22 Mart 2018 21:29

Makinenin sahibi, robot sahibi olunca durum değişmez! Kapitalizm olmasaydı teknoloji mutlu ederdi

Makinenin sahibi, robot sahibi olunca durum değişmez! Kapitalizm olmasaydı teknoloji mutlu ederdi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sanayi 4.0’,  ‘dördüncü sanayi devrimi’ gibi çeşitli adlarla adlandırılan bir dijitalleşme çağındayız. 

İddia odur ki...

Yakın gelecekte birbiri ile durmadan haberleşen akıllı makineler insanların günlük yaşamında büyük bir yer tutacak.

Tüm üretim tesislerinin internete bağlandığı ve robotların hem imalat hem de hizmetler sektöründe söz sahibi olduğu bir çağa gidildiğine dair tartışmalar pek popüler. Türkiye’de de taksiciler ile akıllı telefon üzerinden ulaşım hizmeti veren UBER arasındaki ticari savaşla birlikte oldukça güncel. “Ey taksiciler artık dijital çağdayız duruma alışacaksınız” tezleri eşliğinde...

Böylesine popüler ve aktüel bir konunun İktisatçılar Haftası’nın gündeminde olmaması düşünülemezdi. 

İÜ İktisat  Fakültesi Mezunları Cemiyetinin (İFMC) 42’inci kez düzenlediği ve dün başlayan ‘İktisatçılar Haftası’nın açılış oturumunun başlığı şöyleydi: “Dijitalleşmenin Etkileri: Sermaye ve Emeğin Geleceği.” 

Taksim The Marmara Hotel’de başlayan, 3 gün sürecek ve ana başlığı ‘Yeniden Yapılanma Sürecinde İktisadi Siyaset ve İlişkiler’ olan haftanın Dijitalleşme Oturumunun Başkanı Prof. Dr Sadi Uzunoğlu’ydu. Oturumun panelistleri ise Gazetemiz Yazarı Prof. Dr. Sinan Alçın, Esin Güral Argat ve Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu.

MÜLKİYET İLİŞKİSİNİ GÖRMEZDEN GELİRSEK 

Oturuma yönelik sunuş yapan ve dijitalleşmenin emeğe, sermayeye ve kadına yönelik etkilerine değinen Profesör Prof. Dr. Hacer Ansal sürecin günlük yaşama olası yansımalarına dair örnekler verdi.

Evdeki raflarda tartı sistemi bilgisayara bağlı olacak. Bitmekte olan ürün listesi marketteki bilgisayara bildirecek, marketteki bilgisayar bant sistemi ile ürünü sepete yerleştirecek. Sepet droneların üzerinde olan sensörler yardımıyla ilgili adrese gidecek. Asansöre sipariş verenin şifresini girip ürünleri kapıda teslim edecek.

Bir başka örnek: İnsanların yanında taşıyacağı mobil sağlık robotu olacak. Mobil sağlık robotu, tansiyonumuzu, kan şekerimizi ya da kolesterolümüzü düzenli olarak ölçüp, doktora raporlayacak. Böylelikle erken teşhisin ve tedavinin önü açılacak.

Güzel! 

Soralım o zaman! 

Robotun rapor gönderdiği doktor hangi özel hastanenin çalışanı olacak? 

Milyonlarca insanın para ödemek zorunda kalmamak adına muayene ücretinin alınmadığı acillere koştuğu yoksul ülkemizde neyi çözecek bu?

Tespiti bir cep telefonu bile yapabilir ama mesele tespit değil ki!

Bir başka örnek!

Ürün arızalandığında makine müşteri hizmetlerine durumu raporlayacak. Böylelikle son kullanıcılara daha iyi hizmet verilecek.

Yine soralım: Ürün arızalandığında servis çağırmak yerine daha ucuz diye tamirci çağıranlar açısından ne değişecek?

Cevaplamadan bir diğer örneğe geçelim.

