29 Mart 2018 00:56

On milyonlarca ‘vatan haini!’

On milyonlarca ‘vatan haini!’

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğer Erdoğan ve iktidarının sözcülerinin birbiri ardına sıraya girerek yüksek “volüm”lü cihazlardan ilan ettikleri “vatan hainleri”nin toplamı nedir diye merak edilse, on milyonlarca olduklarına karar vermek gerekecek. Bir ülke düşünün ki, devlet yöneticilerinin mantığına göre, o ülkede yaşayanların en azından yarısından fazlası “Hain!” konumunda bulunuyor. Yüreği ve beyni haktan, adaletten, insanlıktan, dürüstlükten yana olan her kes, Erdoğan iktidarı sözcülerinin HDP’ni “gayrı milli” ve “terör örgütünün siyasi kolu”; CHP’ni “milli güvenlik sorunu”; ilerici, devrimci ve sosyalist parti, örgüt ve çevreleri  “yabancı güçlerin piyonu vatan hainleri” olarak ilan ettiğini hatırlayıp, “Yahu bu nasıl bir şeydir, bu ülkede yaşayıp da AKP-MHP’ni desteklemeyen herkes nasıl oluyor da hain oluyor?” diye sormalıdır. 

Sorulması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer konu, vatana ihanetin hanği durumlarda, ne yapılırsa söz konusu olabileceğidir. “Hain!” söylemi çünkü bir egemenlik “kültü”ne dönüştürüldü. İktidar ve yandaşları sokakta, işyerinde, yolda, okulda, metroda, gemide, ya da başkaca herhanği yerde, Erdoğan yönetiminin politikalarıyla hemfikir olmadığını anladıkları ya da gördükleri insanları “hain!”, “yabancıların misyoneri”, “Türk düşmanı!” olarak yaftalayarak egemen olanın ve yandaşlarının iktidar sopasıyla susturmaya yöneliyorlar. Hedef gösterilenler ise anında polis ve yargı mekanizması tarafından mengeneye kıstırılıyor. Böylesi bir suçlamaya hedef olanların işte, ‘aş’ta, eğitimde, sağlıkta, evde “gün yüzü görmesi” artık mümkün olmuyor. Yüzbinlerce insanın işten atılması, zindanlara doldurulması,  öldürülen Kürt gençleri-yaşlılarının sayısının çokluğu üzerinden ajitasyon yapılabilmesinde, bu “kült” silah önemli role sahiptir.  

Ancak, suçlayıcılarla suçlananların ülkedeki konumlarına, ekonomik-siyasal-askeri-kültürel ve diğer alanlarda izledikleri ve uyguladıkları politikalara, sahip oldukları anlayışa bakmaksızın kimin hain, kimin vatansever olduğuna karar vermemek gerekir. Günümüz sermaye iktidarının  70 yılı aşkın zamandır sürdürülen ABD  işbirlikçiliğini terettiğine dair en küçük bir veri yoktur.  “Ey Amerika…!” diye başlayan “meydan okumalar”ın ardına bakmasını bilen herkes, İncirlik başta olmak üzere Amerikan ve NATO üslerinin yerlerinde durduklarını, imzalanan işbirliği anlaşmalarının yürürülükte olduklarını, CIA ve NATO eğitimli Gladio teşkilatının Kontrgerilla talimnamesiyle ve “milli güvenlik belgesi”yle arzı-endam etmeye devam ettiğini görebilir. ABD ile Suriye’de ve Kürt sorunu nedenli olarak yaşanan gerginlik ve çıkar çatışması, on yıllara yayılmış bu müzmin işbirlikçilik karşısında gecici ve konjönktürel gelişmelerle bağlıdır. Erdoğan iktidarının Suriye’de alan fethinin “sınırları” üzerinde anlaşma sağlandığında ve Kürt mücadelesi emperyalistler arası çıkar dalaşına “kurban edilip” etkisizleştirildiğinde;  bu işbirliğinin derin kapsamı daha net olarak ve bir kez daha görülecektir. “Ülkenin yedi düvelle savaştığı” yaygarası koparak yönetici kastın taktiği, demokratik hak ve özgürlüklerin kırıntısının dahi olmadığı, tekelci militarist ve yayılmacı politikalarına itirazların olmadığı bir susku toplumu yaratmaktır. 

İhanetle suçlananlar ülke topraklarını emperyalist güçlere açmadılar. Emperyalistlerle mali, askeri işbirliği anlaşmaları imzalamadılar. Ülke tarımını yıkıma sürükleyen kararlar almadılar. Henüz doğmamış olanları dahil ülkede yaşayan herkesi borçlu duruma düşüren bağımlılık ilişkileri politikasını yürürlüğe koymadılar. Bütün bunları yapanlar, bu türden yüzlerce anlaşmanın alıtna imza atanlar, onlarca yıldır ülke yönetiminde bulunan sermayenin en gerici, en saldırgan, şoven ve militarist temsilcileri oldular. Sağ gerici, faşist ve şoven politikalarla ülke insanını teslim almaya ve boyun eğmeye çalışanlar, hemen tüm bu zamanlar boyunca, kendilerine muhalefet ederek gerçek vatanseverlik gösterenleri ihanetle suçlayıp etkisiz kılmaya çalıştılar. Ama bağırtı-çağırtılarla gerçekleri örtmek artık o denli kolay olmuyor. İktidar ve yandaşlarının hakim kılmaya çalıştıkları bu boğma ve susturma politikası, belki de militarizmin zincirlerinden boşanmasıyla ve hiçbir yasa tanımaz olan yönetme anlayışıyla bir süre daha uygulanma olanağı bulabilir. Ne var ki, bu denli zorbalıkla ve yasa tanımazlıkla tahkim edilmiş iktidarların, karşılarında yığınların öfkesini biriktirmesi de kaçınılmazdır. İçeride ve dışarıda hakim kılınan yeni osmanlıcı fetih ve yayılmayla takviye bu baskı politikası, ihanetle suçlanan on milyonların yanısıra, şovenist ve dini propagandayla aldatılarak yedeklenmiş on milyonların saflarında da kuşku ve tepkileri doğuracak türdendir. Önemli olan gerçeklerin yığınsal olarak görülebilir olmasıdır ve bu da ne yazık ki en çok yaşanarak gerçekleşebilmektedir. Türkiye işçi ve emekçileri zor günlerden geçmektedirler. Bu zamanların daha az badireyle atlatılması için “ne oluyor, nereye gidiyoruz ya da götürülüyoruz?” diye sorarak düşünmeleri ve sermaye iktidarının ülke ve insanlarıyla birlikte bölge halklarını da çapı giderek büyüyen çatışma ve savaşların göbeğine çeken politikalarını sorgulamalıdırlar. Yoksa, bugün hala yandaş oldukları için “milli ve yerli” sayılanların yarın iktidara muhalefet ettiklerinde, “vatan haini” olarak hedefe yerleştirilmeleri hiç te şaşırtıcı olmayacaktır. Malum olduğu üzere, vatan hainliği suçlaması, iktidarın elinde susturma silahına dönüşmüştür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...