16 Mart 2018 00:15

Başka bir oyun mümkün

Başka bir oyun mümkün

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Beşiktaş-Bayern Münih maçının ardından muhabir, röportaj yaptığı Quaresma ile Şenol Güneş’e şu soruyu sordu: “Bizim takımlarımızın Bayern Münih, Real Madrid, Barcelona, Manchester City, Juventus gibi futbola damga vuran takımların seviyesine gelebilmesi için ne yapılması gerekiyor?”

Quaresma, ya soruyu anlayamadığı, ya soruyu yanıtlamak istemediği ya da soruya verebilecek bir cevabı olmadığı için alakasız şeyler söyledi. Şenol Güneş ise bu soruya, “Bunu iki kelimeyle anlatırsam nerden buldun derler” gibi garip ve kaçamak bir karşılık verdi. Yani bu soruya Quaresma’dan da, Şenol Güneş’ten de yanıt alamadı muhabir.

Çok mu zor bu soruyu yanıtlamak?

Böyle bir sorudan yola çıkarak söylenecek çok şey varken üstelik… 

Bari biz bir şeyler söylemeye çalışalım…

Her şeyden önce, örnek alınması gereken takımlar muhabirin sözünü ettikleri olmamalı. Çünkü bunlar kalıcı yüksek gelirleri ve yüksek ekonomik kapasiteleriyle, “ekonomik gelir-transfer-başarı” döngüsünü kurmuş, çok özel konumda yer alan takımlar. Parayı bastırıp istedikleri oyuncuyu transfer edebilecek güçteler. Diğer bir deyişle paranın gücüyle zirvedeler. Onlarla ekonomik yarışa girmenin anlamı yok. Zaten bu mümkün de değil. Sadece Türkiye’dekilerin değil, kendi ülkelerindeki diğer kulüplerin de, -çok olağanüstü gelişmeler gerçekleşmezse- hiçbir zaman onlar kadar bütçesi olmayacak. Dolayısıyla (Atletico Madrid’in, Leicester City’nin ya da bizde Bursaspor’un şampiyonluğu, Leipzig’in büyük bir çıkışla Bundesliga’yı ikinci sırada bitirmesi gibi arada sırada yaşanan sürprizler dışında) büyükler genellikle kupaları toplayacak. 

Tabii sadece para tek belirleyici değil. Başarı için birbirlerinden farklı özelliklere, niteliklere sahip bir sürü karakterin/faktörün gerek saha içi, gerekse saha dışı uyumu üzerinde yükselen sağlam bir futbol kültürü ve ekolü de gerekiyor. Yoksa ekonomik güçleri çok yüksek olmasına karşın, beklentilerinin karşılığını tam anlamıyla alamayan Paris Saint Germain, Manchester United, Chelsea gibi kulüpler de var... 
Bütün bu gerçeklikler, futbolun zirvesinde yer alan takımlarla saha içinde asla başa baş mücadele edilemeyeceği anlamına gelmez. Sürpriz başarı gerçekleştiren kulüpler bunun kanıtı. Öncelikle sürpriz yaratan takımların bunu nasıl başardığı incelenebilir. Ardından da elde edilen başarıyı kalıcı kılmak yani sürpriz niteliğinden çıkarabilmek için neler yapılması gerektiği üzerine çalışmalar yoğunlaştırılırsa, aşama kaydedilebilir.

Elbette burada en önemli konu altyapı. Yetenekli ve futbola yatkın çocukların bulunup hem teknik hem de kültürel anlamda donanımlı, birikimli çalıştırıcılarca yetiştirilip geliştirilmesi başarıya giden yolun ilk ve en önemli adımını oluşturuyor. Sonuçta oyunu domine eden takımlardaki oyuncular da robot ya da dünya dışı varlık değil, insan. Fark, oyunu bilimsellik çerçevesinde sistemli, planlı bir şekilde icra edebilmekten kaynaklanıyor.  

Küçük yaştan itibaren bilim rehberliğinde, disiplinli ve yoğun bir çalışma temposuna sokulan oyuncularla, sistem/ekol oluşturmak kolaylaşır. Bir süre sonra ise takım makineleşir. İşte o zaman yapılan hataların üstesinden gelmek de, rakibi hataya zorlayıp bu hatalardan yararlanmayı bilmek de neredeyse otomatik hale gelir.

Bu bağlamda emeğin yerinin, yetenekten önde olduğunu unutmamak lazım. Herkesin yıldız oyuncu olması gerekmez. Hatta yıldız oyuncu olmadan da sağlam bir takım oluşturmak pekala mümkündür. Çünkü futbol, kolektif ve dayanışma temelli bir oyundur. Para gibi, yetenek de asla tek başına belirleyici faktör olamaz...

Şenol Güneş, Bayern Münih’ten yedikleri gollerle ilgili olarak, “Çıkarken kaptırdığımız toplar yüzünden” ve “Kendi hatalarımızdan” gerekçelerini öne sürdü. Oysa bu maçta Bayern Münihli oyuncular Beşiktaşlı oyunculara oranla, üstelik de riskli bölgede daha fazla top kaptırdılar, daha fazla hata yaptılar. Genel anlamda da Bayern Münih oyun boyunca vasatın üzerine pek çık(a)madı. Ama ne olursa olsun bir sistem çerçevesinde mücadele ettikleri için yaptıkları hataları kapatma oranları da, yakaladıkları pozisyonları değerlendirme oranları da Beşiktaş’a göre yüksekti. Başa baş mücadele şeklinde görünen oyundaki farkı ortaya çıkaran da bu oldu.

Söz gelimi, Beşiktaş’ın yediği ikinci golle ilgili olarak herkes “şanssızlık” yorumu yapıyor. Oysa gole giden o pozisyon silsilesinde önce Tolgay’ın, ardından Necip’in ters ayakla topa müdahale etme çabasındaki yanlışlığın kaç kişi farkında acaba? Topun kale önüne gelmesinde ve o bölgede üç Beşiktaşlı oyuncunun birbirine girdiği bir karambole sebep olmasında bu iki oyuncunun hatasının payı var. Tam da bilimin devreye girip oyuncunun yapması gerekeni/doğru olanı içselleştirmesini sağlayacak harika bir örnek oluşturuyor, buradaki hatalar. Bu seviyedeki oyuncular, hangi ayaklarıyla müdahale ettiklerinde rakibin orta yapma açısını kapatma ve topu kesme şanslarının çok daha yüksek olduğunu bilmiyorsa elbette Bayern karşısında hüsran kaçınılmazlaşır…

Evet minicik bir ayrıntı gibi gözüken bu örnekten de anlaşıldığı üzere işin sırrı bilimde ve emekte. Tıpkı hayatın diğer bütün alanlarında olduğu gibi.

Bilim, gelişimin motoru olarak işin içine daha çok girdikçe, “hakem” gibi, “şanssızlık” gibi bahaneler ortadan kalkacak ve futbolun hem teknik düzeyi hem de zevk, keyif, eğlence boyutu yükselecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...