31 Mart 2018 01:07

Suriye politikasının sorunları büyürken...

Suriye politikasının sorunları büyürken...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkeler arası itiş kakışların genelleşip bir “kamplar mücadelesi”ne dönüşme doğrultusuna girdiği bir dönemden geçiyor dünya.

İngiltere ile Rusya arasındaki “casus krizi”, ABD ve AB’nin de İngiltere’nin yanında saf tutmasıyla, Rusya emperyalizmi ile batı emperyalizmi arasında “soğuk savaş” döneminde bile görülmeyen kapsamda bir “casuslar savaşı”na dönüşmüş bulunuyor.

ABD’nin, Türkiye’nin de içinde bulunduğu, kimi ülkelerden yaptığı çelik ve bazı mallara koyduğu “ek ithalat vergisi” ise, kısa sürede “ticaret savaşı” kavramı etrafında bir tartışmaya dönüştü. Gidişat, “ticaret savaşları” adlandırmasının uluslararası ticarette gerçek karşılığı olacak bir mecraya doğru gidiyor. Çin, ABD’nin girişimini “Pandora’nın kutusunu açmak” olarak değerlendiriyor.

ABD SURİYE’DEN ÇIKACAK MI?
Bu ortamda, ABD Başkanı Trump Suriye’deki Amerikan askerlerinin çekileceğini açıklarken, Fransa’nın Suriye’ye “asker göndereceği” haberleri yeni tartışmaları da getirdi.

Trump, ABD’nin Suriye’deki askerlerini geri çekeceğini; “Ortadoğu’da 7 trilyon dolar harcadık. Elimize ne geçti? Suriye’de olmamızın sebebi DEAŞ ile mücadeleydi. Çok yakın bir zamanda bölgeden çıkacağız. Bırakalım da başkaları Suriye ile ilgilensin. Çok çok yakın bir zamanda biz çıkıyoruz” sözleriyle açıkladı. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Kendilerinin böyle bir bilgilerinin olmadığını” söyledi. 

Trump’ın konuşmasından birkaç saat önce de Savunma Bakanlığı, “Suriye’de IŞİD’le mücadele bitmedi!” açıklaması yapmıştı.

Bu da Trump’ın konuşulup üstünde anlaşılan bir karar gereği değil, “hissikablelvuku” konuştuğunu gösteriyor. Ki, ABD’nin Suriye gibi merkezlerden “çekiliyoruz” demelerinin de pratikte çekilme anlamına gelmediğini de biliyoruz. Nitekim Obama Irak’tan ve Afganistan’dan çekilme vaadi vererek iktidara gelmişti. Ama Irak’ta bu vaadin “kısmen” bile yerine getirilebilmesi için 5 yıl geçti. Afganistan’dan ise ABD hiç çekilmiş değil. 

Bu yüzden de emperyalistler arasındaki mücadele “ticaret savaşı”, “casus savaşı”, “soğuk savaşın hortlaması” gibi “savaşlı” nitelemelerle adlandırılırken, ABD’nin Suriye gibi stratejik önemi tartışılmaz bir ülkedeki askerini geri çekmesi beklenemez.

FRANSA’NIN TUTUMU
Macron, Elize Sarayı’nda içinde PYD’lilerin de bulunduğu SDG heyetiyle yaptığı görüşmede, “Suriye’ye Fransız askeri gönderileceğini” açıklarken, aynı zamanda “Türkiye ve SGD arasında ara buluculuk yapacağını” da söyledi.

Demek ki bundan böyle, “Eyy Macron”, “Eyy Fransa” diye başlayan, iç politikaya yönelik meydan konuşmaları da izlemeye başlayacağız.(*) 

Nitekim Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, arkasından Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonra da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, arka arkaya, Macron’un sözlerine yanıt verdiler.

Bu yanıtlarda Fransa’nın Suriye’ye asker göndermesine bir şey demediler ama Macron’un “Türkiye ile SDG arasında ara bulucu  olabiliriz” sözlerine çok sert yanıtlar verdiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Siz kim oluyorsunuz da Türkiye ile bir terör örgütü adını bir araya getirebiliyorsunuz?”, “Bu saatten sonra Fransa’nın hiçbir terör örgütünden, hiçbir terör eyleminden şikayet hakkı yoktur...” diyerek, batı ülkelerine bilinen eleştirilerini Fransa’ya da yöneltti.

