20 Ocak 2018 23:28

Gereksiz kelimeler ve faydasız hisler

Gereksiz kelimeler ve faydasız hisler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsan neden yazar?

Bildiği vardır, araştırmıştır, öğrenmiştir. Kaynak olsun diye, öğretmek için yazar. 

Yazarken kendini fark ediyordur, kendini bulmak için yazar. 

Aklı durmuyordur, söylese dinleyecek birini bulmak zordur. Yazar ki okuru onu bulsun.

Kimisi okunsun diye yazar, kimisi kendine yazar.

Düşünürken bazen boş düşünür de insan, yazarken cümleler kelimelerini dikkatli seçer.

Kimi de söz uçar yazı kalır diye satırlar döşer.

Ben yıllarca kendime yazdım, kendim için yazdım. Günlükler tuttum, kendime uzun notlar aldım. Ergendim, birine kızar, bir şeye küser her seferinde oturup mektup yazardım. Büyüdüm, içeridekilere yazdım. Aşık olunca, yalnız kalınca, hayat beni bozunca ya da içim çok coşunca yazdım da yazdım. 

Birileri yazdıklarımın okunur olduğunu söylediğinden beri çoğunu ortaya yazdım. Okunmanın tadına, yazmanın tadını aldıktan yıllar sonra vardım.

Ben yazarken yolunu bulanlardandım. Aklımda uçuşurken düşünceler, sıraya dizilmek için her seferinde illa ki yazılmak istediler.

İzniniz olursa bu pazar, kendime yazayım. Bunca haftanın hukuku var aramızda, mazur görün beni. 

Bir günlük sayfası olacak bundan sonrası.

Sizden gizlim saklım yoktur. Kalbiniz kadar temiz bu sayfada yazarken şekillensin düşünceler, belki bazılarında buluşuruz.

Daha zorunu havsalamın almadığı günler bıraktım geçen haftada.

Sözlükte duru kelimesinin karşısına resmini bassalar, kimsenin itiraz etmeyeceği güzellikte, baharının başında bir sevdiğimizi ellerimizle verdik toprağa.

Her ölüm erken, her ölüm acı. Ama bazısı insafsızdır ya, bu ondan işte.

Böyle karabasan anlarda keşkeler basıyor insanı. Yattığın saatten içtiğin suya hepsi keşke. Zamanı geri sarıp gerideki her saniye için milyonlarca versiyonda geçmişi yeniden yazıyor insan kafasında.

Aklını kaybetmenin bir versiyonu sanki.

Üzülmenin kelime anlamı zaten yetersiz. TDK’ye bakıyorsun. Üzülmek, diyorsun üzme işine konu olmak diyor, “üzme” ye bakıyorsun üzmek işi diyor.

Üzüntü diyorsun, “Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, teessür” diyor, işte orada insanın tüm sözlükleri benzin döküp yakası geliyor.

Ruhum kalmış 3 gram, kalbimi elimle söküp atmak istiyorum, her bir beyin damarım ayrı acıyor, bir derim yok gibi, organlarıma açıktan yel vurur gibi acım var. Kalkmış bana ruh tedirginliği, teessür diyor.

Yerin dibine batsın faydasız kelimeler ve hisler.

Keşkeden kim hayır görmüş? Hangi keşke hangi mevzuya derman olmuş?

Keşkeye tutunup kaç kişi sağ çıkmış derdinden?

Üzüntü de ha keza.

Üzüldün de ne oldu? Ne değişti? Hangi üzüntüden ne fayda buldun?

“Çok üzüldüm” cümlesi ile “Senin için ne yapabilirim?” arasında fersah fersah fark var.

Geçen hafta Fatih Polat’ın Deniz Yücel ile röportajı vardı, “Keşkeler insanı yıpratır” diyor. 

Keşkenin de üzüntünün de yıpratma dışında bir işlevi yok.

İşlevsiz şeye de benim ömrümde zaman yok, yer yok.

Çıkardım gitti.

Acıysa çekerim, acıya direnmek güçlendirir insanı. Acı dersiyle gelir. 

Antibiyotik gibidir acı. Her seferinde dirençli kılar, bir altındaki derde bağışıklık katar.

