus bölgelerinin özelliği ise her iki bölgenin de Türkiye’nin kontrolünde olmasıdır.

TÜRKİYE CİHATİST GRUPLARIN HAMİLİĞİNDEN MEMNUN!

Türkiye-İran-Rusya üçlüsünün aralarında en kolay anlaştıkları sorununun, cihatist-terörist grupların kalıntılarının Türkiye’nin himayesine verilmesidir. 

Doğrusu Türkiye de bundan pek hoşnut görüyor. Çünkü ülkeyi yöneten Erdoğan-AKP Hükümeti, Suriye politikasının gelip dayandığı açmazlardan kurtulmak için Suriye’deki krize daha derinlemesine dalarak düze çıkmayı amaçlayan irrasyonel tutumda ısrar ediyorlar. Tıpkı, Suriye’de masaya oturmak için Suriye topraklarının TSK’nin kontrolünde bölgeler oluşturmak politikasında ısrar edilmesi gibi. Ya da mülteci sorununu büyüterek, Suriye rejimini sıkıştıracağını ummak gibi!     

Türkiye’nin bu terörist grupların sorumluluğunu üslenmesi anlamına gelen bu tutumun nedenleri olarak;

  1. - Bu cihatist-terörist grupları kontrol altına alarak, “mülteci sorunu”nda olduğu gibi, onları Suriye sahasında rekabet ettiği rakiplerine karşı kullanabileceği,
  2. - Bu grupların Erdoğan-AKP iktidarı ile ideolojik bir yakınlık içinde olmaları ve bu grupların hamisi olmanın İslam dünyasında kendilerine sempatiyi artıracağı, 
  3. - Bu grupların üstünde sağlanacak güçle Suriye rejiminin yıkılması stratejisinde yararlanabileceği... gibi gerekçeler dikkate alındığında, elbette ki Türkiye’nin bu gruplarla, kendi kontrolündeki bölgelere getirilip yerleştirilmesine böyle hevesli olması şaşırtıcı değildir. 

İRAN VE RUSYA, ‘ATIK İŞİ’NE TÜRKİYE BAKSIN DİYOR AMA... 

Ama öte yandan İran ve Rusya ise; Suriye krizinin “en tehlikeli atığı” olan bu “cihatist-terörist grupların kalıntıları”, önce Türkiye’nin kontrolündeki bölgeye, sonra da Türkiye topraklarında barındırılmasını (“Depolanması” mı desek) hevesle destekliyorlar. 

Çünkü böylece Rusya ve İran, Türkiye’nin “Teröristlere yataklık etmesi” dahil, pek çok konuda başına bela olacak bu “Terörist depolama tesisi olma yükümlülüğü”nü kullanmayı düşündüklerini söylemek ne yanlış ne de abartılı olur.

Üstelik sorunun bu boyuta gelmesi sadece bir “zaman”, ama “Uzak olmayan bir zaman” meselesidir.

Rusya-İran-Türkiye arasında yapılan son zirvede görüldü ki, aslında bütün “birlik-bütünlük” gösterisine karşın; “Suriye’nin toprak bütünlüğü” vurgusunu öne çıkarmanın ötesinde bir birlik konusu yoktur. Ki, “toprak bütünlüğü”nden ne anlaşıldığı da belirsizdir. Daha doğrusu her ülke için “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nün farklı olduğu apaçıktır!

Nitekim İran, Türkiye’nin “Fırat Kalkanı” ve “Afrin operasyonu” ile kontrol altına aldığı topraklardan açıkça çekilmesini istemektedir. 
İran Cumhurbaşkanı Ruhani bunu zirve sonrasında; “Hiçbir ülke Suriye’nin geleceği için karar verme yetkisine sahip değildir. Burada sadece Suriye halkı özgür bir seçime katılarak kendi geleceklerine karar verebilirler” ifadeleri ile Türkiye’nin Suriye’ye rejim dayatmasını hedef almıştır. Bunları Ruhani,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözünün içine bakarak söylemiştir. 

Rusya; “Suriye’nin toprak bütünlüğü” derken rejimle SDG’nin uzlaştırılarak, Türkiye’nin terörist gördüğü PYD-YPG ile Esad rejiminin anlaşarak Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasını ifade ediyor. Dolayısıyla Rusya’nın, Türkiye’nin kontrolündeki toprakların da rejim güçlerine devredilmesini istediği herkesin malumdur.

‘TERÖRİST KALINTILARINI AL VE GİT’ DENME AŞAMASINA DOĞRU

Bunun anlamı ise, Rusya ve İran’ın, Türkiye’nin Suriye’deki iki “kırmızı çizgisi”nin de silinmesini istediğidir.

Dolayısıyla apaçık görülmektedir ki, Rusya ve İran, Türkiye’ye sadece terörist grupların silahsızlandırılıp tasfiye edilmesi rolünü vermektedirler. Ama Türkiye’nin Suriye üstünde kurduğu büyük hayallerini gerçekleştirmek için tutmak istediği pozisyona ve bu çerçevedeki isteklerine karşıdırlar. 

Nitekim adım adım rejim güçlerinin İdlib’de güneyden kuzeye doğru kontrol sahasını genişletmesiyle, Türkiye’den bu grupları Suriye topraklarından çıkarması istenecek; Türkiye’nin bu konuda üslendiği görev hatırlatılacaktır.

Bunun bir adım sonrası ise; Türkiye’nin bugün kontrol ettiği ve “Kimsenin toprağında gözümüz yok” diyerek reddetmeye çalıştığı Suriye topraklarından çekilmesinin istenmesi gerekecektir. 

Bunu görmek için çok “derinlere” bakmaya gerek yok. Son bir yıl içinde rejim güçlerinin Suriye topraklarını denetimine aldığı alanların genişlemesine bakmak yeterlidir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa