25 Şubat 2018 00:15

Cumhuriyet öncesinde sinema... İlk filmler...

Cumhuriyet öncesinde sinema... İlk filmler...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sinemanın ülkemize gelmesi ilk kez Lumiere Kardeşlerin dünyanın birçok ülkesine gönderdikleri kameramanlardan biri olan Alexandre Promio’nun gelip 1896 yılında çekimler yapması ile olur. Ülkemize gelişi, önceleri yabancıların çektikleri belge filmlerle, sarayda ve Pera’da film gösterimleriyle olsa da, kısa sürede film çekmeye dönüşen sinemanın başlangıcına yönelik belirsizlik ve tartışmalar bugün de sürmektedir. Sinemamızın geçmişine, ilk yıllarına yönelik bilgi ve belge eksikliği bazı soruları bugün de yanıtsız ya da tartışmalı bırakmaktadır. İlk Türk filmine yönelik tartışmalar, araştırmalar yeni sorularla ve yeni belgelerle bugün de sürmektedir. Ülkemizde sinemanın “sembolik” doğum tarihi 14 Kasım 1914 olarak kabul edilmektedir. 

1876-1877 yıllarında yaşanan ve 93 Harbi olarak anılan Osmanlı-Rus Savaşı’nda yaşanan yenilgiden sonra, Ruslar Ayastefanos’a (bugünkü Yeşilköy) bir “zafer anıtı” yaparlar. 1914 yılında Almanya ile ittifak yaparak 1. Dünya Savaşı’na katılan Osmanlı İmparatorluğu, halkın “milli duyguları”ndan yararlanmak, desteği artırabilmek için Rusların Ayastefanos’ta (Yeşilköy’de) yaptıkları anıtı yıktırır. “Savaşa resmen katılışımızın üçüncü günü resmi politika ve propagandayla halkın üzerinde oluşturulan kışkırtıcı milli duygular anıtın yıkılmasını adeta kaçınılmaz kıldı. Dünyada olup bitenlerden habersiz bırakılan halk, Rus Savaşı’nın yenilgisiyle acısını, 1. Dünya Savaşı’nın eşiğinde zafere dönüştürme umudu ile anıtı yıkmaya başladı. Ama anıt öylesine sağlam temeller üzerine kurulmuştu ki, sonunda ordu işe karışmak zorunda kaldı. O da epeyce bir uğraştan sonra Türk milleti için acı bir anısı olan, ama sanat tarihi açısından oldukça önemli olan anıtı yıktı.” (1)   

O tarihte yedek subay olan ve öncesinde Sigmund Weinberg’in yanında sinema aygıtlarını kullanmayı öğrenmiş olan Fuat Uzkınay, anıtın yıkılışını filme alır. Böylece 14 Kasım 1914’de Fuat Uzkınay tarafından çekildiği söylenen “Ayastefanos’daki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı 150 metrelik belge film, ilk “Türk filmi” olarak tarihe geçer. Fakat bu filmi bugüne dek gören olmamıştır. Filmin çekilemediği ya da çekildikten sonra yandığı, kaybolduğu yönünde kuşkular vardır. Bu konuda, sinema tarihçisi ve araştırmacı Nijat Özön’ün ve Burçak Evren’in değerli araştırmaları, katkıları olmuştur. Nijat Özön “İlk Türk Sinemacısı Fuat Uzkınay” (TSD Yayınları, 1970 İstanbul) adlı kitabında bu kuşkuları dile getirmiştir. Konuyla ilgili birçok makale yayımlayan, araştırmalarını kitaplaştıran Burçak Evren de kuşkularını ve öncesinde çekildiği söylenen filmlere yönelik belgelerini bu kitaplarda kaleme alır. (2) Yeni belgeler sinemamızın “sembolik” doğum tarihini değiştirmese de bilinmezliklerin, belirsizliklerin aydınlanması açısından önemlidir. 

Belgelemek bakımından önemli olmakla birlikte cumhuriyet sonrası sinemamızı değerlendirmek, yaşanan gelişmeleri irdelemek, yorumlamak açısından ilk filmin kim tarafından ve ne zaman çekildiği çok belirleyici değildir. 

İlk sinema kurumu, sinemanın gücünden yararlanma düşüncesi ile ordu tarafından kurulur. “Osmanlı İmparatorluğu’nun baş sorumlusu olan Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, Almanya’yı ziyareti sırasında Alman ordusunun sinemacılık kolunun çeşitli cephelerde çevirdiği haber filmlerini izleyince, sinemanın propaganda gücünü anlamıştı. Yurda dönüşünde, Osmanlı ordusunda da bir sinemacılık kolunun kurulmasını emretti. Bunun üzerine 1915’de ‘Merkez Ordu Sinema Dairesi’ (MOST) kuruldu.” (3) MOST’un başına sinemayı halka ilk tanıtan Romanya uyruklu Sigmund Weinberg, yardımcılığına da Fuat Uzkınay getirilir. Türkiye’de çekim aşamasının başlaması 1. Dünya Savaşı yıllarında olur. Başlangıçta belge filmlerle, savaş belgeselleriyle başlayan çekimler kısa sürede konulu filmlere dönüşür.  

