12 Mart 2018 01:00

780.000 km2 +2.000 km2 = Büyük Türkiye (mi?)

780.000 km2 +2.000 km2 = Büyük Türkiye (mi?)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP-Erdoğan iktidarının ‘büyük Türkiye’ propagandasının bir yanını hep yayılmacı hayaller süslüyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, her fırsatta Cumhuriyet rejiminin kurucu kadrolarını (özellikle M. Kemal ve İnönü’yü) Lozan’dan başlayarak Türkiye’yi zayıf düşüren politikaların mimarları olmakla suçluyor. İşte Erdoğan önceki gün partisinin Antalya il kongresinde yaptığı konuşmada yine dönüp dolaşıp sözü yayılmacı politikalara getiriyor. “780 bin kilometreye nereden geldik biliyor musunuz? 18 Milyon kilometre kareden geldik. Ah ah küçüldük, küçüldük, olduk 780 bin kilometre.”  Aynı konuşmada “Afrin operasyonu ile dünyaya Türkiye’nin gücünü gösterdik” diyen Erdoğan, Suriye’de Türkiye’nin kontrol altına aldığı alanların 2 bin kilometre kareye ulaştığı müjdesini de veriyor!

Böylece MHP ile yaptığı kader birliğini bozkurt işareti yapmaya vardıran Erdoğan, 2019 için Bahçeli’nin hesaplamalarına benzer bir ‘büyük Türkiye’ denklemi ile karşımıza çıkıyor: 780.000 km2 +2.000 km2+…= Büyük Türkiye! Bu denklemdeki noktalı yerler devam edeceği belirtilen operasyonlarda kontrol altına alınması muhtemel yerleri ifade ediyor.

Bu denklemdeki muhtemel sapmalara geçmeden önce bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Erdoğan ve AKP sözcüleri ‘ah’ diyerek iç çektikleri “küçülmenin” sorumlusunun cumhuriyet rejimi olduğu algısını yaratmaya çalışıyorlar. Oysa mesela Osmanlı, sadece iktidarın toz kondurmadığı II.Abdülhamit döneminde bile Bulgaristan, Bosna-Hersek, Girit, Teselya, Romanya, Mısır ve Kıbrıs gibi topraklarını kaybediyor. Neyse, konumuz bu değil…

Şimdi iktidar, daha önce Musul’da da yaptığı gibi ikide bir “sahada biz de varız” deyip yayılmacı emellerini açığa vururken kontrol altına aldığı topraklar için de “işgalci değiliz” açıklamalarını yapıyor. Ama bu birbiriyle çelişkili tutum ve açıklamalar dünya kamuoyunda inandırıcı bulunmuyor. Gelinen yerde şeyhlik/emirlikle yönetilen Arap ülkeleri bile Türkiye’yi komşularının egemenlik haklarına saygı duymamakla eleştiriyor. Yani ‘büyük Türkiye’ propagandasının arka planında Türkiye’nin dünyanın ‘itibarsız’ rejimleri tarafından bile eleştirilir/eleştirilebilir bir ülke haline gelmesi/getirilmesi gerçeği bulunuyor.

Öte yandan her ne kadar ‘güvenlik’ adına yapıldığı söylense de iktidarın müdahaleci-yayılmacı politikaları ülkeyi daha büyük tehditlerle baş başa bırakmaktan başka bir işe yaramıyor. Kanıt mı istiyorsunuz? Bugün iktidarın ağzına sakız ettiği “Türkiye’ye ameliyat yaptırmayız”  söylemine nereden geldik? Bu iktidar “Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacağız” deyip Suriye’ye “ameliyat yapmaya” kalkıştığı için gelmedik mi?

Açıktır ki iki emperyalist gücün (ABD ve Rusya’nın) kapıştığı bir coğrafyada (Suriye ve Ortadoğu’da) Türkiye’nin hareket alanının sınırları bu emperyalist güçler arasındaki mücadele tarafından belirlenmekte ve dahası bu güçler Türkiye’nin Kürt sorunu gibi hassas noktalarını birbirlerini sıkıştırmak için kullanmaktan geri durmamaktadır.

Unutulmamalıdır ki büyük/güçlü Türkiye propagandasının temelini oluşturan Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonları Rusya bu operasyonlara ‘olur’ verdiği için gerçekleşebilmiştir. Ve Rusya öyle Türkiye’nin gücünü gördüğü için falan değil, Suriye’de Kürtlerin gücünü zayıflatıp onları kendi çözümüne mecbur etmek ve dahası Kürtlerle işbirliği üzerinden Suriye’de kalıcı olmak isteyen ABD’yi sıkıştırmak için bu operasyonlara ‘olur’ vermiştir. Yani bizimkilerin “Türkiye’nin gücünü göstermek” olarak propaganda ettikleri operasyonlar, başkaları (Rusya) için Türkiye’nin Kürt hassasiyetini kendi çıkarı için kullanmak olarak anlam kazanmaktadır.

Ve yine Türkiye’nin ‘Kürt hassasiyeti’ denilen şey, iktidarın Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için bir fırsat olan ‘çözüm masası’nı devirmesi ve bağlı olarak Kürtlerin sınırlarının ötesindeki her türlü kazanımını da kendisi için bir tehdit olarak görmeye başlamasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla tıpkı Suriye politikasında olduğu gibi, Kürt sorununda da dışarıdaki müdahale içerideki çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır.

Sonuç olarak iktidarın yayılmacı-müdahaleci politikalar üzerine kurduğu ‘büyük Türkiye’ denklemi, ülkeyi yeni tehditlerle yüz yüze bırakmakta ve içeride de Kürt sorunu ve demokratikleşme konusunda çözümsüzlüğü derinleştirmektedir. Oysa bu ülkede yaşayan insanlar artık “büyük Türkiye” propagandası eşliğinde sahnelenen ‘kurt adam’lı korku filmlerini izlemek değil; bölgede barış ve içeride OHAL’siz bir demokrasi, insanca çalışıp huzur içinde yaşayacakları bir ülke istiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...