04 Şubat 2018 00:15

Doğru oturalım eğri konuşalım

Doğru oturalım eğri konuşalım

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Barışı savunmanın sık da olsa arada sırada, savaşa karşı çıkmanın her an soruşturma konusu eylemler olarak değerlendirildiği bir siyasi fikir ortamında, bir arada bulunmayı gittikçe zorlaştıran yeni toplumsal yaşam resmi emir-kuralları oluşuyor. 

Savaş değil operasyon, yanıldım galiba, operasyon da değil harekât denilmesi gerekiyormuş olup bitenden söz edilirken. Bu bir. Harekâta karşı çıkmak, hatta harekâtı savaş diye adlandırarak karşı çıkmak, üstelik milli ve yerli olmasa da ÖSO’yu dost/müttefik, terör karşıtı kader yoldaşı,  Kuvayı Milliye olarak tanıtmadan karşı çıkmak ihanetmiş. Bu iki. Öylesine ihanetmiş ki, halkta önlenemez kin ve nefret doğururmuş, halkı galeyana getirirmiş. Bu da üç. Bu emir-kurallara uymayanları destekleyebilmek ya da onlarla dayanışabilmek, onlara sempati duyabilmek için savcılıklarca ve güvenilir/inanılır gazeteci, televizyoncu, ilahiyatçı, siyasetçi ve her kategori meslekten muteber kişilerin öngördükleri; örneğin harekatın muhataplarını ‘terörist’ olarak tanımlamış olmak, ya da, terörist eylemler diye tanımlanan eylemleri kınamış, mağdurlarıyla dayanışma göstermiş olmak gibi geçmişin masumiyet karinelerini özgeçmişlerinde belirtebilecek durumda olabilmek gerekirmiş. Bu dördüncüsü toplumsal yaşamın sivil damgalı resmi-kuralı olarak karşımıza çıkıyor.  

Belirtilen toplumsal yaşam resmi-kurallarına ve sivil resmi-kuralına rağmen; olan bitene harekat değil de savaş diyerek karşı çıkan, savaş da deseler harekâtın hedefindekileri terörist olarak lanetlemeden karşı çıkan, üstüne üstlük savaşı doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur diyerek karşı çıkan TTB Merkez Konseyi üyeleri bir sabah evlerine baskınla gözaltına alındılar.

Gözaltına alınanları şahsen ya da ismen tanıyorum; 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinde üniversitedeki işlerimizden uzaklaştırıldığımızda bizlerle dayanışmışlardı. Prof. Dr. Taner Gönen benim ve aile efradından herkesin doktoru ve onun titiz muayenesinden geçmeden adım atmayız. Gözaltına alınan diğer doktorlarla da çoğu yerde birlikte olduk. Hepsine güvenim ve saygım sonsuz.

‘Ne olacak şimdi; ne yapılabilir, ne yapmalıyım?’ diye düşünürken, birden on yıllardır kullanmadığım bir deyiş aklıma düşüverdi: ‘Eğri oturalım, doğru konuşalım.’ Eskilerde, ağız alışkanlığı, başvurduğum olurdu bu atasözü denen deyişe. Geçtim bilgisayarın başına, şöyle bir göz attım; ‘Sadece seni ilgilendiren konularda doğru yolda olmamak başkasını fazla ilgilendirmez. Ancak toplumu ilgilendiren konularda doğru konuşmalı, yalandan kaçınmalıyız’ diye açıklanıyor deyişin anlamı. 

Eğri oturuyoruz zaten, bari doğruyu söyleyelim de, doğruyu kim belirleyecek? Toplumsal yaşamın resmi-kuralı der ki, devletin bildiği, söylediği doğrudur. Yani, devlet beyinlere doğruyu nakşetmiş;  doğrusu savaş değil harekattır, harekata karşı çıkmak ihanettir; ÖSO Kuvayı Milliyedir, harekatın muhatabı sadece ve yalnızca terör örgütüdür. Bu toplumsal yaşam resmi-kurallarını ve sivil resmi-kuralını ihlal devlete ihanettir. İhlal edenlere uygulanan devlet müdahalesine üzülmek, müdahaleyi kınamak, ihlal edenlerle dayanışmak ihanete yardım ve yataklıktır.

Kendi doğrumdan vazgeçip, devletin doğrusuna sarılmam gerekiyor. Nasıl yapacağım? Kara kara düşüncelere dalmışken, ‘Doğruyu Yanlışı Öğrenme Duasına’ sığınmayı akıl ediyorum. Bütün bir gündüz ve gece, gerekli tüm ritüellere ve şekil şartlarına uyarak tekrar, tekrar içten okuyorum duayı, iflah olurum umuduyla: “Yâ Rabbî! Doğruyu bize doğru olarak göster ve ona uymayı bize nasip et ve yanlış, bozuk olan şeylerin yanlış olduklarını bize göster ve onlardan sakınmamızı nasip et! İnsanların en üstünü hürmetine bu duamızı kabul buyur!”

Nafile! Ertesi gün oluyor, daha ertesi gün oluyor, dualarım kabul görmüyor; kendi doğrumun devletin doğrusuyla değiştirmeyi başaramıyorum. Gene geçmişte, ağız alışkanlığı kullandığım deyişler bir bir aklıma düşmeye başlıyorlar: ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’, ‘Doğru söz acıdır’. Yani devletin doğrularına değil kendi doğrularıma değer verirsem ve bunu açıklarsam kendime zarar vereceğim (doğru söz acıdır) ve devletin toplumsal yaşam emir-kurallarına hedef olabileceğim (doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar). 

Şunu fark ediyorum: Bir toplumsal yaşam resmi-kuralı zuhur etmiş, bu resmi-kural sivil resmi-kuralla da benimsenmiş ve kabullenilmiş; “Bundan böyle ‘eğri otur doğru konuş’ deyişi ‘doğru otur eğri konuş’ olarak değiştirilmiştir”. Yeni içerik: ‘Sadece seni ilgilendiren konularda doğru yolda olmak başkalarını ilgilendirmez. Ancak toplumu ilgilendiren konularda yanlış konuşmalı, doğrudan kaçınmalısın’.
Bu toplumsal yaşam resmi-kuralından hazzetmiyorum.

TTB Merkez Konseyi üyesi doktorlarla dayanışmayı onur sayıyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...