25 Şubat 2018 00:15

Bir pazar yazısı olarak ilkokul kompozisyonu

Bir pazar yazısı olarak ilkokul kompozisyonu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İlk kompozisyonumu ilkokul 2’de yazmıştım. Çok da ses getirmişti. Öğretmenimin gülmekten gözünden yaş gelmişti.

Toplumda düzeltmek istediğimiz şeyler üzerine yazıyorduk. Ben kendime umuma açık tuvaletlerin hijyen problemini seçmişim. Hijyenin önemi, sağlıkla ilgili getirdiği riskler derken hızımı alamayıp “Alafrak (Alafranga demeye çalışıyorum) tuvaletin şekline bakıp içine nasıl yapılacağını anlamayan ne biçim insansınız be? Çamurlu pabuçla tünüyorsunuz ne ayıp? İmam efendi imam efendi, bir vaazda da şunu anlatsan olmaz mı? Millet daha sıçratmadan çiş yapmayı, kakasını deliğe denk getirmeyi bilmiyor. Sultan Camii’nin çömeşmeli tuvaletleri (Alaturka demeyi çok geç öğrenebildim) hiç mi yıkanmıyor? Oraya niye sabun koymuyorsunuz? Öyle abdest kabul olur mu?” diye coşuyorum. Sonunu bir klişe olarak “Herkes kendi sokağını süpürse mahallemiz tertemiz olur, çıkarken tuvalete su dökün. Ayrıca kızlar tuvaletindeki yeşil sabunu ben evden getirdim, güle güle kullanın” diye bağlıyorum.

8 yaşında olmama rağmen, sokaklar o dönem nispeten güvenli olduğu için araları 1-1.5 kilometre olan ev ve okul arasındaki yolu yürürdüm. Zaten servis diye bir şey de yok-tu. Ya kendin dolmuşa binip geliyordun ya da yürüyerek. Bu da oyalanarak yürüyen bir çocuk için tam aradaki Sultan Camii’nde tuvalet molası vermek anlamına geliyordu. Ne okulda ne de orada istediğim hijyeni bulamayınca hiddetlenmişim demek ki.
O zamanlar münazara derslerinde bir fikrin iki karşıt görüşünü savunur, yarışırdık. Kompozisyon derslerinde, seçtiğimiz bir atasözünü açıklar, nasıl bir gelecek hayal ettiğimizi anlatır, dünyada neleri değiştirmek isterdik bunları yazardık. Bazen de ibret öyküleri yazdırırdı öğretmenimiz: “Arkadaşlarını üzen bir çocuğun sonunda hatasını anlaması hakkında bir öykü yazınız” gibi...

Düşünsenize şimdi “Son gülen iyi güler” atasözünü seçip açıklayan çocuğun yatarı neredeyse en az 2 yıl.

Geçtiğimiz haftalarda şimdilik erişebildiğimiz gazetelere bir haber düştü: Çocukların tiyatro oyunu, barışa gönderme gibi siyasi tavırlar belirlendiği için sakıncalı görüldü ve yasaklandı.

“Barış iyi bir şeydir” gibi basit cümleler yüzünden insanlara soruşturma açıldı, sabahın köründe ev baskınları ile gözaltına alındılar. 1 sene önce çocuklar ölmesin dediği için yargılanan Ayşe Öğretmen’in hapis cezası onaylandı ve yeni doğan bebeği için sadece ertelendi.  Çocuklar şu an okulda ne hakkında yazıyorlar, nasıl kompozisyon yazıyorlar merak ediyorum. Çünkü evrensel doğru diye bildiklerimiz artık geçerli değil. Tarih bile bizim neslin öğrendiği tarih değil. Ne Abdülhamit aynı Abdülhamit ne de Vahdettin aynı Vahdettin.

Osmanlı torunlarının e-ticaret işine girdiği bir zamandayız. Çocukların da kafası karışıktır haliyle. Benim de kafam karışık, gittim 8 yaşıma sordum. Ne yazabilir şu an bu yaştaki çocuklar?

Kelime ve imla hatalarını hoş görün, daha o konulara gelmemişler okulda.

OKULUMUZ VE ÖRTMENİMİZ

Okulumuz çok güzeldir. Ama güzel demek iyi bir şey değilse okulumuz Milli Eğitim Bakanımız nasıl uygun görmüşse öyle bir şeydir.
Biz eskiden teneffüslere neşeli şarkılar çalınca çıkardık. Şimdi sela okununca çıkıyoruz. Daha o konuya gelmediğimiz için aslında tam sela mı bilmiyorum. Belki de başka bir şeydir, şimdi burada din örtmenimi de zorda bırakmak istemem. Ailem de zaten hep diyor, bilmediğin dualar hakkında konuşma diyor. Ama hepsini hemen ezberleyeceğim söz veriyorum.

