27 Mart 2018 00:57

AKP’nin dış politika hikayesi: Tıkanma mı başarı mı? (2): Alan iyice daraldı, dümen ABD’ye...

AKP’nin dış politika hikayesi: Tıkanma mı başarı mı? (2): Alan iyice daraldı, dümen ABD’ye...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dış politikanın değişen dinamikleri neler? 
AKP hükümetinin belirlediği dış politikanın geldiği nokta bir başarı hikayesi mi yoksa bir tıkanma mı?
Sorularının cevaplarını... 
Taksim The Marmara Hotel’de düzenlenen 42. İktisatçılar Haftası’nın, “Dış Politikanın Değişen Dinamikleri” başlığını taşıyan oturumunda ortaya konan tezler üzerinden aramayı sürdürüyoruz.
Dün iki şeye dikkat çekmiştik.
Birincisi.. 
‘Dış politika’ denildiği zaman artık Ortadoğu ve çatışma bölgelerine yönelik tutum akla geliyor.
İkincisi...
Bugünü anlamak için AKP’nin, iktidara geldiği günden bugüne, dış politika anlayışının evrimini sağlıklı analiz etmek gerekiyor. 
Dün ayrıca, oturum panelistlerinden Profesör İlhan Uzgel’in gelinen noktayı şöyle özetlediğini paylaşmıştık: Tuhaf bir iç-dış politika karışımı örneği çıkmış durumda. İktisaden neoliberal, siyaseten İslamcı, iktidar yapısı olarak otoriter. Dış politikada da kontrollü-takiyeci Avrasyacı. 
Kontrol Türkiye’nin elinde mi? 
Türkiye takiyeci çizgide ne kadar ilerleyebilir?  
Bugün bu sorulara yanıt arayacağız.

UZGEL: DUVARA DAYANILDI

Türkiye’nin yeni çizgisinde ortaklık kadar çatışma var. 
İlhan Uzgel birkaç örnek sıralıyor.
- Türkiye Avrasyacı ama Orta Asya’ya dokunmuyor çünkü Rusya izin vermez. 
- Rusya ve İran ile iş birliği yapıyor ama bunların desteklediği Esat’ın devrilmesini kafasının bir kenarında tutuyor. Üstelik devrilmeyeceğini bildiği halde. 
- Uzman olmaya gerek yok haritaya bakarsanız görürsünüz; PYD’ye karşıysanız Suriye Başkanı Esat ile iş birliği yaparsınız. Esat ile uzlaşmıyor zira uzlaşmamasının çok temel nedeni, ABD’den çekinmesi. 
Son örnek akla ister istemez şu soruyu getiriyor: Türkiye’nin Esat ile uzlaşması, Türkiye ile ABD arasında ne gibi bir gerilime yol açabilir ki?
İşte Uzgel’in cevabı: Rusya ve İran’ın ardından Esat ile uzlaşırsanız üçgeni tamamlarsınız, aynı zamanda kapatmış olursunuz. Türkiye üçgenin o ucunu hep açık bırakarak ABD’ye mesaj veriyor. 
Uzgel’e göre Türkiye nasıl iktisaden bir sınıra ulaştıysa, o sınırı aşıp nasıl daha fazla ilerleyemiyorsa, dış politikada da sınırlarına ulaştı.
Öyle ya...
Bir zamanlar ülke ekonomisinin sahip olduğu dinamizme (O dinamizm yüksek sömürü, başka bir ifade ile yoğun artı değer yaratıp el koymaya, yoğun sermaye girişine ve ranta dayanıyordu) dayanarak dünyanın 10. büyük ekonomisi olma hayali kuruluyordu. 
Şimdi...
16. büyük ekonomi olmaktan 17’liğe gerilenmiş durumda. Üstelik de dünyanın en hızlı büyüyen üç ülkesinden biri olma hikayelerine rağmen!
Evet ekonomide açık bir patinaj, net bir aşılamayan duvar var.
Peki... 
Onca gururlanma, diklenme ve savaş zaferine rağmen dış politikada da aynı durum mu var gerçekten?

AVRASYACILARA KARŞI SİLAH: 28 ŞUBAT
İlhan Uzgel sorunun cevabından önce bir parantez açıyor. 
İddia edilenin aksine ABD’nin Suriye ve Ortadoğu politikalarının başarılı olduğunu düşündüğünü vurguluyor. 
ABD’nin belli bir plan doğrultusunda ilerlediğini, 2000’lerden itibaren, aşama aşama gittiğini belirtiyor.
“ABD Suriye’de Zekef üssünden çekiliyor, burası İran’a kalıyor vb.” günlük şeylere takılarak  genel fotoğrafı görmenin mümkün olmadığını anlatıyor.
Yenişafak’tan ulusalcı sol ve sağ çizgiye... 
Hepsi şunu söylüyor: “Suriye savaşından Rusya ve İran zaferle çıktı. ABD kaybeden. ABD çöküyor, Ortadoğu’nun geleceğinde Türkiye belirleyici olacak”. 
Uzgel net bir şekilde, “Böyle bir şey yok!” diyor.
“ABD hâlâ hegemonik gücünü koruyor. Şu anda ABD’nin sahip olduğu kapasite Ortadoğu’daki gelişmeler üzerinde büyük bir yönlendirici etkiye sahip. Bugün Ortadoğu’da bazen yaparak bazen de yapmayarak siyaset yapıyor” tespitini yapıyor.
Parantezi kapatıp dış politikanın da ‘duvara dayandığı’ tezine dönelim!
İlhan Uzgel tezini şöyle temellendiriyor.
Son Amerikan Ulusal Güvenlik Belgesinde üç ülke öne çıkarıldı; Çin, Rusya, İran. Çin daha büyük çaplı daha kapsamlı hedef! Daha orta ve alt hikayelerde Rusya ve İran var. 
Yeni eksen, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail. Arkasında Amerika, karşısında sallantı eğreti bir Türkiye, İran, Rusya ve iliştirilmiş Katar. 
Uzgel’e göre bu hat Türkiye için ‘bir çıkmaz’. 
Çünkü... 
ABD İran’a karşı hem içeride hem dışarıda sertleşecek. 
İran’a karşı sertleşme olursa Türkiye bir taraf seçmek zorunda kalacak. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir karar vermek zorunda olacak. 
İşte çıkmaz da burada başlıyor!
İçeride öyle bir sıkışık durum var ki... 
Eski derin devletin artıklarına ve Perinçekgillere dayanan bir ittifak ilişkisi var. Erdoğan ya bundan vazgeçecek ya da Amerika’ya yaklaşacak ya da Amerika’dan vazgeçecek. 
Uzgel’e göre tıkanıklığı aşmak için 28 Şubat sürecine yönelik dava Erdoğan’ın elinde bir araç. Erdoğan 28 şubat süreci davasını kullanıyor. 
Eğer...
İçerideki eski devlet unsurlarıyla devam etmek istemiyorsa bağlantıyı oradan kesecek. ABD’ye mesaj verecek: “Ben Avrasyacılarla değil seninle devam edeceğim”. 