Tarlalarda robotlar yer alacak. Robotlar toprağın cinsine göre doğru ürünü doğru zamanda üretecek. Kimyasal ilaç kalıntılarının olmasına izin vermeyecek. Toprağa ve sağlımıza zarar verilmeyecek. 

Güzel olur. 

Lakin mevcut teknolojide de toprak analizi yapmak, uygun ürünü yetiştirmek, zirai ilaç kullanmadan organik ürün yetiştirmek mümkün. Doğal üretime izin vermeyen mekanizma bunu sırf robotu olmadığı için mi yapıyor?

3D yazılımlarda kişiye özel imalat ortaya çıkacak. Kişi istediği elbiseyi kendisi tasarlayıp basacak (üretecek). Tek tip yoğun üretim değişecek.

İnsanların hangisini istediği bilinmediği için değil ki yoğun üretim. Kapitalizmin kâra dayalı sürekli yeniden üretime ihtiyaç duyan mekanizması ile ilgili!

Üretim araçlarının özel mülkiyeti değişmeden, sonuçlar nasıl değişecek? Makine sahibi, robot sahibi olacak ama mekanizma aynen kalacaksa dijitalleşme, sermaye sahibinin değil de toplumun yararına mı sonuç üretecek? 

İŞÇİ SIFIRLANACAK MI?

Çarpıcı birçok örnek veren Hacer Ansal, “Kâr maksimizasyonuna dayalı kapitalist sistemde dijitalleşmeden toplumsal fayda çıkarmak mümkün değildir’ tespitlerini bir kenara bıraktığını söyleyerek sürecin olası sonuçlarına değindi.

Sürecin istihdamı son derece olumsuz etkileyeceğini, mevcut işlerin yarısının 20 yıl içinde yok olup gideceğinin öngörüldüğünü, geleneksel üretimin ağır darbe alacağını vurgulayan Ansal şu bilgileri paylaştı: Sürücüsüz kamyonlar nakliyecileri bitirecek. Ofis çalışanları, 3 D yazılıma yenilecek diş teknisyenleri, işlerini algoritmaları hesaba katan dijital aletlerin yapacağı vergi danışmanları hayatımızdan silinecek. İşsizlik artacak, değişen üretim fabrikaları etkileyecek, sürücüsüz araçlar kişisel otomobil ihtiyacını azaltacak, otomobil sektörü darbe yiyecek. Madenler gibi ağır işlerde robotlar çalışacak.

Bunun bitmeyen bir iddia olduğuna dikkat çeken oturumun bir diğer panelisti Sinan Alçın şu tespiti yaptı: ‘Elveda proletarya’ kitapları yazılmasına rağmen, son 30 yılda iş biçimi bir hayli değişmesine rağmen işçi sayısı azalmak bir yana, 1980-2018 yılı arasında, üçe katlandı.

Öyle ya... 

Geleceği beklemeye gerek yok insansız otomobil üretmek, sadece robotların üretim yaptığı fabrikaları kurmak için. Bugün de mümkün. Fakat hayata geçirilmiyor. 

Neden böyle olduğunun cevabını...

Üretimde makinelerin ağırlığının kaçınılmaz olarak artacağını fakat kapitalizmin emek sömürüsünden neden asla vazgeçmeyeceğini anlatarak, uzun yıllar önce, kapitalizmin genetiğini çıkaran Marx vermişti.

Panelistlerden Erhan Aslanoğlu’nun, “Üretimde giderek çok vasıflıların ve en vasıfsızların iş bulduğu, ortanın eridiği bir süreç yaşanıyor” tespitine de Alçın’ın yanıtı şöyle oldu: “Aslında mühendisinden sağlıkçısına giderek herkesin proleterleştiği bir süreç yaşıyoruz.” 

ZAMAN BİZE KALACAK ÖYLE Mİ?

Erhan Aslanoğlu, “Robotlar çalışacak, yaratıcılığımızı kullanabileceğimiz, eğlenebileceğimiz bir zaman dilimi bize kalacak. Ağır çalışma ortadan kalkacak, daha mutlu bir iş ortamına ve hayata sahip olacağız.”  

