01 Nisan 2018 00:55

Yılmaz Güney çok yönlü sinemacılarımızdandı

Yılmaz Güney çok yönlü sinemacılarımızdandı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yılmaz Güney, sinema dışında edebiyatçıydı aynı zamanda. Çok genç yaşta öyküler kaleme alarak başlamıştı edebiyatla ilişkisi. Sonraki yıllarında da şiirler, romanlar yazdı. 

Sinema alanında da çok yönlü bir Yılmaz Güney vardır karşımızda: senarist, oyuncu, yönetmen, yapımcı olarak. Senaryo alanında ilk önemli çıkışını Ö. Lütfi Akad’ın yönettiği Hudutların Kanunu filmiyle yapar.

Yılmaz Güney’in Yılmaz Pütün olarak öyküsü 1930’ların hemen başında, Adana’nın Yenice köyünde başlar. İlk, orta ve liseyi Adana’da okurken pamuk işçiliğinden simitçiliğe kadar birçok işte çalışır. O yıllarda iyi bir sinema izleyicisi olan Yılmaz Pütün, lisedeyken And Film ve Kemal Film’de çalışmaya başlar. Bir yandan da öyküler yazıyordur. İktisat fakültesinde okumak için İstanbul’a geldiğinde Yeşilçam’la da tanışır. 

İstanbul’a geldikten sonra Atıf Yılmaz’la tanışan Yılmaz Güney sinemayla, sinema çevreleriyle daha sıkı ilişkiler kurar. İlk kez Atıf Yılmaz’ın yönettiği (Yılmaz Güney’in de asistanlık yaptığı ve senaryo çalışmalarına katıldığı) Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik filmlerinde oyuncu olarak kamera karşısına çıkan Yılmaz Güney, kamera arkasında ilk yönetmenlik denemesini de At Avrat Silah filmiyle yapar. 

Atıf Yılmaz’ın birçok filminde oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen yardımcılığını sürdürürken, yazdığı bir öyküden dolayı ilk kez hapishaneyle tanışır.

EDEBİYATÇI YILMAZ GÜNEY
Yılmaz Güney erken yaşta edebiyat dünyasıyla tanışır. Lise yıllarında yazılar, öyküler yazmaya başlamıştır. Lisede yazdığı yazıları okulun duvar gazetesine asar. Oradan edebiyat dergilerinde yazdıklarını yayımlamaya başlar, Yeni Ufuklar dergisinde yayımlanan bir öyküsünden dolayı komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle ceza alıp hapis yatmış ve Konya’da sürgünlük de yaşamıştır.

“Ben Yılmaz Güney sinemasını ve Yılmaz Güney’in sanat kurumsallığını şahsında odaklayarak okuduğumda bütünsel manada Yılmaz Güney’i bu denli vazgeçilmez kılan halin edebiyatındaki gücünden, sinemasındaki edebi dilinden ve edebiyat ısrarından geldiğine inanıyorum.

O denli inanıyorum ki; sinematografisini ve yönetmenlik sürecini araştırıp inceleyenlerin neredeyse mutabık kaldıkları bir realitedir kolay beğenmezliği ve titizliği. Kurgusal ve mekan ruhunu özümsemiş bir edebiyatçı gibi yaşayarak kurmuştur sinemasındaki edebi dilini.

Yılmaz Güney’in edebi damarı, bir yanıyla ata dede toprağı Kürt coğrafyasının mağrur ve vakur kişiliği ile kimliğine kattıklarından, diğer yanıyla da Çukurova toprağının emekçi, alın teri döken ırgat kimliğinden alarak şekillendirdiğini söyleyebilirim.” (Şeyhmus Diken/Bianet)

“Yılmaz Güney’in yazınla olan ilgisi sinemayla ilgilenmeye başlamasıyla gevşemiştir. Sinema çalışmaları giderek öne geçmiş, yazın ve yazınsal uğraşlar geriye kalmıştır. Ancak yazına duyduğu ilgi sönmemiştir. Tümden boşlamamış, bir yana itelememiştir yazını. Fırsat buldukça yeniden yazına eğilmiş, yazınsal etkinliğini sürdürmüştür. ‘1961-1962 cezaevi yıllarında ‘on altı yıllık bir çalışmanın’ sonunda ilk romanı ‘Boynu Bükük Öldüler’i yazmıştır. Ancak bu çabalar hiçbir zaman öne geçmemiştir. Daima sinema çalışmalarının gerisinde kalmıştır. Koşullar gereği öne geçer gibi olduysa da yazın, sinemaya kaptırdığı yeri bir daha kazanamamıştır. Yılmaz Güney’in yazıncı kişiliği sinemacı kişili-ğinin gölgesinde kalmıştır. Nitekim bir bölümü 1966 yılında ‘Boynu Bükükler’ adıyla yayınlanan romanı ünlü bir sinema oyuncusunun bir ‘heves’ ürünü olarak karşılanmış, yazın çevrelerinde herhangi bir ilgi uyandırmamıştır. Yılmaz Güney, tamamını 1971’de okura sunduğu bu romandan sonra da yazınsal alanda ürünler verememiş, arada yalnızca senaryolar yazmıştır. 

12 Mart sonrası tutuklanınca yeniden yazına dönme fırsat ve olanağı bulmuştur. Yılmaz Güney içerde, Selimiye’de üç anlatı kaleme almıştır; ‘Hücrem’, ‘Salpa’ ve ‘Sanık’. Ama daha önceden de belirttiğim gibi bu zorunlu ilgiler, Yılmaz Güney’in çalışmalarında yazının başlangıçtaki yerini almasını sağlayamamıştır. Sinemanın özellikle bizim gibi ülkelerde, yazınla kıyaslanamayacak etki gücü Yılmaz Güney’i daima çekmiş; sinemayı temel uğraş olarak almasına neden olmuştur. Nitekim afla çıkar çıkmaz sinema yeniden öne geçmiştir.” (Mehmet Ergün, “Bir sinemacı ve anlatıcı olarak Yılmaz Güney”, Doğrultu Yayınları, Sayfa 250-251)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...