Nefret ve düşmanlık bazı kimliklerin temel parçası mı?
Fotoğraf: Envato
Meclis Başkanı tiyatrocu kadınları merdivene diziyor. Irk, dil, din, mezhep, cinsiyet, millet nefreti, düşmanlığı… Dört bir yan nefret ve düşmanlıkla, bunların eylemsel sonucu olan ayrımcılık ve katliamlarla dolu.
Nefret ve düşmanlık; politik olanın da ötesinde kimlikleşme ve sosyal ilişkilerin temel veya anormal bir formu mu?
Kimilerine göre büyük bir eksiklik veya yanlışlık da olabilir, ama “düşman” tanımlamasından hep çekinmişimdir, en tehlikeli kavramlardan biri saymışımdır, elimden gelse “düşman” terimleştirmesini tarihin dışına çekip atmak isterim.
Ama Ortadoğu coğrafyası da dünya coğrafyası da -coğrafyanın bir etki veya sorumluluğu yok tabii ki sorun insan türüne ait- sanki “kimliğini” düşmanlıkla temellendiriyor, “düşmanlığı” “düşman” olmasa kendisi de olmayacak kadar derin bir temel kimlik parçası haline getiriyor, her şeyi kategorileştiriyor ve kategorinin bir tarafına tekçileştiriyor, sonuçta da kimliğini ve bütün benliği ve dünyasını karşıtlaştırmada -düşmanda- kuruyor. Düşman olmasa “ben/benlik” de olmayacak noktaya varıyor çoğu kez farkına varmadan, çok bilinçli propaganda kitlelerde bilinç dışı veya bilinçaltı bir yapısal temel işlevi görmeye başlıyor, kimlik kurucu bir temel taş haline geliyor.
“Nefret” ile “düşman”, “düşman” ile “saldırganlık” bir sürecin parçaları gibi, düşman varsa “saldırganlık” da (yok etme de) onunla birlikte geliyor, “düşman” varsa onun nefret ettiğinden daha çok ona nefret edilmesi, o saldırmadan ona daha şiddetle saldırılması, onun yok edilmesi gerekiyor (Kim kimin düşmanı? Kim daha saldırgan?)
Bunu en iyi kavrayanlardan biri Hrant Dink’ti kanımca, kimliklerin nefret ve düşmanlıkta kurgulanmamasını anlatmaya çalıştı, büyük bir olasılıkla tam da bu yüzden “baş düşman” haline getirildi, yok edildi.
***
“Dost düşman duysun” denir, böyle bir anlayış ikisinin toplamını insanlığın toplamı olarak görür yani Dünya dost ve düşmanların toplamına eşittir. Böyle bir anlayış aynı zamanda dost ve düşmanı birbirinin karşıtı olarak görür.
Düşmanın karşıtı dost veya dostun karşıtı düşman değil, dostluk düşmanlıkla kıyaslanamayacak veya karşıtlaştırılamayacak başka bir fenomen. Düşmanlık bilmeyen kabileler dostluğu çok daha iyi biliyorlardı, çok daha dost ve güven veren toplulukları oluşturuyorlardı.
Düşmanla kurmak dostluğa yakışmaz, dostluğu bozar kirletir düşman terimi. Bambaşka bir dünya ve insan tahayyülüdür “dostluk”, “düşmanlık” da ancak kendisiyle, yok edicilik, yıkıcılık ile tanımlanabilir, yapıcı kurucu olan dostluk değil bunun görecesi.
Yaşamak duyumsamaksa, yaşamak iyi bir şeyse, ahlaklı olan insan her şeyden önce dostu için ister bunu, bir diğeri için ister bunu, Aristoteles’in Nikhomas’a Etik’te özetlediği haliyle. Kantçı ifadeyle, bu, ödevden dolayı değil bizzat ödevdir insan için.
İlla da bir düşman aranacaksa, yenilmesi aşılması mücadele edilmesi gereken bir düşman varsa, o da düşmanlık yaratan yapılar olsun, halklar veya insanlar değil. Bunu isabetle ifade eden kuramlaştırmalardan biri Marksist yabancılaşma anlayışıdır. “Düşman” terimi insanın türdeşine “yabancılaşmasının”, temel bir “yanılsamanın” dışa vurumu, temsilidir, mücadele edilmesi gereken kötülük; insan veya halklar değil yayılmacılık, sömürgecilik veya sınıflaşmadır; kapitalizmdir.
***
Ortadoğu veya dünya, halkların düşmanlaştırılmasının aşılmasıyla kurtulabilir. En başta da “erkek/kadın”, “Müslüman/Kafir”, “bizden olan/bizden olmayan” dikotomisi aşılarak. Buna giderek kamplaştırılan “Türk/Kürt”, “Alevi/Sünni” dikotomileştirmeleri de dahil.
Koşulsuz araçsız akıl ve düşünce vicdanın ana kaynağı olup “düşman” tanımaz, biraz metafiziktir ama bu metafizik şartlı olmayı aşan kucaklayıcı ütopik bir metafiziktir, dost bir metafiziktir; aynı özgürlük ve eşitlik idelerinde olduğu gibi.
Dünyayı; insana, topluma ve doğaya dostluk kurtaracak. Türkiye ve Ortadoğu’yu; ölümü kutsama değil, ölümleri helvayla kutlama değil, kadın tiyatrocuları merdivene dizme değil, farklı sesleri düşmanlaştırma değil, tüm yok etmelere daha ilkesel bakabilme, vicdani bakabilme kurtaracak.
Dostluk ve eleştirel düşünmeyi kaybedenler “düşmanlıkla” (kategorik) görüyor dünyayı, oysa kozmologlar evrene bir merkez veya yön tayin edilemeyeceğini ifade ediyorlar.
Devrimler yakındır.
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50
- MEB'in yüzüncü yıl raporu gerçeklik korkusu: İçinde Mustafa Kemal hiç geçmiyor 12 Ocak 2024 04:47