Tüm bu iyi anlatıların karşısında Oturum Başkanı Sadi Uzunoğlu şu soruları yöneltmekten kendini alamadı: “Mülkiyet ve fikri haklar birilerinin elindeyken dünyaya fayda sağlayacak amaçla nasıl hareket edilecek? Dijitalleşmenin daha çok kâr ve rekabet için kullanılmasının önüne nasıl geçilecek? Teknolojinin kâra yansıyacağı kesin peki ücretlere yansıması nasıl olacak? Mülkiyette demokratikleşme sağlanmadan tüketimde demokratikleşme nasıl sağlanacak?”

Tüm bunlar için işin insan üzerindeki egemenliği yerine, insanın iş üzerinde egemenliğinin sağlanması gerekir. Bunun için de üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olanlar ile emeğini satmak zorunda olanlar ikilemine son vermek gerekir.

İşte o zaman... 

Marx’ın dediği gibi, insan sabahleyin işe gider, öğleden sonra balık tutar, akşam üzeri entelektüel uğraş içine girer!

KADINLARI KURTARABİLECEKKEN... 

Ütü, temizlik, yemek gibi hizmetlerin artık robotlar tarafından yapılması mümkün. Bu durum karşısında kestirmeden, “Kadınların üzerindeki ev işi kolaylaşacak, cinsiyet eşitsizliği azalacak” tespiti yapılabilir. Fakat mevcut duruma bakınca bu çıkarsamayı yapmak zor.

Profesör Hacer Ansal, “Kadın istihdamı vasıfsız, emek yoğun alanlarda. Kadınların bir çoğu işlerini kaybedecek. Gelişen bilişim sektöründe kadın istihdamının düşük olması kadınlar açısından bir dezavantaj. Teknolojik gelişimin sosyal bir fayda sağlaması için kadın mücadelesi şart” diyor.

Toplumsal rolleri, geleneksel baskıları, erkek egemen anlayışı yıkabilecek gelişimlerin kapitalizm içinde rekabeti, bölgesel ve küresel güç kavgalarını kızıştırdığını vurgulayan Ansal, kapitalist sistemin değişmediği koşullarda dijitalleşmenin savaş ve çatışmaların tetikçisine dönüştüğüne dikkat çekti.  

TÜSİAD’DAN HAZIRLIK VE ELEŞTİRİ

Oturumun panelistlerinden biri de TÜSİAD Dijital Ekonomi Yuvarlak Masası Lideri Esin Güral Argat’tı.

Türkiye’nin ucuz iş gücü ve coğrafi konum avantajı ile ayakta kalamayacağını vurgulayan Argat şunları söyledi: “Ekonomik ve siyasi başkentler değişiyor. Siyaseten yeni döngüler yeni başkentlerden yönetilecek. Türkiye’de yeni teknolojiler üreten ülke haline gelmeli. Yeni dönemin dinamiklerini iyi analiz eden liderlere ihtiyaç var.”

“Rekabeti nasıl ayakta tutacağız?” sorusunu yönelten Argat, TÜSİAD olarak buna yönelik hazırlıklar yaptıklarını belirtti.  

“İhtiyaç ve politikalar ne kadar uyumlu? Bakınca uyum değil uçurum görülüyor” diyen Argat bunu eleştiri değil durum tespiti olarak söyledi. 

Argat’ın, “Üretimde kadınları dışlamak, üretim potansiyelinin, ortak aklın, yaratıcılığın yarısını heba etmektir. Kadınlar dijitalleşmeye katılmalı” tespiti ise mevcut iktidarla kültürel çatışmaya işaret eden ‘Açık bir eleştirisiydi’ denebilir.  

