Savaşın şeriki çıkar, karşıtı barış, çelişiği hayat
Fotoğraf: Envato
Bir hocam ısrarla vurgu yapıyor: Eğer bir kavga ve gürültü değilse karşılıklı konuşma ancak “lojik” ile, ancak akıl ile mümkün, adı üzerinde “diyalogos”. Diyalog da barış da dostluk da bunu sürdürecek bir sentaks, bir dil yapısı ile kavramların ortak anlamları yoksa, akıl yürütmenin orta terimi yoksa mümkün değil.
Daha alttaki ana sorun şu ki böyle bir evrensel “logos (akıl)” var mı, varsa nedir sorusudur. İnsanı ve insanlığı kapsayan logos yoksa insanların anlaşabilmesini, kozmosu da kapsayan bir logos yoksa dünya ve evrenle uyumlu bir yaşamı garanti edecek aksiyomdan, böyle bir a priori (olana, kişiye öncel) zorunluluktan mahrumuz demektir. Bu gerçekten bir mahrumiyet, çünkü hazır bir lokma yok demektir, her birimizi ve bütün akıllı toplulukları bir “çaba” ve bir “sözleşme” üzerinden, kendi oluşturacakları bir düzen üzerinden “logos” (medeniyet) oluşturma yükümlülüğü ile karşı karşıya bırakır.
Camus’nun “Yaşamın kendiliğinden anlamı yoktur” dediği, bunun insana getirdiği “anlam” arayışı yükü ve “yükümlülüğü” aynı zamanda insanı insan yapan da bir yükümlülüktür. Eğer yaşamın kendiliğinden bir anlamı (logosu) olsaydı, böyle bir evrensel apodiktik (zorunlu kesin) yükümlülük olsaydı, o halde, bizlere bir iş veya sorumluluk düşmezdi, yalın bir şekilde “kaderimizi” yaşardık.
Dünya, en azından insan böyle bir logosla doğmuş olsaydı, o halde, savaşlar da olmazdı, herkes kendi zorunlu konum ve kastında varlığını sürdürür ve tamamlardı.
Eğer öyle olsaydı, bunun paradoksu, hak ve özgürlüklerden de, bu yöndeki idelerden de vazgeçmiş olurduk. Her şey zorunlu ve baştan “iyi” düzenlenmiş olurdu, kimse de kötülük yapamazdı.
İki önemli noktanın altı çizilirse
1-Savaş da barış da insana dair, ondan önce veya onun dışında değil. Eğer “kozmos” deyince illa da bir düzen aranacaksa o da bu kozmosta ve bu kozmosa dair. İnsan/lık için ifade edersek, aynı zamanda bir bilinç ve irade meselesi. Dolayısıyla savaş ve barış aynı zamanda bir bilinç ve irade meselesi.
2-Birinci kabul ortak bir logos, en azından çok uyumlu bir logosu (kozmosu) garanti etmiyor, bu logos diyalog yerine diyalektik de, çelişik de olabilir. Birinin veya bir topluluğun “çıkarları”, bilinci ve iradesi ile bir diğerininki örtüşmek zorunda değil, yani aynı zamanda zıtlıklara açık bir durum, bilinç ve irade.
Habermas, iletişimsel akıldan söz ediyor ama dia-logosu çelen, yani ortaklaşmayı çelen diyalektik daha zorlu bir anlayışa dayanıyor: Olmayan bir logosu yani barındırdığı çelişiği logosa bağlamaya çalışmak, böyle bir arayışın kendisi yanlış bir bilinçtir. Eğer kozmos ve insanlık ortak bir logosa dayanmıyorsa, bu durumda, çelişiği diyaloğun parçası yapmaya çalışmak birinden birinin köklü bir değişimini (transformasyonunu) veya yok edilmesini (seleksiyonunu) zorunlu kılabilir. Çok yıkıcı olabilir. “İdeal bir toplum” onunla örtüşmeyen için yıkıcı olabilir.
Suriye, Filistin, İdlib, Afrin… Yerin ve tarafın tek başına adı önemli değil, Meksika ile ABD, Polonya ile Rusya ilişkilerini de buna dahil edebilirsiniz, eyaletler arasındaki ilişkileri de… Bu gerilim ve çatışmaların kaynağını ne oluşturuyor, savaşın karşıtı ne diye sormak gerekiyor.
Ama en önemlisi savaşın, işgal ve yayılmacılığın karşıtından öte onu çelen, onun çelişiği ne? Karşıtı akıl düzeyinde “dikotomi” oluşturarak hallettiğimiz kanısına varabiliriz, ama hayat “karşıt” aramaz, böyle bir logos üzerine kurulu değil, hatta akıllı varlıklar dışında doğrudan bir tasarım üzerine kurulu olduğu bile çok tartışmalı, doğa akıl veya karşıt aramıyor.
Doğada karşıtlardan çok çelişikler bulunuyor gibi. Bir olay veya olgu bir diğeri ile kesişebiliyor, bir diğerine olumlu bir etkisi olabileceği gibi olumsuz etkisi de olabiliyor, etkileşimler her zaman iyi sonuçlar da doğurmuyor.
Diyaloğun monologdan, pragmatizmin dogmatizmden (karşıtlıktan) daha ileri bir anlayış olduğu öngörülebilir ama ana soru bunlardan daha öte “çelişiği nedir?” sorusunda yatıyor. Çelişik; karşıtlık gibi birbiri içinde tüketilebilecek bir durum değil, çelişik çok daha çeşitli ve çetrefil.
Afrin’de veya kozmosta, savaşı aşmak istiyorsak, karşıtından daha öte, çelişiklerini artırmamız gerekiyor. Örneğin adalet savaşı çeliyor, dostluk savaşı çeliyor, çocuk sevgisi, güzel bir hava arayışı… savaşı çeliyor. Bitki, hayvan, su, hava, kayaç yani yaşamın büyütülmesi savaşı çelerken piyasa savaşı destekliyor, rekabetçilik savaşı destekliyor, faiz borsa savaşı destekliyor, mal mülk hırsı, büyüme hırsı, güç arayışı, büyüklük arayışı, fetihçilik, devleti milleti genişletme arzusu… savaşa şeriklik ediyor.
Daha neler savaşı destekliyor, daha neler savaşı çeliyor? Hangilerinin yanında, hangilerinin uzağındasınız?
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50
- MEB'in yüzüncü yıl raporu gerçeklik korkusu: İçinde Mustafa Kemal hiç geçmiyor 12 Ocak 2024 04:47
- 2024'ün dört günü: Anayasa'nın, hukukun, bilimin, eğitimin, barışın, yurttaşlığın lağvedilmesi 05 Ocak 2024 04:27