ERDOĞAN’IN TERCİHİ AMERİKA OLACAK
Her ne kadar sonucu siyasetin gelişmeleri belirleyecek olsa da İlhan Uzgel’in bir cevabı var: 
Erdoğan bence Amerika ile anlaşacak! Çünkü Erdoğan iktidarda kalmak için ne lazımsa onu yapmıştır. 
Erdoğan’ın en büyük avantajının ‘bulunmaz değerdeki seçmeni’ olduğunu söyleyen Uzgel, “Erdoğan ne yapsa yüzde 40’ın garanti olduğunu biliyor. Suriye ile anlaşsa da, ABD ile anlaşsa da seçmeni bundan etkilenmiyor. Bu nedenle Erdoğan’ın eli dış politikada çok rahat! İstediği kadar esneklik gösterebilir” diyor. 
Uzgel sonrasında altını çizmeyi de ihmal etmiyor: “Esnekliği iktidarda kalmasını uzatıyor lakin esneme alanı iyice daraldı”. 
Devam edecek.


ESAT’I DEVİRMEYEN ABD KAZANÇLI!

PROF. Dr. İlhan Uzgel iddia ediyor: “ABD istese Esat rejimini devirirdi”. 
Bu iddia karşısında şu soruyu sormamak olmaz: ABD Esat’ı niçin devirmek istemedi yada devirmemesinden ABD’nin kazancı ne?
En kestirme cevabını üç maddede topluyor. 
1. Esat giderse yerine Müslüman Kardeşler gelecekti, onu istemedi.
2. Rusya çok istedi Esat kalsın diye... ABD bunun açacağı pazarlık alanını önemsedi. 
3. Rusya’nın istekli tutumu karşısında, “Esat senin Suriye’nin kuzeyi de benim” deme fırsatı yakaladı.
Cevaplarını detaylandıran Uzgel, tüm bu pazarlıklar sürecinde ABD’nin lehine iki önemli gelişme yaşandığına dikkat çekiyor. 
2013 yılında Suriye’de kimyasal silah kullanıldı ve ABD müdahale edeceğini açıkladı. Rusya devreye girdi ve anlaşma masasına oturdu. Müdahale yerine Rusya’nın kimyasal silah depolarını boşalttırdı, ABD. BM’nin gözetiminde en büyük kimyasal silah depoları tasfiye edildi.  
Uzgel bu süreçte ABD lehine yaşanan iki önemli gelişmeyi şöyle özetledi: Bir; ABD 2013’te müdahale etmedi ama Suriye’ye girdi, büyük bir kısmını ortak hareket ettiği güçlerle kontrol ediyor. İki; İsrail rahatladı.
Uzgel’in dikkat çektiği gibi çok açık ki... ABD,  Rusya yanlısı Baascı rejimin devamı niteliğindeki iktidarı yani Esat’ı yıkmak yerine Suriye’yi yıktı. Suriye’yi Iraklaştırdı. Esat kaldı Suriye gitti. Nüfusun yarısı yer değiştirdi. Esat’ın gitmesinin anlamı kalmadı. Üstelik de savaşı Suriye’nin müttefiki Rusya’nın üzerine yıktı. 
Suriye’yi kimler vurdu ve vuruyor? 
Rejimin kendisi vuruyor, IŞİD vurdu, PYD vurdu, Rusya vurdu, İran vurdu, İsrail ara ara vuruyor, Hizbullah vurdu. Hepsi aynı ülkeyi vuruyorlar. Amerika maliyetine katlanmıyor. Ne asker kaybetti, ne de ekonomik olarak yıprandı. 
“ABD açısından Irakla karşılaştırıldığında Suriye’nin ekonomik maliyeti çerez parası sayılır” diyen Uzgel ABD’nin kazancını şöyle özetledi: “Çatışmalar Ortadoğu’da  ABD’nin müttefiklerinde yaşanmıyor. Ürdün’de yok, Mısır’da yok. Suudi Arabistan’da yok. Nerede var? Eski Baasçılarda, Arap milliyetçilerinde var. Buraları adeta içe yıkarken kendisi Arap baharından önce bir tane askerinin olmadığı Suriye’de 20 tane üs kurdu. Irak’ın kuzeyi ile de birleştirdi”.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...