Yargı partizanlaşırken umursamazlık kuşatmasını kırmak
Fotoğraf: Envato
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın başvurularını dikkate alarak verdiği kararında, Türkiye’yi, neredeyse “Bağımsız yargının bulunmadığı ülkeler” kategorisine sokacak değerlendirmeler yapıyor. Ama, ne mahkemelerin, ne de mahkemelerin kararını belirlediğinden artık kimsenin kuşku duymadığı Adalet Bakanlığı ve Hükümetin bunu umursadığı var!
- Tıpkı; bu ülkede yüz binlerin katıldığı ve Ankara’dan İstanbul’a “Adalet istiyoruz”, “Bağımsız yargı istiyoruz” diyerek yapılan “Adalet Yürüyüşü”nü, “Adalet Mitingi”ni umursamadıkları gibi.
- Tıpkı yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesinin kararını tanımadıklarında, bu hukuksuzluğa yönelik eleştirileri umursamadıkları gibi.
- Tıpkı son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalarda “Ülkenin en önemli sorunu nedir?” sorusuna; “Yargının bağımsız olmaması” yanıtının açık ara birinci sıraya çıkmasını umursamadıkları gibi.
- Tıpkı son yıllarda, ifade ve basın özgürlüğü, partizanlık, haksız hukuksuz tutuklamalar, “skandal yargı kararları”, “seçim güvenliği”... gibi konularda sorunun gelip “yargı bağımsızlığına” dayanmasını umursamadıkları gibi!
UMURSAMAZLIĞA CUMHURBAŞKANI ‘KOMUTASINDA’ DEVAM!
Bütün bu gelişmeler ve bu gelişmelere yönelik hukukçulardan, siyaset ve medyadan yapılan eleştiriler umursanmadığı gibi; geçtiğimiz pazartesi günü yapılan hakim ve savcı atamaları, sanki yüksek yargının binalarında bir salon yokmuşçasına Beştepe’de yapıldı.
Bu atama töreni, Adalet Bakanı Gül’ün açıkça ifade ettiği gibi, “Cumhurbaşkanının himayesinde” yapıldı. Dahası bu tören sadece Saray’da ve sadece “Cumhurbaşkanının himayesinde” yapılmadı, aynı zamanda Cumhurbaşkanı bizzat bilgisayarın başına geçerek atamaların yapılmasına “komuta” etti! Hatta bir adım daha ileri gidildi; AKP’nin genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı salona girince, salonda bulunan yüksek yargının hakim ve savcıları, hakim ve savcı adayları onu ayağa kalkarak selamladılar. Cumhurbaşkanının konuşmasını da sık sık alkışlarla keserek, “biat” bildirmekten geri durmadılar.
YARGI PARTİZANLAŞTIRILIYOR
Sadece atama töreni değil, atananların durumu da, “bağımsız yargı” ilkesiyle bağdaşmıyor. Çünkü atananların azımsanmayacak bir kesimi, AKP’nin çeşitli il ve ilçe örgütlerinde aktif görev yapan, avukatlıktan hakim ve savcılığa geçirilenlerden oluşuyor. Dahası, öyle anlaşılıyor ki; bu kişiler, olağan güvenlik soruşturmasının ötesinde AKP’nin il ve ilçe teşkilatlarından da “olur” aldıkları ölçüde atanıyorlar!
CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, 15 temmuz darbe girişimi sonrasında yapılan hakim ve savcı atamalarında, atananlardan önemli bir kesimin AKP’nin kadroları olduğunu gösteren listeleri kamuoyuna açıkladı. Yargıdaki AKP kadrolaşmasına isim isim dikkat çekti, çekmeye devam ediyor. Nitekim Yarkadaş, bu son atamada, AKP il ve ilçe yöneticiliği yapmış avukatlardan kalabalık bir “zevatın” daha, savcı ve hakim olarak atandığına dair listeyi basına açıkladı.
Yarkadaş, FETÖ soruşturması kapsamındaki ihraçlarla sayısı 14 binlerden 9 binlere düşen hakim ve savcı sayısının, son bir buçuk yılda yapılan atamalarla 18 bine çıktığını belirtti. Ki, bu son bir buçuk yıl içinde hakim ve savcı sayısının iki katına çıktığı anlamına gelmektedir. Bu da son bir buçuk yıl içinde, HSK’den başlayarak, yargıdaki AKP’lileştirmede önemli bir aşamaya gelindiğini göstermektedir.