Merkez Ordu Sinema Dairesinin başında bulunan Sigmund Weinberg Operet Kumpanyası Sahibi Arşak Benliyan’la anlaşarak konulu film çekmek ister. Bu, Benliyan ve arkadaşlarının sahnelediği “Himmet Ağa’nın İzdivacı” adlı komedidir. Bu filmin çekimlerine 1916 yılında başlanır fakat oyunculardan bazılarının askere alınması nedeniyle yarım kalır. Film iki yıl sonra Fuat Uzkınay tarafından tamamlanır. Yılmayan Sigmund Weinberg, Arşak Benliyan’la yeni bir anlaşma yaparak “Leblebici Horhor”un çekimlerine başlar. Bu film de oyunculardan birinin ölümü üzerine yarım kalır. Bazı kaynaklara göre Sigmund Weinberg “Leblebici Horhor”un çekimlerine daha önce başlamıştır. Yine de o döneme ait bilgiler, belgeler yeterince aydınlatılmış değildir. Bu iki film de ilk başlanan konulu filmler olmasına karşın, yarım kalıp tamamlanmaları sonraki yıllara kaldığından, izleyici karşısına çıkan ilk konulu Türk filmi Sedat Simavi’nin, Mehmet Rauf’un dört perdelik oyunundan uyarladığı “Pençe”dir. 
Yarı askeri bir kurum olan Müdafaa-i Milliye Cemiyetinin yerli ve konulu film arayışlarının ilk örnekleri Sedat Simavi’nin yönettiği “Pençe”, “Casus” ve “Alemdar Vakası”dır. “Pençe” sadece izleyici karşısına çıkan ilk film değil aynı zamanda da cinsellik içeren ‘ilk erotik’ Türk filmidir. Agâh Özgüç, “Şehvet düşkünü isterik bir kadınla ilişki kuran Pertev ve evli bir kadın uğruna yuvasını unutan arkadaşı Vasfi’nin öyküsü” diye tanımladığı filmi şöyle anlatır: “Pertev, Leman adlı kadınla ilişki kurar. Leman aşırı ihtiraslı, doyumsuz bir kadındır. Pertev, Leman’ın önüne gelen her erkekle yattığını öğrenince deliye döner, ruh sağlığı bozulur. Vasfi, Feride adlı evli bir kadınla sevişmektedir. Vasfi, bu kadına olan tutkusu nedeniyle karısını ve çocuğunu evden kovmuştur. Bu arada Feride’nin kocası Cebir, aşıkları suçüstü yakalar, tabancayla Vasfi’yi yaralar, Feride de çırılçıplak sokağa fırlar.” (4)

“Casus” filminde, 1. Dünya Savaşı’nda geçen bir casusluk öyküsü anlatılır. “Alemdar Vakası” ise ilk tarihsel film denemesi olarak kayıp filmler tarihimizdeki yerini alır. Cumhuriyet öncesi, ilk dönem Türk sinemasında tiyatro kökenli Ahmet Fehim (Mürebbiye, Binnaz 1919) ve Şadi Fikret Karagözoğlu (Bican Efendi Serisi, 1921) tarafından yönetilen filmler vardır. 

Türk sinemasının konulu ilk film örneklerinde, “Bican Efendi” serisinin, tarihsel film denemesi olan “Alemdar Vakası”nın ve bir casusluk öyküsünün anlatıldığı “Casus”un dışında yapılan filmlerde, merkezinde baştan çıkaran kadınların ve baştan çıkan, birbirleriyle yarışan erkeklerin öyküleri filme alınmış, dahası “Binnaz” örneğinde olduğu gibi ‘gişe de’ yapmışlardır. 

Merkez Ordu Sinema Dairesi dışında ilk özel film yapımevi Kemal Film, 1922 yılında kurulur. Kemal ve Şakir Seden Kardeşler, 1914 yılından itibaren İstanbul’un bazı semtlerinde sinema salonu işletmeciliği yaparlar. Muhsin Ertuğrul’un, 1922 yılında sinemaya girmesi ve Seden Kardeşler’i film yapımcılığına yönlendirmesiyle sinema, resmi ya da yarı resmi kurumların dışında, ilk “sivil” yapımevine kavuşur.

(1) Burçak Evren, “Sigmund Weinberg, Türkiye’ye Sinemayı Getiren Adam”. Milliyet Yayınları, Kasım 1995. 
(2) Burçak Evren, “Sigmund Weinberg, Türkiye’ye Sinemayı Getiren Adam”. Milliyet Yayınları, Kasım 1995. 
Burçak Evren, “Türk Sineması’nın Doğum Günü. Bir Savaş-Bir Anıt-Bir Film” Antrakt Sinema Kitapları, 2003.
(3) Nijat Özön. Sinema. Uygulayımı-Sanatı-Tarihi. Hil Yayın, 1985
(4) Agah Özgüç. Başlangıcından Günümüze Türk Sinemasında İlkler, Yılmaz Yayınları. İstanbul, 1990

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...