Aslında dün hepsini ezberleyecektim ama elektrikler kesildi. Gerçekten kesildi. Bunu elektrik bakanını suçlamak için yazmadım örtmenim, Allah belamı versin ki elektrik kesildiği için ezberleyemedim.

Okulumuzda biz itişmeyiz, itişmemeliyiz. Her şeyden önce itişince bazı erkek çocuklar bize değebilir. Bu çok ayıptır, günahtır. O yüzden kantinde herkes kendi tarafından yemek almalıdır. Bazı gıdaların iyi olmadığı söyleniyor. Biz ona bakmamalıyız. Biz her söylenene inanmayız. Biz, bize söylenene inanmalıyız. O hazır yemeklerin içinde fena şeyler olsa zaten kantinde olmazdı diye düşünmeliyiz. Kantinci amcanın çok güzel bir arabası var. Bazı arkadaşları bindiriyor. Beni bindirmesine annem izin vermemişti. Çok kızdı, bazı insanların gözünü oymak zorunda bırakacağımdan korkuyormuştu. Tam anlamıyorum ama annemizi korkutmamalıyız. Önce devletimizi, milletimizi sonra annemizi babamızı hiç korkutmamamız, sözlerinden dışarı çıkmamamız lazımdır.

Okulumuzda olmasını istediğim şeyler var ama annem bilip bilmeden konuşmamam gerektiğini söyledi. Mesela oyun alanı istiyorum ama erkekleri oynatıp bizi oynatmayacaklarsa daha çok kıskanacağımdan dolayı ötürü yüzünden hiç olmasın daha iyi.

Bir şey istemek suçsa istediğimi geri alabilirim örtmenim? Sileyim mi buraları?

Okulumuzda biz dersler yaparız ama gösteriler de yaparız. Ben en çok gösteri severim. Ben çok oyuncuyumdur. Annem beni oyuncu kızım diye sever. O yüzünden dolayı örtmenimiz kimler tiyatro oynamak ister deyince ben hep parmak kaldırırım.

Ama tiyatro örtmenimiz bana hep görünmeyeceğim roller veriyor. Üzülüyorum örtmenim. Yine de mesela tiyatro örtmenimiz üzülecekse buraları silebilirim? Siliyim mi örtmenim?

Fatih İstanbul’u fethederken ben at olmuştum. Kafama at maskesi takıp üstüme örtü örttüler. Anneannemler bile gelmişti izlemeye. Beni hiç göremediler. Bi de Furkan’ı Fatih Sultan padişahımız yaptılar. Furkan çok şişko örtmenim ben onu taşırken mafoldum. Annem de rezillik dedi. Ben neden deyince de at en az iki kişilik bir iş dedi. Ağladı annem örtmenim, analar ağlamasın. Ama annemizin ağladığını söylemememiz gerekiyorsa burayı silebiliriz. Sileyim mi örtmenim? Annem beğendi yazarım buraya? Çünkü analar çocukları gazi ve şehit olunca ağlayabilirler ama ağlamasınlar denilmez. Çünkü o çok kutlu harika bir şeydir. Keşke hepimiz olabilsek.

Analarımız da o zaman doyasıya ağlayabilirler çünkü ne güzel mutlulukla karışık o gözyaşları. (bize ezberlettikleri şiyirden ilham aldım burada örtmenim sileyim mi yannışsa?)

15 Temmuzda da ben tank oldum. Kutunun içine girdim. Kutuyu yeşil boyadık, ucuna boru taktık. Annemle babam bu sefer izlemeye gelmedi. Keşke bence gelselerdi. Ben hiç alkış almıyorum gözükmeyince. Bence tank olarak çok iyiydim ama ben hiç kahraman rollerinde oynamıyorum çok üzülüyorum. Bir de paltolu kadınları oynayan Büşra, Kübra bir de 2D’den o atletli çocuk sırtıma çok pis bastılar örtmenim. Sonuçta tamam tanka çıkıyorlar ama içinde ben varım, sırtım çok acıyor.

Ben de seneye tankın önüne yatmak istiyorum. Bu sene oraya Burhan yattı en çok alkışı o aldı. Beni kimse görmedi bile.