TEK YOL UMURSANACAK BİR GÜÇ OLUŞTURMAKTAN GEÇİYOR
Oluşan bu tabloya bakıldığında;
1- Yürütmenin başı ve AKP’nin genel başkanı olan Cumhurbaşkanının, hiç bir sınır tanımadan ve hiç bir eleştiriyi ve öneriyi umursamadan; yargıyı kendisine bağlamak için “Yasal mı değil mi”, “Siyasi ahlakla bağdaşır mı bağdaşmaz mı” demeden “Tek adam rejimi” amacı doğrultusunda elindeki her imkanı kullanarak hızlı adımlar attığı görülmektedir.
2- Az çok demokratik bir düzen için, “kuvvetler ayrılığı”nın en önemli “kuvveti” olan, yargının yürütmeye bağlanmasında atılan adımların, yargıyı “tek adama” bağlamanın da ötesine geçerek “tek partinin (AKP’nin)” kadrolarıyla doldurulmasında çok ciddi adımlar atıldığı artık apaçık hale gelmiştir.
Gelinen yerde, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasından beri yaptığı girişimler açıkça göstermektedir ki; “tek parti tek adam rejimi”nin ihtiyacına göre adımlar atarken AKP-MHP koalisyonu, muhalefetten ve iç ve dış kamuoyundan gelen eleştirileri ve uyarıları umursamadan ilerleyecektir.
Bu gidişatın önünü kesmenin tek yolu ise; demokratik kazanımları ve özgürlükleri savunan güçlerin AKP ve onun yedeğindeki MHP’nin “Umursayacağı bir gücü oluşturmak” için, yığınların siyasete doğrudan müdahale edecekleri bir mücadele hattına girilmesinden geçmektedir.
HALKIN SİYASETE DOĞRUDAN MÜDAHALE ETTİĞİ BİR MÜCADELE
CHP başta olmak üzere kimi muhalifler, Cumhurbaşkanı ve AKP’nin Genel Başkanı önderliğinde yapılan bu girişimlerin hesabının “seçimde”, “sandıkta” sorulacağını, hamasi bir takım iddialara dayandırarak söylüyorlar. Ne var ki bu girişimlerin önü kesilmezse, seçime kadar “Atı alanın Üsküdar’ı geçmesi” ihtimali de oldukça kuvvetli bir ihtimaldir.
Kısacası bu gidişat karşısında, “tek parti tek adam rejimi”ne karşı olan bütün güçleri birleştiren bir mücadele hattına girilip, yığınların siyasete doğrudan müdahalesinin önü açılmazsa; açıktır ki AKP, kendi “rejimini” çok zorlanmadan inşa edecektir!
Bu yüzden de Türkiye’nin demokrasi güçleri ve “tek parti tek adam rejimi”ne karşı olan her kesim, kendi retoriklerinin oluşturduğu hayal aleminden çıkarak, hızla halkı bu gidişata dur diyecek bir mücadeleye seferber etmelidir. Bu mücadele elbette ekonomik temelli taleplerle de desteklenen, iktidarın iç ve dış politikasına karşı etkili bir muhalefet örgütleyen bir niteliğe sahip olmalıdır.
Aksi halde AKP (ve MHP) adım adım, bütün “kuvvetleri” tek adama bağlayıp, “devleti partileştirirken” (AKP’lileştirirken), partilerini (AKP’yi) de “devlet partisi” haline getirmeyi başaracaktır.
Son gelişmelerin gösterdiği de budur!
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 05:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15
- İktidar ‘İstanbul’u alma’, muhalefet yurttaşın ‘stratejik oy’ kullanması peşinde! 09 Mart 2024 05:15
- Partisini motive edemeyen Destici, sorununu ‘Ebu Bevval’ olmakla mı aşmaya çalışıyor? 17 Ocak 2024 04:11
- Tüm emek güçleri için ‘haydi mücadeleye’ dönemi! 14 Ocak 2024 04:55
- Erdoğan, Murat Kurum’u neden İBB’nin adayı yaptı? 10 Ocak 2024 05:00
- İş yerleri kaynıyor; mevsim kış ama havada ‘işçi baharı’ kokusu var! 07 Ocak 2024 04:58
- Lübnan ve İran’daki saldırılar İsrail-Filistin Savaşı’nda neye işaret ediyor? 05 Ocak 2024 04:57
- 2024’ü halklar için daha iyi bir yıl yapmak amacıyla haydi mücadeleye! 01 Ocak 2024 04:35
- Asgari ücretin itibarsızlaştırılarak kaldırılması tartışmaya açılmak isteniyor 29 Aralık 2023 05:00
- Özak tekstil işçilerinin direnişi ile dayanışma ihtiyacı daha da artmıştır! 24 Aralık 2023 04:26