04 Mart 2018 00:19

'Çalışma demiyorum ama evden çalış'

'Çalışma demiyorum ama evden çalış'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gazeteciliği bırakıp üniversiteye geçtiğimde bir hocam tebrik ederken “Çok iyi yaptın bayanlar için çok ideal bir meslek” demişti. Kastettiği akşam belirli bir saatte evde olabilecek olmam ve ders dışı çalışmaları evde de yapabilme imkanıydı. Kadınların daha yoğun iş olanağı bulduğu alanlarda dahi ayrımcılık ciddi bir problem olmayı sürdürüyor. CHP’nin hazırladığı işsizlik ve yoksulluk raporuna göre kadınların iş gücüne katılımı yüzde 33.8’e geriledi, OECD ülkeleri arasında sonuncu sıradayız. Büşra Cebeci’nin Bianet’te yayımlanan Başörtüsü Mücadelesinin Değişen Yolculuğu adlı yazı dizisinin en çarpıcı bölümlerinden biri başörtüsü mücadelesi veren, bu nedenle okullarından atılan, yargılanan kadınların kendi mahallelerinde nasıl ayrımcılığa uğradıklarıydı. Üniversiteden atılmaları “Lise mezunusun” denilerek aşağılanmalarına, “Nasıl olsa başörtülü olarak başka yerde çalışamazsın” denilerek yarı maaşla sömürülmelerine neden olmuştu.

İktidarın kadın istihdamını arttırdık söyleminin ardında temel olarak kadınları eve kapatan, adaletsiz bir gelirle çalıştırılmalarına zemin hazırlayan esnek çalışma politikası var. Kreşler yerine doğum izninin artırılması, işverenin bu koşullarda kadın çalışanları işe almamasını engelleyecek, ayrımcılığı önleyecek herhangi bir önlemin akla dahi gelmemesi, sürekli anneliğin özendirilmesi hatta anne olmayan kadınların “eksik” olarak tanımlanması, belli alanlarda çalışmaya hatta bazı alanlarda kayıt dışı çalışmaya teşvik ve okuyan, çalışan kadınlara yönelik nefret söylemlerine sessiz kalınarak yol verilmesi kadın istihdamına nasıl bakıldığının en net göstergeleri. İşin üzücü tarafı, AKP’nin iktidara gelmesi için canla başla çalışan, her seçim döneminde “Hadi görelim sizi” denilerek mahallelere yollanan, gecesini gündüzünü harcayan kadınların seçim bittikten sonra eve kapatılmalarına sessiz kalıyor olmaları. 

İktidar medyasında yalnızca kadınların olduğu tartışma programları var, açıkçası takdir ediyorum. Her ne kadar tartışılan fikirlere zerrece katılmıyor olsam ya da farklı bir fikre kapalı oluşlarını çok problemli bulsam da, yalnızca moderatörlerin kadın olduğu ya da çok erkek görüntüsü vermemek için bir tane de kadın çağıralım zihniyetindeki ana akım tartışma programlarından daha samimi. Ancak bugüne dek kadın sorunlarını tartıştıklarına, eleştiremediklerini biliyoruz ama, farklı bir politika önerisi getirdiklerine rastlamadım, belki ben kaçırmışımdır.

Her ne kadar bu aralar vitrinde daha fazla yer alsalar da medyada kadın olmak oldukça zor koşullara maruz kalmayı, kendini kanıtlamak için erkeklerden çok daha fazla çalışmayı, adaletsizliği baştan kabul etmeyi gerektiriyor. Çünkü medya esas olarak erkeklerin dünyası. O dünyada var olabilmek için erkekleşmek, cinsiyetçi şakaları sineye çekmek, haberlerin esas olarak erkek okuyucular için hazırlanmasına katlanmak ya da o dilin değişmesi için bir sinir harbine girmek gerekiyor. Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde. Nordicom’un (Nordic Information Centre for Media and Communication Research) geçen hafta açıkladığı rapora göre dünyanın en büyük 100 medya şirketi erkeklerin kontrolünde. Yalnızca altısının CEO’su kadın, aralarında Comcast US, AT&T Ent. Group, Sony Entertainment JP, Viacom Inc./CBS Corp. US gibi dünya devlerinin olduğu 30’unun üst yönetim kademesinin tamamı erkeklerden oluşuyor. Bir başka deyişle dünya medya ve iletişim sektörüne hakim şirketlerin karar alma pozisyonlarında kadınların esamisi okunmuyor. 

Türkiye’de durum daha vahim, en çok gelir elde eden hâlâ ana akım diye adlandırdığımız gazetelerin, televizyonların yönetici pozisyonlarında hiç kadın yok, kadınlar ancak küçük ve bağımsız haber sitelerinde yönetici pozisyonunda yer bulabiliyorlar. İnternet medyasının bu kadar popüler olmadığı dönemde yaptığımız bir araştırmada bir kadın gazeteci bu durumu erkeklerin interneti henüz ciddiye almamasına bağlamıştı, onlar basılı gazetelerin ve televizyonların başında olmak istiyorlardı. Daha muhafazakar haber sitelerine gittiğimde künyede isimleri olmasına rağmen kadınlara rastlayamamıştım meğer evden çalışıyorlar, böylece ailelerini ihmal etmemiş oluyorlarmış. İnternetin zaman ve mekana bağımlılığı azaltması bazı medya kuruluşlarında kadınların iş yerlerinden koparılıp eve hapsolmalarına neden oldu. Sen evden çalış zihniyeti yalnızca muhafazakarlara özgü değil, solcu medya patronu ya da yöneticisi de çocuğu olan ya da doğuracak muhabir, editör istemiyor. Üstelik çalışmaları için eve yönlendirilen kadınları dört duvar arasında yine büyük bir adaletsizlik bekliyor. Haberini, yazını yaz ya da editörlük yap ama yemeği, çamaşırı, bulaşığı varsa çocuğun bakımını da ihmal etme...

Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kadın gazetecilerle görüşerek iş yerlerinde uğradıkları ayrımcılığı ve haber yaparken karşılaştıkları şiddeti raporlaştırdı. Yarın bir basın açıklaması ile duyuracaklar. Türkiye’de kadın olmak zor, kadın gazeteci olmak daha da zor. Bu hafta 8 Mart nedeniyle bol bol uğradığımız şiddeti, ayrımcılığı konuşacağız, gece yürüyüşlerinde buluşacağız. “Yeter artık!” diye bir kez daha haykıracağız ve ne kadar kalabalık olduğumuzu görüp umutlanacağız. Daha önce de ifade etmiştim, çok inanarak söylüyorum ki ülkede kalan tek gerçek muhalefet kadın hareketi. İş yerlerini de, sokakları da terk etmeyeceğiz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...