27 Aralık 2017 01:00

Milli Türk Talebe Birliği KHK'si

Milli Türk Talebe Birliği KHK'si

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Meclisin artık devre dışı bırakıldığının ilanı anlamına gelen düzenlemelerle dolu 695 ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler içinde en çok dikkati çekeni haklı olarak, bir iç savaş mantığını yansıtan düzenleme oldu. 

Üzerinde tartışmak için önce o düzenlemeyi şuraya bırakalım: “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra uygulanır.”

Gönderme yapılan 1. fıkrayı da hatırlatalım: “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında, karar veya tedbirler icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”

Yani, artık devletin resmi güvenlik görevlisi olmasına gerek olmadan herkes, “terör” eylemi saydığı bir gelişmeye karşı kendisine vazife çıkararak harekete geçebilir. 

Bu düzenlemeye ilişkin olarak, Eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen’in dünkü Evrensel’in manşetinde yer alan “Hukuk devleti resmen sona erdi” yorumu, aşama aşama tasfiye edilen ‘hukuk devleti’ kriterlerinin bu düzenlemeyle birlikte geldiği kritik aşamaya dikkat çekiyordu.

12 Eylül darbecileri, devletin zor aygıtlarını bir darbe sürecinin imkanlarıyla en sert biçimde kullandı. Bugün ise, devletin zor aygıtlarını yöneten bir siyasal iktidar, “darbe ile mücadele” bahanesiyle, elindeki tüm bu güçlü araçlara rağmen, sokakta kendisini destekleyenlere de “Beni savunmak için yaptığınız her türlü eylem konusunda rahat olun” diyor.

Buraya aşama aşama gelindi. Gezi eylemleri sürecinde Erdoğan’ın kendisini destekleyenleri Gezi direnişini gerçekleştirenlere karşı sokağa çağırması ve Cumhurbaşkanı olduğu dönemde ATO Congresium’daki 4. Esnaf ve Sanatkarlar Şurasında yaptığı şu konuşma bu açıdan tipiktir: “Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir.” (26/11/2014)

Bu yaklaşım, gündelik hayatımıza zaman içinde çeşitli pratiklerle girdi. Bazen ‘palalı duyarlı vatandaş’ olarak, bazen hak savunucularını manşetlerinden ‘ajan’ ilan eden iktidar basını olarak, bazen basın kurumlarını, gazetecileri ihbar eden ‘duyarlı vatandaş’ olarak, bazen de televizyon ekranlarında canlı yayında, gazetecileri isim vererek hedef gösteren istihbarat tetikçisi gazeteciler olarak... Son olarak da, savunmasında iktidarı eleştirdiği için tutuklu Gazeteci Ahmet Şık’ı salondan çıkaran mahkeme başkanı olarak.

Bu düzenlemenin, yakın tarihimizdeki kaynaklarını ise, Erdoğan’ın ve liderliğini yaptığı AKP’nin kurmaylarının siyasal köklerini ifade eden Milli Türk Talebe Birliğinde bulabiliriz. 

14 Aralık 1916’da Türkçü bir düşünce ile İttihat ve Terakki Fırkası tarafından kurulan MTTB, 1936 yılında Hatay’ın ilhakını destek mitingi gerçekleştirdi. 

Bu dönemde kapatılan MTTB, 1946’da merkezi İstanbul’da olmak üzere, Türk Talebe Birliği adıyla tekrar kuruldu.

Bu tarihten 1980’e kadar faaliyet gösteren bir öğrenci hareketi olan MTTB, bu dönemde ABD’nin Soğuk Savaş politikalarının bir ürünü olan ‘komünizmle mücadele’ konseptine uygun hareket etti. Yani adının başındaki ‘milli’ ifadesiyle ABD çıkarlarının taşeronu olarak davranan bir hareket. Bu Türkiye ‘milliyetçi’ ve ‘siyasal İslamcı’ hareketler içindeki önemli bir kesimin tipik özelliğidir.

6. Filo’yu protesto edenlere “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla saldıran MTTB üyeleri yıllar içinde Türkiye’yi yöneten kadrolar haline geldiler. 

Yeni KHK düzenlemesiyle, iktidarın hassasiyetlerine bağlı bir sokak gücü olarak davranmanın hukuki bir dayanağa kavuşturulması, bugün devleti yöneten MTTB kadrolarının geçmiş kökleriyle uyumludur. 

Tüm bunların yanında, devletin bütün zor aygıtlarını elinde bulundurduğu halde, kendisine oy verenleri ve elbette durumdan vazife çıkarmak için hazır bekleyen paramiliter güçleri, bu biçimde sokağa çağıran bir iktidar, bütün gücüne rağmen bir türlü baş edemediği bir korku ile de yaşıyor demektir. 

İktidarın kaos düzenlemeleriyle yeni bir yıla girerken, bize 2017’den umudu elden bırakmamayı öğütleyen şeyler kaldığını da asla unutmamalıyız.

Dik duran diğer tüm meslektaşlarımızı da temsil etmek üzere söylersek Ahmet Şık’ın kendisini yargılayanları itham eden cesaret verici savunması, OHAL’e rağmen yıl boyunca hak talepleriyle onlarca grev ve direniş gerçekleştiren işçiler bize bunu söylüyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...