ÜRETİM BİÇİMİ DEĞİŞMEDİKÇE DİJİTALLEŞME SORUNU BÜYÜTÜR 

Sinan Alçın, sunumuna belirleyici olanın teknolojinin hangi değer yasası içinde üretildiğinin olduğunu vurgulayarak başladı. 

Davos’taki 2018 Dünya Ekonomik Forumunun vurgularından birinin parçalanan dünya olduğunu hatırlatan Alçın, yakın geleceğin daha çok bir arada olmayı getireceğine dair bir belirtinin olmadığını vurguladı. 

Merkez kapitalist ülkelerin, tanıtım ve pazarlamasını yaptıkları ürünlerin bir kopyasının hemen Çin’de üretilmesine karşı ‘Biz nasıl bir şey yaparız ki hemen taklidin önüne geçeriz’ arayışının sonucu dijitalleşmeyi hızlandıklarını ifade eden Alçın, “Öte yandan Çin de içerde talep yaratmayan üretim yerine bizim yeni bir hikayeye ihtiyacımız var arayışında. Ama bu işçiyi bitirecek bir gelişim değil. Önceden de ‘Çin’den gemiye metali yükleyeceğiz, gemi İspanya’ya yaklaşıp, yolculuk sürecinde robotların ürettiği arabayı limana indirecek’ anlatısı vardı. Öyle olmadı. Ne ürettiğiniz değil nasıl ürettiğinizdir belirleyici olan. Emtia eksiği değil fazlası var. Mevcut yapıda dijitalleşme bu sorunu büyütür değiştirmez”. 

LİBERAL SÜREÇ DEMOKRASİ İLE İŞLEMEZDİ

42. İktisatçılar Haftası’nın ilk gününün öğleden sonraki oturumu, “Türkiye’de demokrasi, gelir dağılımı ve bütçenin oluşum süreci” başlığını taşıyordu.

Oturuma dair sunuş yapan gazetemiz yazarlarından İzzettin Önder, bütçenin niyetlerle adaletli hale getirmenin mümkün olmadığını, bütçe eleştirisinin aymazlık olduğunu, nüans oynamalar yapılabileceğini fakat gelir dağılımını ayarlanamayacağını vurguladı. “Dağılımı güç ilişkileri belirler” dedi. Kapitalist yapı ve devletin işlevi kavranmadan gerçekçi bir analiz yapılamayacağını belirten Önder, meslektaşlarına, gerçekçi olmayan anlatılarla dolu maliye kitabı yerine radikal bir maliye kitabı yazma çağrısı yaptı.    

Başkanlığını Prof. Dr. Süreyya Hiç’in yaptığı oturumda Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse, devletin ekonomiye müdahale araçları ve sonuçları üzerine bir sunum yaptı. AKP döneminde bütçe ve gelir dağılımı konusuna değinen Dr. Özlem Albayrak, son 2 yıl içinde kamu düzeni ve güvenlik harcamalarında yükselişe ve AKP iktidarı döneminde oluşan gelir uçurumuna dikkat çekti.

Yine gazetemiz yazarlarından Murat Birdal, “Krizden çıkış için gündeme gelen neoliberalizmin emeği ezerken sermaye sınıfını nasıl palazlandırdığını verilerle ortaya koyarken, “Bu süreç demokrasi ile işlemezdi. İşçi sınıfı ezilmeliydi” tespiti yaptı. 

Bir diğer Panelist Ozan Bingöl, “Kazanandan, sermayeden, ranttan vergi toplanmıyor. Harcayandan yüksek vergi alınıyor. Böyle olduğu sürece adalet olamaz” dedi. 

DUAYEN HOCALARA İTHAFEN

Aynı zamanda bu yıl İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyetinin 75’inci yılı olması nedeniyle İktisatçılar Haftası’nda kaybedilenler slayt gösterimi ile anıldı. Ayrıca etkinliğin yapıldığı salonda, Gülten Kazgan’dan İzzettin Önder’e, “Erol Manisalı’dan Türkel Minibaş’a birçok iktisat duayeninin portresine yer verildi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...