Bir kez büyük bir acı yaşadıysan bir daha ateş elini yakmaz, yaraların gözüne batmaz.

Öfkeden de şikayetçi değilim, öfke kalsın hayatımızda. Öfke nabız gibi atar, hafızayı güçlü tutar, devranın döneceği güne dair planlar yaptırır.

Ayakta kalmayı sağlar. 

Ne zaman “Daha kötü ne olabilir?” desem hep daha kötüsü ile yüzleştim.

Daha kötüsü hep var, biliyorum artık. Hazır olmak gerekmiyor, bazen bunu bilmek bile yetiyor.

Her şey aynı devam edecekse hayatta, yaşadığımız üzüntü hep boşa.

Bundan sonrasında, üzdürmeyeceğim kendimi.

TDK’nin tabiri ile üzme işine konu olmayacağım, o cümlelerin öznesi de dolaylı tümleci de değilim artık.

Gün geldi emek verdik boşa çıktı, güvendiğimiz dağlara kar yağdı, iyilik ettik denize attılar, doğruyu söyledik 9 köyden kovdular, koynumuzda besledik yılan gibi soktular.

Sevdiklerimiz ortada koyup gitti, sevmediklerimiz iyiliğiyle bizi pişman etti. Akıl sesini duymayanlar, vicdanı sağırlar, mantığı çalışmayanlar, cehaleti boyu geçenler, kötülüğünden sual olunmayanlar içinde kaldığımız oldu.

Hepsi ayrı dert oldu, geldi yüreğe çöktü. Dimdik durduğumuzu sanırken sokak kedisinin gözü çapak olmuş diye gözyaşlarımızın sel olmasına anlam veremediğimiz oldu.

Bizim içimiz, onlarca yıldır kılcal damara kadar keşkeler ve üzüntülerle doldu.

Neye yaradı? Koca bir hiç!

Çıktım üzülme işinden.

Şimdi üzmeye niyet edenler düşünsün. Öfke ve hınç koydum yerine, acı ile bilenmeye, direnmeye and içtim.

İnce planlar döşerim onlarla, dantel gibi örerim. Koluma kuvvet, aklıma fikir, kalbime sabır olurlar.

Her bir nefesi de derin alırım artık. İçinde tek bir keşke kalmayana kadar.

Çocuklarımın başını öperken, başımı sevdiğime yaslarken, içime çekerim kokularını, tazelensin hafızamda.

Günaydın derim sabahları her gördüğüme. Yüzüme manasız bakan kendi düşünsün, ben üzülmüyorum artık nasılsa selamsızlara.

Her çaldığında açarım telefonu, ya geri arayamazsam bir daha diye.

Ertelemek dediğin keşkenin yuvası. Uzatmam artık kararların öncesini, sonrasını. Ukdeler virüs gibi kemirir insanın içini.

Ukdem olacağına hatam olsun. 

Lafı da dolandırmam, söylerim çat diye. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla”daki gelin daha bir kez bile uyanmadı vaziyete.

Kırmam da insanları. Korkarım kırgınlığı düzeltmeye vakit kalmamasından.

İnce düşünmeye devam ama zafiyet geçirmeye gerek yok incelikten.

Nereye koyduğumu bulamadığım şallar, boynumdan kopup giden kolyeler, emanet verilip geri gelmeyen kitaplar dert değil.

Üzülmek yok. Mal canın hiçbir şeyi. Canlar kırılmasın, kaybolmasın, yitmesin yeter. Acı, nakış gibi işleyince sınavı zor bir ders, işlemeyince aklın uçup gideceği bir kapı.

İçimdeki acıyla, dişlerimi sıkarken dersime verdim kendimi.

Ve oturabildiysem şu yazının başına, geçmişimdir bu dersten diye umarken, buraya kadar okuduysanız, bu pazar da yanımda olduğunuz için teşekkür ederim.

Elimi tutmuş, omzunuzu başıma uzatmış, sırtıma dokunmuş kadar oldunuz.

Tecrübeyle sabitlendi bir kez daha, kalabalık yaşamak iyidir, acıyı alır. 

Keşkesiz cümleler, üzüntüden muaf hisler dilerim. 

Kalabalık pazarlar...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...