04 Mart 2018 00:06

'Yaşlılara sırf yaşlı olmaları nedeniyle yer vermeyin'

'Yaşlılara sırf yaşlı olmaları nedeniyle yer vermeyin'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yaşlılık biyolojik bir olgudur. Olsa olsa yaşayanlar arası daha az ya da daha çok kıdemli yaşıyor olmayı anlatır.

Buna karşılık;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için toplu taşıma araçlarında yer vermek;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için toplu taşıma aracına binerken-inerken  öncelik tanımak;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için ‘ana’, ‘baba’, ‘dede’, ‘teyze’, ‘amca’ diye hitap etmek;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için, öfkelenildiğinde ‘Yaşlı olmasan görürdün’ diye tehdit savurmak;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için ‘Yaşından utan!’ diye söze başlayarak aklınca aşağılamak;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için çok sıcak ya da çok soğuk havalarda sokağa çıkmayı çok görmek;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için cinselliklerini toplumsallığın doğasına aykırı görmek;

Yaşlılara, yaşlı oldukları için dans ettiklerinde  ‘Gençlere taş çıkartıyor!’ diye övgü düzmek;

velhasıl, kısaca, özetle,

yaşlılara, yaşlı oldukları için yaşamın her alanında geçkin yaşını, yani yaşayanlar arasında kendine oranla daha çok kıdemli olduğunu anımsatmak; kuşku duyulmasın, kültürel bir olgudur.

Yaşlılığı vurgulamadan geçemeyeceğinize inandığınız durumlarda, yaşlılığa ilişkin hissiyatınızı ahlak ya da görgü veya saygı içeriğiyle temellendirdiğinizi düşündüğünüz kalıplarla dışa vurduğunuzda, farkına varırsınız ya da varmazsınız, yaşlılık algısının kültürünüze, bazen olumlu bazen olumsuz bir davranış şekli ya da kurgusunu şimdiye kadar sorgulamadığınız  bir düşünce biçimi olarak yer edindiğini gösterirsiniz. Bu, öylesine bir kültürel belirlemedir ki, ilk birkaç yılı üzerine mum dikilmiş pastanın aile içi sevinç ve şölen gününde kesilerek tadılırken kucaklanıp yanağınızdan, boynunuzdan, avuçlarınızdan, neredeyse her hücrenizden; sonraki yıllarda arkadaş ve sevilenlerle bir yerlerde buluşulup melodisi kuşaklardır değişmeyen sözlerle alkış tutulurken sarılınmış, yanaklarınızdan; sonlara doğru yol alınan yıllarda nezaketen hatırlanıp ellerinizden öpüldüğünüz ‘doğum günü’ süreçlerinde yaşayanlar arası en az kıdemlilikten daha çok kıdemli olmaya yol alırsınız. ‘Yaşlılık’ dendiğinde, biyolojik olanın kültüre aktarımı sevinçten hüzne doğru gidişi özetler sanki…

Oysa ben, yaşadığımız yıllarda geride bırakıp vazgeçtiklerimiz kişiliğimizi belirler, diye düşünürüm. Kişiliğimizin her anının hali, sadece o andaki değişebilir halin ifadesidir. Yaşayanlar arası yıllar bakımında en kıdemli yaşayan da olsam, geride bırakıp vazgeçtiğim her davranış ve düşünce kişiliğimin yenilenmiş ama yine değişebilir halini tanımlamaz mı? Gerçekliğime hapsolmuş durumumu çözümsüz görmeye başlarsam ve özgürlüksüz görünen, ki hep öyle görünecektir, halimden ileriye sıçramayı hedeflemezsem yaşamı tüketirim gibi gelir bana.

Yaşlılığı ‘düşüncenin özgürleştiği, kişinin yaratıcılığını keşfettiği ve özgürlüğün sonsuzluğundaki coşku ve heyecana sarılarak ölüme meydan okumaya başladığı bir süreç’ olarak yaşıyorum, öyle yaşamaktan da vazgeçmeyeceğim; kişiliğimin değişebilir anlarını değişmeyen anların, bu anlar cazibeli de görünseler, kültürel baskısına heba etmemeye kararlıyım.

Bu kararlılığımı, adıma çıkartılan bir ‘Armağan’da şöyle açıklamışım. “Yaşlılığı böyle yaşarsak durağanlıktan kurtulur, her tür ilişkinin girdabında özgürlüğümüze sarılır, nereye varacağımız umurumuzda değil, bir şeyleri ardımızda bırakırız, ardımızda bıraktıklarımız kişiliğimizin yenilenir halinin o anki durumunu biçimlendirir.”

Yazdıklarımı, toplu taşıt araçlarına bindiğimde, oturmam için yerlerini vermek isteyen gençlerin kibarlık hissiyatlarının bendeki etkisiyle düşündüm.

Gençlere, “Bana, yıllar bakımından sizlerden hayli hayli kıdemli yaşıyor olduğum için yer vermeyin; yorgun değilim ve oturma ihtiyacı duymuyorum. İhtiyaç duyarsam sizlerden bana yer vermenizi rica ederim. Ayrıca, ben oturuyorsam ve yıllar bakımından benden hayli hayli kıdemsiz yaşıyor olsanız da, hangi nedenle olursa olsun oturma ihtiyacı duyuyorsanız bunu bana söyleyin, yerimi size vereyim” diyebilmeyi isterdim.

Diyemedim, eve geldim bu yazıyı yazdım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa