08 Ocak 2018 06:43

Meksika İç Güvenlik Yasasının düşündürdükleri

Meksika İç Güvenlik Yasasının düşündürdükleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2017 yılı, Meksika’da şiddet olaylarında hayatını kaybeden insan sayısının bu alanda resmi veri toplanmaya başlandığı 1997 yılından beri en yüksek seviyeye çıktığı yıl olmakla birlikte, Enrique Peña Nieto’nun başkanlığında beşinci yılı bitirdiği ve -kuzey komşusunun kullandığı tabirle- yönetimde topal ördek haline geldiği yıl olma özeliğini de taşıyor. Dönemin bilançosu yapıldığında, şiddet olaylarındaki korkunç artışın yanında, büyük çaplı yolsuzluk skandalları, politikanın genç yüzleri olarak sunulan eyalet valilerinin teker teker hapse girişleri ve 2017 Kasım ayı ile birlikte yüzde 6.63’e varan tüketici enflasyonu ile kendini gösteren ekonomik zorluklar önemli bir yere sahip olacaktır. Tüm bunlara rağmen, ülkedeki bu siyasal ve ekonomik durumdan ayıramayacağımız bir gelişme Aralık ayında kabul edilen yeni İç Güvenlik Yasası ile gerçekleşti.
Peki Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin ve Interamerikan İnsan Hakları Komisyonun onaylanmaması için çağrıda bulunduğu ve büyük tartışma yaratan iç güvenlik yasası temel olarak neyi getirmekte?

BM’nin de işaret ettiği gibi bu yeni yasa, temelde polisin görev ve yetki alanına giren konularda iç güvenlik tehdidinin oluştuğu, hatta oluşabileceği kanısına varıldığında orduya müdahil olma yetkisi vermekte. Yasada kullanılan “tehdit”, “önleyici hareket¨ ve ¨gücün meşru kullanımı¨ gibi kavramlar ise olabildiğince geniş yorumlanabilmeleri için muğlak bırakılmış. Buna ek olarak yasa, ¨ordu güçleri faaliyetlerinde kendi yapılarını, yöntem ve araçlarını kullanırlar¨ demesiyle, örnek vermek gerekirse uyuşturucu kartelleri ile mücadele gibi ordunun dahil olmaması gereken alanlarda bile askeri yöntem ve koşulların geçerli olduğu bir durum yaratmakta.

Yasa, orduyu Başkan haricindeki sivil otoritenin denetim alanından çıkarırken aynı zamanda, sivil otoritenin suç ile mücadeledeki hukuki sorumluluğunu da ortadan kaldırmakta. Bununla birlikte belki de yasanın en tartışılan maddelerinden biri toplantı ve gösteri hakkına getirebileceği sınırlamalar. Yasa, barışçıl toplantı ve gösterilerin iç güvenliğe tehdit olarak tanımlanamayacağını belirtmekte. Ama bu gösterilerin tehdit olarak görülmese de yasanın diğer yerlerinde belirtildiği gibi ‘iç güvenlik riski’ olarak görülüp görülemeyeceği konusu yoruma açık. Bu bağlamda yasa, federal güçlere ve askeri birliklere, iç güvenliğe risk oluşturabileceğini düşündükleri ya da barışçıl olmayan gösteri, yürüyüş, grev gibi toplumsal olaylara müdahale etme hakkı tanımaktadır.

Peña Nieto’nun giderayak bu yasayı yürürlüğe koyma çabasını anlamak aslında çok da zor değil. 2018 Başkanlık seçimlerine gidilirken merkez sağ partileri yolsuzluk skandallarından uzakta tutabileceklerini düşündükleri genç ya da siyaset dışı adaylarla seçime hazırlanıyorlar. Özellikle benzin fiyatlarındaki devlet kontrolünün kaldırılması ile yakıt ve ev içi tüketilen gaz fiyatlarındaki hızlı artış ve tortilla gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarındaki yükseliş, enflasyonu yukarı yönde etkiliyor. Sosyal demokrat aday Andrés Manuel López Obrador ise eski söylemlerinden uzak, sermayeyi çok fazla korkutmayacak bir politik program ile şimdiye kadar yapılan bütün seçim anketlerinde birinci aday durumunda. Obrador sermayeyi korkutmamaya çalışsa bile şiddet olaylarının güç ve silah kullanımı ile çözülemeyeceğinin anlaşılmış olduğu ve orduyu kartellerle mücadeleden çekip kışlaya kapatmaya kararlı olduğunu saklamıyor.

İşte tam da bu noktada İç Güvenlik Yasasıanlam kazanıyor. İlk akla gelen Meksika’nın içinde bulunduğu politik ve ekonomik krizin sürdürülebilir olduğu öngörüsü ile böyle bir süreçte gerekli olacak enstrümanların bu yasa ile oluşturuluyor olması. Ama aynı zamanda bu sürdürülebilir ve devamlı kriz halinin 2018 seçimlerinde değişebileceği ihtimali de mevcut. Bu durumda düşünülen, López Obrador’u mümkünse (ki mümkündür) başkan seçtirmemek, başkan seçilmesinin engellenememesi durumunda ise kontrolü bu yasa sayesinde tamamen elden kaçırmamak olabilir. Unutulmamalı ki kartellerle mücadele, Meksika’da sadece militarizasyonu değil aynı zamanda ABD’nin ülke üzerinde kurduğu tahakkümünü de meşrulaştıran en önemli araç olmaya devam etmektedir.

Not: Köşenin adı olan “Terra Nostra”, Carlos Fuentes’in “bizim toprağımız/dünyamız” olarak çevirebileceğimiz, Márquez’in Macondo köyüne benzer, Latin Amerika gerçekliğinde zaman ve mekânın takibi ve idraki güç bir hal aldığı yapıtının ismi. Bu ismin, ‘bizim toprağımızdan’, görünüşte çok uzak olan topraklara dair edilen birkaç kelama uygun olması dileğiyle...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...