23 Şubat 2018 00:15

Savaş ve barış: ‘Yolun ikileştiği yerde duruyoruz’

Savaş ve barış:  ‘Yolun ikileştiği yerde duruyoruz’

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çetin Veysal “Savaşın Felsefesi” (2007) adlı eserinde iki ana belirleme yapıyor: Savaş; 1) doğası bakımından şiddetle -şiddet, ister güçlü ister güçsüz ya da ister haklı ister haksız şekilde dile getirilsin-, 2) doğa ya da toplum bakımından da eşitsizlikle birliktedir. 

Kitaba yazdığı ön sözde Uluğ Nutku savaş ve barışın özdeş değil tam ayrımlı olduğunu belirtiyor: “Savaş rüzgarları hep esecek, barış zamanları hep kısa mı sürecek? Edebiyatın, felsefenin ve insan bilimleri rüzgarının fırtınaya dönüştüğü olaylar ortasında girdaba çekilen bir sorudur bu. Soruya şimdiye kadar tarihin verdiği cevap ‘evet’, gelecekteki zamanın/tarihin şimdiden istediği cevap ise ‘hayır’dır. Felsefece bu durum bir antinomiye işaret ediyor. (…) Biz savaşı bir ‘arınma’ olgusu, barışı da yeni arınmaların birikim anı, uğrağı olarak göremeyiz. Günümüzde savaş ve barış bağlamındaki karşıtlıklar diyalektik içeriklerine karşın pratik olarak mutlak, yani aktüel nitelikleri bakımından savaş ve barış tam olarak birbirinden ayrımlıdır. Bu yol ayrımında “Barışı korumak için savaşa hazır olalım” gibi militarist gerekçeler geçersizdir. Yolun tam da ikileştiği yerde duruyoruz.” 

Nutku’nun “Buşmen ile Buşgiller” şiiri de yolun ikileştiği yere dair: 

“Benim adımı siz koydunuz/ Çalı adamı/ Başkanın adını da siz koydunuz çalı/ Çalı adamı başka çalı başkadır/ Benim adım! Kung/ Kabilem de! Kung/ Kabilem! kung olduğundan benim adım! Kung/ Benim adım! kung olduğundan kabilem de! Kung/ Ben ile bizdir bizde! Kung/ Anladınız// Buşgiller akrabam değil/ Çünkü ben dünyada en eskiyim/ Tanırım akrabayı/ Ve çünkü öyleyse akrabayım herkesle/ Ama buşgillerle değil/ Öyleyse onlar akraba değil kimseyle/ Kaç toprak varsa toprakta/ Anladınız.”

Savaşın aşılması ve dünya barışının sağlanabilmesi için U. Nutku’nun ana önerisi “Destek noktasının BİRLEŞİK İNSANLIK, kaldıracın ise EVRENSEL ADALET” olduğu bir modeldir. “Atılacak ilk adımlar ve yapılacak somut işler şunlardır: 1-Dünyanın tüm gıda ve enerji kaynaklarının akılsal-insancıl kullanımı. 2- Bir ‘Halklar hukukunun oluşturulması, 3- Birleşik Dünya Askeri Gücünün oluşturulması (Şimdiki uygulamada barış güçleri çatışma çıkan yerlere olaylar durulduktan sonra gönderilmektedir; çatışmaya anında müdahale edecek, engel olacak konumda değildir Bu zaaf, devletlerin uzun uzadıya siyasal görüşmeleri yüzündendir ve bu arada saldırılar katliamlar devam etmektedir. Çözümler çoğu kez geçici olmaktadır. Bu olumsuzluk barış gücünün tek etkin güç konumuna gelmesiyle giderilir. Bu durum devletlerin silahsızlandırılması demektir. İnsanlığın önünde en zor ama en önemli görev budur.) 4-Dünyada eğitim birliğinin sağlanması ve eğitim düzeyinin eşitliği.” 

“Etkin barışçılığı ifade için ‘pasifizm’ kavramı yetmiyor. Aslında bu kelime ‘barışçılık’ demektir ama edilgin bir anlama bürünmüştür. Barış hareketleri saldırganlığa karşı birebir mukabele şeklinde kalırsa, beklemeci bir tavır hakim olur. Bu aşılmalıdır.”

Veysal kitabın giriş kısmına bir alıntıyla başlıyor: “Modern bir din bilgini olan D.A. Majör şöyle demektedir; “Eğer bir İngiliz bebeğini gerektiği gibi korumanın tek yolu bir Alman bebeğini öldürmekse, o zaman, ne kadar itici olursa olsun, bunu yerine getirmek yetkililerin görevidir. Masum Alman bebeğin büyüyüp, masum bebeklerin katili olacağı düşünülürse, bu özellikle böyledir” (Bourke 2001:251). Böyle bir ifade, tüm insanların kardeşliği duygusunu yayma görevi olduğunu ileri süren bir din bilgini tarafından hangi hislerle ileri sürülmektedir?”

Camilerde cihat hutbesi okunması ne anlama geliyor? “(…) cihâd, kimi zaman kalemle kimi zaman da kelâmla olur. Mümin, an gelir eliyle, gün olur malıyla Allah yolunda, kelime-i Hak için çalışır, çabalar. Doğruyu anlatmak, iyiye davet etmek, güzelliklere vesile olmak için gecesini gündüzüne katar. İnancı, varlığı, vatanı, bekası ve hürriyeti için silahlı mücadeleye girmesi ise, cihâdın en üst seviyesidir.” 

Temel soru, “Yaşamaktan ve yaşatmaktan daha üstün bir değer olabilir mi?” sorusudur, böyle bir değerin olup olmadığı sorusudur. Böyle bir değer için hayatın feda edilip edilemeyeceği, başkalarının vurulup vurulamayacağı sorusudur.

T. Şalkin’in aktarımıyla, eşimin özetiyle S. Zweig “clarisse”de, bana en ağır işleri yaptırın, tuvalet de temizlerim ama tanımadığım birini vurmamı istemeyin benden diyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...