MÜDAHALELERE MEŞRUİYET SAĞLAYAN ‘KIRMIZI ÇİZGİLER’
Suriye sanki dünyanın “açık savaş alanı” gibi. Bugün Fransa’nın, “Ben de Suriye’ye asker göndereceğim” demesine fazla söyleyeceği bir şey yok. Bu yüzden de sorun elbette ki, “Suriye krizine siyasi bir çözüm bulmak”tan geçiyor. Ancak burada, bizim açımızdan önemli olan Türkiye’nin izlediği çizginin yol açtığı, bundan sonra yol açabileceği gelişmelerdir.

Türkiye bir yandan bir bölge ülkesi olarak, öte yandan da Suriye’nin içişlerine karışarak, hatta şimdi Suriye’de küçük bir “beylik” oluşturup Suriye’nin içişlerine doğrudan müdahale ederek ve bu dayanağı Esad rejimini yıkmak için kullanacak bir pozisyona geçerek, Suriye sorununun da bir parçası haline gelmiştir. Suriye’nin kuzeyindeki Rojava kantonları ve Kürtlerin bağımsız devlet kuracakları iddiasıyla, bölgeye müdahalesini “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganıyla “Demokles’in Kılıcı”na çeviren bir ülke olarak Türkiye’nin tutumu, Suriye’deki gelişmeler bakımından önemli.

Lafı uzatmadan söyleyelim: Türkiye’nin Suriye politikasında en önemli sıkıntısı Esad rejimini tanımaması ve Kuzey Suriye’deki Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını “Türkiye’nin güvenlik sorunu” gören “iki kırmızı çizgi”de ısrar etmesidir. 

Bu “kırmızı çizgiler” sürdükçe, bölgeye müdahale eden yabancılar kendilerine Suriye’de “meşruiyet” temeli bulacaktır.

Çünkü bölgeye yerleşen ya da yerleşmek isteyen  emperyalistler ya Suriye rejiminin yardıma çağırdığı ya da Suriye’nin kuzeyindeki Kütlerin kendi kaderlerini tayin hakkını savunma çerçevesinde “meşruiyet” arıyor. 

‘YAYILMACI AMAÇLARI OLAN ÜLKE’ İMAJI PEKİŞİYOR
Elbette Suriye’de sorun çetrefillidir ve çözüm için adım atılıyor dendikçe her şey daha da karmaşık hale gelmektedir.

Ama, Türkiye etrafındaki gelişmeler açısından bakıldığında; Türkiye’nin kendi koyduğu “kırmızı çizgileri” kaldırıp Esad rejimi ve Kürt güçleriyle bir uzlaşmaya varmadan, bu sıkışıklıktan ve her geçen gün daha çok ülkeyle sorun yaşayan çelişki ve çatışmalarından kurtulması son derece zordur.

“Fırat Kalkanı” ve Afrin’e yönelik operasyonla kontrol altına alınan birkaç bin kilometrekarelik toprakla edinilen ağırlığın, Suriye merkezli Ortadoğu sorunlarının ağırlığını dengelemesi beklenemez.

Tersine Suriye’deki gelişmeler, Guta’nın da Esad rejiminin eline geçmesinden sonra İdlip ve diğer Suriye topraklarından Türkiye’nin çıkmasını isteyecektir. Esad rejimi BM nezdinde bu doğrultuda girişimlere başlamıştır. Suriye rejiminin bu girişimlerinin arkasında Rusya’nın olmadığını söylemek, olup bitene göz yummak olur.

Türkiye’nin “Milli güvenliğini tehdit ettiği” gerekçesi de pek kimseyi ikna edecek gibi görünmüyor.

Tıpkı bugüne kadar dış dünyada kimseyi ikna etmediği gibi! 

Dünyanın yukarıda ifade edilen gelişmeleri içinde askeri girişimler başarılı olsa da bu gelişmelerin sürüklediği mecra, “Bölgede yayılmacı amaçları olan bir Türkiye imajını” güçlendirecek mahiyettedir. 

Bu yüzden Türkiye’nin Suriye politikasının, iç ve dış politikasının manevra alanını daha da daraltacağı “görünen köy”dür!

Fransa ile başlayan polemik de açıkça göstermektedir ki, Türkiye kırmızı çizgilerini gözden geçirmezse, süreç ilerledikçe bu daralma daha da “büyüyecek”tir!

(*) Dün, Fransa’dan yapılan, “Biz Suriye’ye yeni asker göndermiyoruz. Orada zaten askerimiz var. SDG’ye de bir vaatte bulunmadık” içerikli açıklama tansiyonu düşürecek görünse de, Macron ve Fransa ile polemiğin alttan alta süreceğini söylemek yanlış olmaz.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa