Risk sarmalında sağlık
Fotoğraf: Envato
Sağlık alanında da riskler toplumuyuz artık. Beri yandan risk ve güven arasında varolan denge günbegün daha da aşınmakta. Bunun temel nedenlerinin başında ‘söylentiler / şehir efsaneleri’ gelmekte.
Misal B-12 vitamini, çinko, D vitamini, mağnezyum düzeyleri, kolesterol toplumda yanlış bir algıyla ‘sağlıklılık göstergeleri’ olarak yer etti. İnsanların kolesterol yüksekliği için olası kalp hastalığından daha fazla kaygı duyduğu bir dönemdeyiz. Risk faktöründen riskin kendisinden daha fazla kaygı duymak üzerinde uzunca düşünülmesi gereken bir bahis. “Kapitalizm sağlığa zararlıdır” sözünün bundan değerli bir göstergesi olamaz kanaatindeyim.
Bir endokrinoloji uzmanının ‘sağlıklılık’ adına yürüme bantlı çalışma masası patenti aldığı bir zamanda yaşıyoruz. Bu nasıl bir sağlık algısı? Buna muğlaklığın tıp eli ile inşası da diyebiliriz. Neoliberalizmim hizmetinde bir tıp “Çalışmak ile egzersiz yapmak arasındaki bulanıklaştırmayı” derinleştirmek için hizmete koşuluyor...
Bir yandan da süper besin, süper besleyici gıdalar adeta reklam kıvamında zihinlerimize nakşediliyor. Google ve diğer arama motorlarında ‘diyet’ diye tıkladığınızda milyonlarca siteye ulaşmak mümkün dünya genelinde. Bazı diyetlerde kalori saymak, bazılarında belli besinlere yönelmek elzem, bazılarında karbonhidratlardan kaçınmak bazıları da ise tersi revaçta. Tam da bu nedenle risk ve güven arasında varolan denge herbirimiz için aşınmakta. Misal tereyağı bir düşman / bir dost. Her şeye limon suyu, tarçın veya zerdeçal eklemek ise hep revaçta. Yumurta, patates bir gün dost bir başka gün gözden düşenler listesinde... Ama neden?
İnsanlar beslenme, sağlık ve diyet bağlamında sihirli bir değnek beklentisine sokuldu. İşin en zararlı yönü bu olsa gerek. Kapitalizmin her derde deva besin beklentisi denebilir ki dünyadaki en büyük ve yaygın efsane. Bu efsane “Beslenmeye bağlı sağlık sorunlarının çok yönlü özelliğinin göz ardı edilmesine” yol açan bir düşünce tarzı oluşturuyor ki son derece tehlikeli.
Kapitalizmin sağlık alanında yarattığı tahribatları ve gelebilecek yeni riskleri görebilmek için birkaç alıntı yapmakta yarar var. Misal, Richard Kleint on yıl öncesinde şöyle demekte: “Bizim kültürümüzde yağ bir kötülüktür. Onu yemek ya da bedeninde taşımak, beslemek ya da ona katlanmak ahlaki bir kusur göstergesidir. Şişmanlık estetik, fiziksel ve ahlaki açıdan bir utanç kaynağıdır.” Yine bir üst düzey bankacı olan Aleksander Michel, “En önemli para birimimiz vakit değil, enerjidir. İnsanları gece gündüz çalıştırmak kolay. Buna zaten istekliler. Tek yapmamız gereken, biyolojiyi alt etmek” diye maça giriyor. Ve Jonathan Crary, Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu kitabında “Uykunun kapitalist üretim ve tüketimin önündeki son engellerden biri olduğunu” söylemekte.
Maça girenler bunlar! Peki biz neredeyiz?
Sağlıcakla kalın.
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10
- Ne sağcılar ne solcu: Sağlık ideolojisi 31 Ocak 2024 04:40
- Eş değer ilaç, doğala özdeş gıda ve algı yönetimi 24 Ocak 2024 04:36
- Bedene, ülkeye, aydınlanmaya biraz daha ışık 17 Ocak 2024 04:10
- Kızamık yine yeniden 10 Ocak 2024 04:33