17 Şubat 2018 00:51

Ekonomik raporların gizemi

Ekonomik raporların gizemi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Devlet İstatistik Enstitüsü her ay birtakım rakamları yayımlıyor. Kurum görevini yapıyor. Hatta ikincil işlev olarak siyasete hizmet sunucu bazı görevleri de yerine getiriyor. Ne de olsa kurum siyasetin, dolayısıyla sistemin bir aracıdır ve onun emrinde çalışmaktadır. Günümüzde her alanda olduğu üzere kurumsal özgürlük ile siyaset yakın ilişkisi İstatistik Enstitüsüne de bulaşmış olduğundan, konuyu burada kesip asıl konumuza gelelim.

İstatistik Kurumunun, şöyle veya böyle, siyasi sadakatle yapmış olduğu çalışmalar ve tablo düzenlemelerdeki değişiklikler analiz malzemesi olarak akademik dünyada devreye girer. Tablo düzenlemelerdeki değişiklikler yöntem açısından, tablo değerleri ise ekonominin işleyişi açısından irdelenir ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılır. 

Bu iki aşamanın birincisi olan veri toplama ve tasnif etme aşaması teknik ve siyasi aşamadır. İkinci aşama olan yayımlanmış veri üzerinden analiz yapma aşaması ise akademik ve teoriktir. Bu şu demektir ki, detaya girmeden genelleme yaparak, birinci aşamada Kurum bazı kısıtlar altında çalışırken, ikinci aşamada profesyonel akademisyenler görece özgürdür ve topluma karşı sorumludur. Bu görüşle, İstatistik Kurumunun çalışma yöntemi ve dürtüsü hakkında bir şey söylemeden, akademik çevrelerin söz konusu veriler üzerinden yaptıklarına tanık olduğumuz yorumları üzerinde birkaç laf etmek istiyorum. 

Her ay çeşitli alanlarda zengin veriler kamuoyu ile paylaşılıyor. İşsizlik verileri ufak puanlarla artıyor, bazen de bir miktar geriliyor. Cari açığımız her daim artış sinyalleri ile istatistikleri süslüyor. Enflasyon değerlerimiz, nedense çoğu çevrenin şaşkınlığı pahasına, çift haneli göstergelere yükselirken işlerin fazla iyi gitmediği kanaati paylaşılıyor. Halbuki bir de şöyle düşünsek, diyelim ki ağustos ayında hava durumunun nasıl olabileceğini belirli yanılma payı ile kışın da bilebiliriz. Bu öngörümüz, geçmiş dönemlerin istatistiksel verilerinden değil, içinde bulunulan coğrafi konum ve dünyanın güneş yörüngesindeki belli durumunun sağladığı bilgiden kaynaklanır. Yani, bu tahminimiz rastlantısal olmayıp, oldukça güçlü teorik bir bilgiye dayanmaktadır. Teorik bilgi güçlü olunca, ileriye yönelik tahmin de o denli isabetli olabilir. 

Şimdi gelelim, Devlet İstatistik Enstitüsünün verileri üzerinde gazetelerde çıkan yazılara. Gerek veri toplama ve tasnif yöntemi, gerekse veriler üzerinden yapılan eleştiri ve yorumlar, çok kısıtlı sayıdakiler hariç, ne akademik anlamda tutarlıdır, ne de siyasi anlamda topluma sağlıklı bir temel sağlayıcı niteliktedir. Türkiye’nin işsizliği de, enflasyonun yükselmesi de, cari açığın devamlı artış seyri göstermesi de hiç şaşırtıcı ya da tesadüfi gelişmeler olmayıp, emperyalizm ve reel siyasetin kurguladığı ekonominin olağan seyrinin çok doğal göstergesidir. 

İstatistik Enstitüsünün veri tabanı ile oynamalarının da bir tür gerçeği perdeleme, seriler arasındaki tutarlılığı zayıflatarak ya da ortadan kaldırarak siyasetçinin her daim gerçek dışı beyanına zemin hazırlama gayretinden başka teorik fazla bir değeri yoktur. 

Her sefer tartıştığımız gibi, ekonomimiz kapitalist-emperyalist havuzda savrularak ilerliyor. Ulusal gelirdeki artış değerleri ya da insanların zenginleşme ve daha müreffeh yaşama evrilme algıları tümü ile gerçek olmayıp, kısmen yanlış algılama kısmen de balondan ibarettir. Hal böyle olunca, istatistik verilerini tartışmak yerine, sistemi tartışmak gerekir. Çünkü istatistik verilerinin derleniş, tasnif ediliş ve sunum yönteminin eleştirisi Kurumu ve siyasi erki odağa koyar, ancak asıl faktör olan sistemi ve sistemin egemenlerini geri plana çeker. 

Yüzeysel analiz, dikkatleri, siyasilerin hatalı kararlar aldığı ya da politikaların yanlış kurgulandığı veya koalisyonlar vb. gibi ikincil derece noktalara yönlendirerek, bu hata veya eksikliklerin giderilmesi durumunda işlerin düzelebileceği gibi bir ham hayal(!) yaratılmasına yol açar. Oysa ne emperyalistler, ne içte güçlü sınıflar ne de onların siyasal temsilcileri hata yapmaktadır; bu vahşi oyunda herkes bilinçlidir ve kendi çıkarlarına göre doğru oynamaktadır. Türkiye’de “tarım destekleme fonu” saçmalığı ile tarımın çökertilmesi de, 1980’lerdeki politikalarla hayvancılığın bitirilmesi de, 2000 IMF-Derviş programının Türkiye’ye yedirilmesi de, Türkiye’nin sanayisizleştirilerek kredilerin taşa toprağa gömülmesi de doğru politikalardır(!), fakat toplumun yararı doğrultusunda değil, emperyalistlerin, içte güçlü sınıfların ve onların iktidar ve yandaşlarının çıkarı yönünde doğru politikalardır. 

Bu oyunu bozacak olan ise halktır, emekçilerdir; bir şartla ki, ezilen kesimler siyasete hamasi-duygusallıkla değil de, hak ve yararı doğrultusunda akılcı bakışla yaklaşırsa!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...