Arkadaşlarımı çok kıskanmak gibi olduysa silebilirim burayı örtmenim? Sileyim mi? Örtmenlerimiz çok tatlıdır. (Örtmene tatlı denmiyorsa burayı silebilirim örtmenim? Sileyim mi?)

Ben örtmenlerimizi çok severim. Beden örtmenimiz, Esra örtmenimizi de çok severdim ama bize artık beden öğretmiyorsunuz onu çok özlüyorum. Biz artık hep bahçede oturuyoruz, erkekler ne güzel takla atıyor ileri geri. Esra örtmenimiz de gitti. Erkek örtmen de çok tatlıdır belki ama biz tanımıyoruz. Erkek örtmene tatlı denmez bence örtmenim buraya bişey bulamadım.

Bizim eskiden örtmenimizin adı Elif’ti. Bize evden yeşil erikle bazen kurabiye gibi süper şeyler getirirdi. Siz getirmiyorsunuz diye demedim örtmenim. Özür dilerim.

Elif örtmene de ben çok uzun kompozisyon yazardım. O bi kere bize “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” yazdırmıştı. Önce sulh ne demek anlatmıştı bir tane de şiyir okumuştu. Çocuklar şeker yesinli şiyir. Ölü çocuklar şeker yiyemez deyince ben ağlamıştım. Beni ağlattığı için deyildir inşallah ama Elif örtmenimiz artık çalışmıyor. İnşallah benim yüzümden ötürü değildir. Ben yine de o cümleden öğrendiklerimi bi daha buraya yazmak istemedim örtmenim özür dilerim. Annem en son bana öyle kelimeler kullanma dedi, bi tek benimleyken böyle konuş dedi. Sizi çok seviyorum ama annem de çok akıllıdır örtmenim. Bizim bir tane daha örtmenimiz vardı. Müdür bey efendi kızdığı için adını söyleyemiyoruz.

Sizin dersleriniz çok güzel örtmenim ama o örtmenimizin dersleri de çok güzeldi. Kendisi de çok güzeldi. Siz de çok güzelsiniz. O örtmenimizin bizim bilemediğimiz yannışları olmuş. Bize olmadı şimdi Allah için ben çok severdim.

Kendisi düşünme odasında şimdilik. Biraz düşünecekmiş. Düşünceleri hastalanmış, iyileşince çıkacak oradan.

Örtmenim, siz geldiğinizden beri sizi de çok seviyorum. Bazen ben böyle uzun yazarken, siz de sıranın yanından geçerken elinizle saçıma değiyorsunuz. Bir de çok güzel kokuyorsunuz. Ben düşüp dizimi kanatınca sarılıyorsunuz, tendürdiyot dökerken üflüyorsunuz. Ben biraz o yüzden dolayı çok uzun yazıyor olabilirim yalan olmasın şimdi. Bir de o yüzünden dolayı biraz çok düşüyorumdur belki.

Düşüyorum diye kızılmayacaksa annemi özledikçe düşüyorum örtmenim. Siz çok annem gibi kokuyorsunuz sarılınca çünkü.
Eğer böyle demek yannışsa silebilirim örtmenim?

Kompozisyonumu tükenmez kalemle yazmadım. İstediğimiz yerleri nolursunuz silelim örtmenim. Siz daha iyi bilirsiniz.
Sizin de düşünceleriniz iyileşsin diye odaya kapatılmanızı hiç istemem. Çok özlüyoruz sonra. Ama öyle bir şey olursa belki annemi kapattıkları yere gönderirler sizi de.

Hem annem “ben inatçıyım, doğrucuyum, ondan geldim, düşüncelerimde hastalık yok” diyor. Bence de yok çünkü düşününce annem çok iyi ve akıllı birisi, düşünmeyince de öyle sanki?

O zaman annemi görmeye gidersem söz sizi de görürüm. Ama keşke öyle olmasın. 

Örtmenlerimizi çok severiz, annemiz uzaktayken çok güzel bakarlar bize. O yüzden bastırmadan kurşunkalemle yazdım örtmenim. Kimseye göstermeyelim, ikimiz bakıp suç kısımları silelim mi örtmenim?

Vatanımız sağ olsun, başımız sağ olsun, öl derlerse ölürüz, yaşasın okulumuz, süper ülkemiz, kandırıkçı bütün ülkeler korksunlar bizden. Eşhedüenla

(Bunu babama okutmayın örtmenim, zaten üzülüyor bu sıralar her şeye.)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...