Sınıfsal işçi katliamına sınıfsal mahkeme kararı!
Fotoğraf: Envato
"Bağımsız yargı”, “Adil yargımla” derken siyaset erbabı mangalda kül bırakmıyor. Ve bu sorun genellikle de siyasi davalarda, iktidar gücünün istek ve işaretleri doğrultusunda karar veren mahkemelerin partizan tutumu eleştirilirken gündeme geliyor. Elbette ki bu alandaki davalarla ilgili talepler de eleştiriler de hem gerçek hem de çok önemlidir!
Ancak günde beş altı işçinin yaşamını yitirdiği iş cinayetlerinin, yıllaca süren ve sonunda patronların istediği gibi sonuçlanan davaları da “vakayi adiyeden” davalar olarak görülüyor. Dahası, 10,20,...300 işçinin katledilmesiyle ilgili davaların mahkeme karaları “Bağımsız yargı”, “Adil yargılama” mücadelesi kapsamında ele alınmadığı için boğuntuya getiriliyor.
İŞ CİNAYETİ DAVALARINDA SINIFSALLIK ÖNE ÇIKIYOR
Oysa bu türden iş cinayetleri davalarına bırakalım işçi sınıfı sermaye sınıfı karşıtlığı, “Bağımsız yargı”, “Adil yargılama” kapsamında tartışılan ölçütlerden bakıldığında bile, çok daha vahim kararlar çıktığı görülmektedir.
Her şeyden önce yasalar patronları koruyacak biçimde düzenlendiği için pek çok dava işçiler aleyhine sonuçlanıyor. Ya da pek çok davada yargıçlar yasaların ruhuna değil şekline bakarak, kararların patronlar lehine çıkmasında rol oynuyorlar. Çünkü, patronlar, ellerindeki maddi, siyasi, kişisel ilişki... pek çok imkanla mahkemeleri kuşatarak kararların kendi lehlerine sonuçlanmasını sağlayabiliyorlar.
Bilirkişilerin raporları, tanıkların iş güvenliği önlemlerinin alınmadığına dair söyledikleri, teknik göstergeler,...olanın bir “iş kazası” değil “iş cinayeti” olduğunu göstermesine karşın bu güne kadar açılan binlerce “iş cinayeti” davasında ciddi ceza alan bir patron ya da patronların birinci dereceden temsilcileri yoktur. Diyebiliriz ki, bugüne kadar mağdurların “Adalet yerini buldu” dedikleri bir “iş kazası” davası nerdeyse olmamıştır!
Bu türden sınıfsal nitelikli iş cinayeti davalarından birisi de önceki gün sonuçlanan, Torunlar Center’da 10 işçinin hayatına mal olan büyük iş cinayeti davasında görüldü!
KAPİTALİST PAZARDA İŞÇİNİ CANI 60 BİN TL EDİYOR
Üç buçuk yıl süren dava sonunda yerel mahkeme; Torun Center inşaatında 10 işçinin yaşamını yitirdiği iş cinayeti davasında 9 sanığa önce 8 yıl 4’er ay hapis cezası verdi. Sona bu hapis cezası, 60 bin 800’er lira adli para cezasına çevrildi. 16 sanık ise beraat etti. Patron ve onları birinci dereceden temsil eden sorumluları ise, zaten davanın dışında bırakılmıştı.
Mağdur aileler ve avukatları Yıldız İrmek ile Ahmet Ergin, karara tepti gösterdiler. Avukatlar, hukuki gerekçeler öne sürerek karara itiraz edeceklerini belirttiler. Haberin ayrıntılarını ve avukatların itiraz nedenlerini dünkü gazetemizde okuduk.
Torunlar Center’daki “iş cinayeti” davası da açıkça gösterdi ki;
Yasalar sermaye sahiplerinin çıkarları gözetilerek düzenlenmiş, bu nedenle de tamamen sınıfsal içeriklidirler.
Mahkemeler, yasalardaki boşluğu da patronlar lehine yorumlayarak (teamül böyle oluşmuştur), sonuçta bir ceza çıksa bile bu, patronların rahatça karşılayacağı “para cezasına” dönüştürülmektedir.
Ölen işçinin yakınlarına ödenecek tazminatlar bile; işçiyi bir makine gibi düşünerek; işçinin kalan “teknik ömrü”nde ne kadar para kazanabilecekleri gibi, tamamen kapitalist bir (sınıfsal) zihniyetle hesaplanmaktadır.
Bu nedenlerledir ki, iş cinayetleri, iş cinayetlerine engel olacak teknik önemleri almaktan daha ucuza mal olduğu için; bütün “Her önlemi alıyoruz”, “Denetimler çok sıkı yapılıyor” iddialarına karşın, iş cinayetleri her yıl artmaktadır. Nitekim, iki yıl önce günde ortalama 4-5 işçi iş cinayetinde hayatını kaybederken bu sayı son yıl içinde 5-6’yı bulmuştur.
YASANIN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNİ ERTELEYENLER CİNAYETERİN ORTAĞIDIR
Nitekim; Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği işçi katliamı sonrasında kamuoyundaki infiali yatıştırmak için çıkarılan “İş Güvenliği ve İş Sağlığı Yasası”nın yürürlüğe girmesi , patronların isteği üzerine, Hükümet tarafından önce bir yıl süreyle, geçen yıl da 2020 yılına kadar ertelendi. Dolayısıyla, öncesini ve ayrıntılarını bir yana bıraksak bile, iki yıldan beri tezgah başında, inşaatlarda, maden ocaklarında,... hayatını kaybeden işçilerin kanı bu yasanın yürürlüğe girmesini engelleyenlerin de elindedir.
Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki, iş cinayetleri davaları; işçi sınıfının iş güveliği ve işçi sağlığı için mücadelesinin bir parçası ve işçilerin bilincinin, örgütlenmesinin ilerletilmesinin bir dayanağı olarak ele alınmıyorsa, bu davaların sadece iş cinayetlerine kurban giden işçilerin yakınlarına değil, sınıfın iş güvenliği mücadelesine de bir hizmetinin olması beklenemez.
Çünkü; işçi yığınlarının dikkati yeterince çekilemezse; işçiler, sendikalar, işçi sağlığı ve iş güvenliği taleplerinde ısrar edemezse, kuşkusuz ki iş cinayeti davaları, işçilerin bilincinin çarpıtılmasının ve oyalanmasının dayanağı olarak kullanılır. Ki, bugün olan budur.
İŞÇİNİN SERMAYE TARAFINDAN İNSAN OLARAK TANINMA MÜCADELESİ
Burada en önemli sorun sendikaların bu davaları, işçi sınıfının; burjuvazinin işçileri, “meşru bir sınıfın fertleri”, hatta “makine değil insan” olarak görmesi mücadelesinin alanı olarak görmemesidir. Nitekim Torunlar Center davasında da DİSK/Dev Yapı-İş ve İnşaat-İşçileri Sendikası’nın yöneticileri dışında sendikacılar ve konfederasyon yöneticilerinden kimse katılmamıştır.
Yarın yeni bir duruşması yapılacak olan Soma davasında da sendika ve konfederasyonların hiçbir katkı yapmadıkları biliniyor. Türkiye Meden-İş ise el altından patronlarla işbirliği içinde işçiler aleyhine iş çevirmektedir.
Oysa bu davalar; iş kolu, iş yeri sendika üyesi olup olmadığına bakılmadın doğrudan konfederasyonların müdahale etmesi gereken, sınıfın sermaye tarafından insan olarak kabul edilmesi mücadelesinin, bu nedenle de dolaysız olarak “sınıfsal nitelikli” davalardır.
Üstelik sermaye sahipleri ve oların hükümetleri, mahkemeleri, bu davalarda son derece sınıfsal davranırken, sendikalar, konfederasyonlar bu davları görmezden gelmeyi tercih etmektedir.
Torunlar ve Soma gibi, işçilerin kitlesel katledilmesi üstünden açılan davalar elbette, işçi sınıfının burjuvaziye, kendisini meşru bir sınıf olarak kabul ettirme mücadelesinin de alan olarak görülüp değerlendirildiği ölçüde sınıfın mücadelesinin ve bilincinin ilerletilmesinin vesilesi olacaktır. Aksi patron ve hükümetleri, iş cinayetlerinde “parasını ödeyip cezadan kurtulmaya” devam edecektir.
İş cinayetlerinin ortadan kaldırılması elbette ki sömürü düzenin kaldırılmasıyla mümkündür. Ancak bu cinayetlerin azaltılması mümkündür. Yeter ki işçiler ve sendikaları bu cinayetler karşısında ortak, “sınıfsal bir tutum” ortaya koyabilsinler!
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15