26 Mart 2018 00:58

Sermayeye dolaysız servet aktarımının adı: Teşvik!

Sermayeye dolaysız servet aktarımının adı: Teşvik!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugünden geriye doğru bakıyoruz; Erdoğan-AKP Hükümeti 2016 yılını “süper teşvikler yılı” ilan etmiş. Sonra, “2017 süper teşvikler yılı olacak” denmiş! Şimdi de Başbakan dahil ekonomiyle ilgili bakanlar, 2018 yılı için, “süper teşvikler yılı olacak” diyorlar.

Önümüzdeki günlerde bu teşviklerin neler olduğu daha iyi görülecek.

Önceki yıllarda da ”teşvikler” hiç eksik olmadığı için günümüzdekilere “teşvik” denmesi hem teşviki yapanları hem de alanları kesmemiş olacak ki; son yıllarda artık “süper teşvik”ten söz ediliyor.

Öyle ya, “süper teşvik” tanımı; çok fazla anlamında olan “süper” kelimesi ile “teşvik” gibi destek anlamında bir kelime ile “üstün bir olumluluk” ifade ediyor.

YOKSULLARIN DEĞİL SERMAYE SAHİPLERİNİN HÜKÜMETİ

Elbette söz konusu olan para olunca; “süper” sözcüğünün “yerli ve milli” bir sözcük olmaması da teşvik edeni de edileni de bozmuyor!

Doğrusunu isterseniz, Erdoğan-AKP Hükümeti, halka verdiği hiçbir sözde durmasa da büyük sermaye çevrelerine verdiği bu vaadini her yıl yerine getirmekte büyük bir istikrar göstermiştir.

Çünkü AKP Hükümeti yoksulların, işçilerin,emekçilerin değil sermayenin hükümetidir. Elbette Hükümet, bu teşvikleri açıkça “Sermayeye servet aktarıyoruz” diyerek değil, başka gerekçeler uydurarak parlatıyor. Teşviklerin emekçiden alınıpp sermayeye verilmesini ise başlıca üç yalanın arkasında saklanarak yapıyor:

1-Bu teşviklerle istihdamı artırarak işsizliği azaltacağını propaganda ediyor.  

2-Bölge illerinde sanayinin gelişeceğini, işsizlik ve yoksulluğun azalacağını iddia ediyor.

3-“Katma değeri yüksek illerin” teknoloji yatırımlarını teşvik ederek, ülkenin 4. Sanayi Devrimi’ni (endüstri 4.0’ı) ıskalamamasını salık veriyor!

Son aylarda bunlara “yerli ve milli silahlanma” bahanesi de eklendi ve böylece silah sanayisi de “süper teşvikler” kapsamına alınmış oldu.

‘TEŞVİK’,  İŞÇİNİN SIRTINDAN SERMAYEYE TEŞVİKTİR

Böylece en büyük sermaye çevrelerine yapılan milyarlarca liralık (geçen yıl 80 milyar TL’yi bulan teşviklerin bu yıl daha da artacağı belirtiliyor) teşviğin üstü örtüldüğü gibi, Hükümetin işsizlik ve yoksulluğa karşı mücadele etmek için devletin imkanlarını seferber ettiği imajı uyandırılmak isteniyor.

Geçtiğimiz yıllarda; “işçinin sigortasındaki patron payınının ödenmesi”nden “yeni istihdam için işçinin tüm ücretinin hazine ve işsizlik fonundan ödenmesi”ne kadar bir ço teşvik türü devreye sokuldu. Bunlara sonradan, “İşsizlik Fonu”nun patronların yağmasına açılması; Hazine’nin kapısının patronlar için ardına kadar açılması; “ucuz ya da hibe kredi”, “arsa tashihi, anahtar teslimi fabrika”, “tüm üretilen ürünün devlet tarafından alınma garantisi”, “proje bazlı destek”, “ileri teknoloji desteği”, “katma değeri yüksek yatırıma destek”, “gümrük vergisi muafiyeti, KDV ve ÖTV indirimi”,... gibi pek çok teşvik biçimi eklendi.

Bütün bunların üzerine, şimdi de 2018 yılının, önceki yılları da aşan “süper teşvik yılı” olacağı ilan ediliyor.

Kuşkusuz “teşviklerin” bir boyutu da son yıllarda ekonomideki kötüye gidiş alametlerinin üstünün örtülmesi, daha doğrusu krizin geriye atılması için “hormon aşısı” olarak kullanılmasıdır.

Ancak amaç ne olarak gösterilirse gösterilsin; “teşvik” demek patronlara, en büyük sermaye çevreleri başta olmak üzere bütün bir sermaye kesimine servet aktarmak anlamına gelmektedir.

İŞÇİNİN, EMEKÇİNİN ÇIKARLARINI SAVUNMA MÜCADELESİ

Bütün bu teşvikler ya devletin hazinesinden ya da devletin denetimindeki “İşsizlik Fonu” başta olmak üzere çeşitli fonlardan karşılanmaktadır.

“Hazine” gelirlerinin yüzde 85’i işçilerin, emekçilerin ödediği dolaysız ya da dolaylı vergilerden oluşmaktadır.Bu da hazineden yapılan teşviklerin en az yüzde 85’inin işçilerin, emekçilerin cebinde alınıp patronlara aktarılmasıdır.

İşsizlik Fonu başta olmak üzere diğer fonlardan yapılan”süper teşvik”lerde asıl olan, işçinin emekçinin cebinden alınan ve “sonra size dönecek” denilen fon birikimlerinin patronların cebine konmasıdır.  

Öte yandan Cumhurbaşkanından alt düzey AKP yöneticilerine kadar, “teşvikçiler”, sanki babalarının kesesinden alıp bu parayı memleketin kalkınması için kullanıyorlarmış gibi bir algı oluşturulmaktadır. Oysa Hazine ve “Fon” birikimlerinin dağıtımına yakından bakıldığında; “teşvik” numarasının işçinin, emekçinin cebinden kesilerek yapıldığı ve “Size hizmet olarak geri dönecek” denerek, her defasında patronların cebine konduğu görülecektir.

Bu yüzden de “teşvik” dendiğinde “Aman ne güzel hükümetimiz ülkenin kalkınması ve işsizlerin kolay iş bulması için teşvikler veriyor” deme saflığına son verilmesi gerekmektedir.

Burada da en başta görev, işçilerin örgütlü olduğunu iddia eden sendikalara ve elbette ileri işçi kesimlerine ve mücadeleci sendikacılara düşmektedir. Bu yüzden de Bütçe görüşmeleri yapılırken; sadece, “Savaşa değil sağlığa, eğitime bütçe!”,... demenin ötesine geçilerek, Hazine’nin; “kamu fonları”nın sermayenin yağmasına açılmasına, “teşvik” adı altında, emekçilerden sermayeye servet aktarılmasına izin vermeyen bir mücadele çizgisine geçmek gerekmektedir. Bu da bir yılın son günlerine sıkışmış, “bütçeye müdahale” amaçlı “rutin haline gelen” bir anlayışı aşmayı; her gün işçilerin ve tüm emekçilerin ekonomik çıkarını savunan (“teşviklere” karşı çıkmayı da kapsayan) bir mücadele çizgisinde yürümeyi gerektirmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...