Afrin savaşında sivil halkın korunması (2)
Fotoğraf: Envato
12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve 1977 tarihli protokolleri dışında , henüz Türkiye’nin taraf olmadığı Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nden de bahsetmek gerekir. Roma Statüsü, BM öncülüğünde Roma’da yapılan bir Konferansta 120 ülkenin oyu ile 1998 yılında kabul edildi. Statü 1, Temmuz 2002 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi ve o tarihten itibaren işlenen suçlara bakmaya başladı. Statü’ye 158 ülke taraf oldu.
Türkiye taraf olan ülkeler arasında değil. Uluslararası Ceza Mahkemesi daimi bir mahkemedir ve Lahey’de çalışmalarını sürdürmektedir.
Mahkeme, soykırım, insanlığa karşı suç, savaş suçu ve saldırı suçu olmak üzere dört suça bakar. Mahkemede devletler değil gerçek kişiler yargılanır.
Soykırım Tüzük’te (madde 6) tanımlanmıştır. Ulusal, etnik, ırki ya da dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek amacıyla gerçekleştirilen, grup üyelerinin öldürülmesi, ciddi bedensel ya da zihinsel zarara uğratılması, grubun ağır yaşam koşullarına maruz bırakılması, grup için doğumları önlemeye yönelik tedbirler alınması ya da grup içindeki çocukları başka yere nakletmek soykırım suçunu oluşturur. Özel kast gerekir.
İnsanlığa karşı suçlar 7. maddede düzenlenmiştir. Herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen öldürme, köleleştirme, nüfusun sürgüne tabi tutulması ya da zorla nakledilmesi, uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek özgürlükten yoksun bırakma, hapsetme, işkence, ırza geçme, köleleştirme, zorla fuhuş, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya bunlar gibi cinsel şiddet biçimleri, zorla kaybetme, ırk ayrımcılığı, diğer insanlık dışı eylemler insanlığa karşı işlenmiş suç olarak nitelenmektedir.
Savaş suçları 8.maddede düzenlenmiştir. Savaş suçları üzerinde mahkemenin yargı yetkisinin bulunduğu vurgulandıktan sonra Cenevre Sözleşmeleri ve protokollerinde sayılan yasak eylemler tek tek Tüzük madde 8’de yerini almıştır. Kısaca savaş yasa ve geleneklerine aykırı eylemler savaş suçu olarak değerlendirilir. Tüzük 8. maddede 55 paragraf altında savaş suçları çeşitleri sayılmaktadır.
Saldırı suçunun tanımı konusunda taraf devletler Statü’nün kabul edildiği 1998 yılında anlaşamamışlar ve konu hakkındaki karar sonraki yıllara bırakılmıştır. Nihayet 2010 yılında saldırı suçunun unsurları belirlenmiştir. Şöyle: “1. Bu Statü’nün amacı bakımından ‘saldırı suçu’, bir devletin siyasi veya askeri eylemlerini etkili biçimde kontrol edebilme veya yönetebilme konumunda bulunan bir kimse tarafından, karakteri, ağırlığı ve boyutu itibariyle Birleşmiş Milletler şartını açıkça ihlal eden bir saldırı fiilinin planlanması, hazırlanması, başlatılması veya icrasını ifade eder. 2. paragraf 1’in amacı bakımından ‘saldırı fiili’, bir devlet tarafından, bir başka devletin egemenliğine, toprak bütünlüğüne veya bağımsızlığına karşı veya Birleşmiş Milletler şartına aykırı başka şekillerde silahlı kuvvet kullanılmasıdır.”
Meseleye kuvvet kullanma yasağı çerçevesinde bakmak gerekir. Taraf devletler 14 Aralık 2017 tarihinde aldıkları kararla, saldırı suçlarında mahkemenin yetkisinin 17 temmuz 2018 itibariyle işlerlik kazanmasına karar verdiler.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, iç çatışmalarda da yetkilidir. Nitekim Uganda ve Sudan Darfur davalarında Roma Statüsü’nün uygulanmasına karar vermiştir.
Afrin Savaşı’nda sivillerin korunması konusunda çeşitli endişeler dile getirilmektedir. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da basında yer alan TSK ile birlikte savaşa katılan ÖSO unsurlarının yağmalama faaliyetlerinde bulunduğuna dair fotoğraf ve videolar konusunda konunun araştırılacağına, gerekli önlemlerin alınacağına dair açıklamada bulundu. Başından beri TSK tarafından sivillere yönelik, tarihi ve dini, kültürel yapıların zarar görmemesi için dikkat gösterildiğine dair açıklamalar yapılmakta. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 18 Mart tarihli açıklamasında 1500 YPG’linin ve 400 ÖSO mensubunun yaşamını yitirdiğini söylüyor. Sivil kayıplara ilişkin vahim bir bilanço sunuyor. Toplamda 289 sivil insan yaşamını yitirmiş. Bunlardan 43’ü ise çocuk.
Sonuç olarak hatırlatmak isterim: Geçen hafta bahsettiğimiz Cenevre Sözleşmeleri protokollerinden 2 numaralı protokolün giriş kısmında da vurgulandığı gibi, savaş durumunda siviller, onları koruyacak bir hukuksal düzenleme, yol, yöntem bulunmasa bile, onlar, insanlık ilkelerinin ve kamu vicdanının koruması altındadırlar.
- Sonrası... 22 Haziran 2023 04:20
- İnsan hakları standartları ve değişim 15 Haziran 2023 04:10
- İnsan haklarının korunması sorunu 08 Haziran 2023 04:21
- Yeni bir güne uyanabilmek: Yaşamak! 01 Haziran 2023 04:21
- AYM kararlarına uyum ve uygulama sorunu 25 Mayıs 2023 04:22
- PKK ve ETA'nın savaşı ve aileler 18 Mayıs 2023 04:19
- Yeşil Sol Parti Çankaya'dan: Sekiz paragrafta atılacak devrimci adımlar 11 Mayıs 2023 04:41
- AİHM kararlarına uyum göstermek 04 Mayıs 2023 04:19
- Hukukun üstünlüğü ve demokrasiye saygı ihtiyacı 27 Nisan 2023 04:21
- Devletin savaş harcamaları üzerine 20 Nisan 2023 04:18
- Cumartesi Annelerinin toplanma özgürlüğü, polis ve Anayasa Mahkemesi 13 Nisan 2023 04:01
- Yeni dönem mi? 06 Nisan 2023 04:21