23 Aralık 2017 00:15

Bu nasıl bir kader?

Bu nasıl bir kader?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıl 1960, aylardan Nisan ve Mayıs. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Anayasa Hukuku dersinin hocası Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı devamlı olarak demokrasiden dem vuruyor ve olmadığını ima ediyor. İktidarda Celal Bayar-Adnan Menderes yönetiminde Demokrat Parti var. Ülke siyaseti kızışıyor ve hükümet “Tahkikat Komisyonu” olarak bilinen meş’um bir komisyon marifetiyle ülkenin aydınlarını susturmaya yelteniyor. Dönemin son ayında Anayasa Hukuku dersi yapılamaz oldu, çünkü Kubalı hoca Tahkikat Komisyonu emri ile Ankara’ya davet edilmişti (“götürülmüştü” sözcüğünün kibar hali). 

Bundan 57 yıl sonra, 2017 yılında benzer olay tekrar edercesine, Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir Anayasa Hukuku hocası, Prof. Dr. İbrahim Ö. Kabaoğlu yargıç karşısında ifade vermek durumda kalıyor. Hocanın suçu, cinayet, gasp, tehdit ya da vatana ihanet değil; barış istemek, kamu erkinin görevinde adil davranmasını talep etmek vb gibi toplumsal sulh ve huzura yönelik fevkalade anlaşılabilir masum isteklerden ibaret. 
İfade özgürlüğü, öylesine siyasetin canını yakan bir ilke ki, vatandaşlar bu ilkeye sığınarak, hakaret ve çirkinlik içermeden, siyasal erki eleştirebilir de, yargılayabilir de. İfade özgürlüğü siyasal örgütü değil, bireyi korumakta, onun özgürlük alanını genişletmektedir. Anayasada aynı mealde bir temel yasadır. Anayasa bireyi değil, siyasal erkin davranışlarını sınırlar. Gelin de bunları siyasilere anlatın! Kısacası, demokrasi adı verilen siyasal sistemde, doğal olarak hakaret ya da tahrip edici davranışlar olmamak kaydıyla, vatandaşın hareket alanı siyasilerden çok daha geniştir. Hele de özel alanda siyasiler, hangi makam ya da mevkide olursa olsun, vatandaşla aynı düzeyde olup, hiçbir özel itibar ya da hürmete layık değildir. Zaten, siyasilerin bazı konudaki özel konumu, bizatihi siyasinin kişiliği ile ilgili değil, gördüğü kamu görevinin gereğidir. Siyasetçi-vatandaş ilişkisi demokratik düzeyi yüksek ileri ülkelerden, henüz devlet aşamasına ulaşamamış kabile-devlet arası sistemlere geçildikçe demokratik ilişkiden hakimiyet ilişkisine dönüşür. 

Siyasiler ile halk, hatta iktidar partisi ile muhalefet arasındaki ilişki toplumların medeniyet merdivenlerindeki aşamasını gösterir. Siyasinin halka popülist yaklaşımı, halkın siyasiye taparcasına oylarıyla cehennem yolunu döşemesi toplumların geri kalmışlığının çok tipik yansımasıdır. Böylesi toplumlarda halklar dünyayı göremediği gibi, zamansal gelişmeleri de izleyemeden içe kapanık konumdadır. Bu durum siyasi iktidarı fevkalade mutlu kılar. Bu düşüncelerle barış akademisyenleri davasının toplumumuzun zamansal görüntüsü hakkında fevkalade olumsuz tablo yansıttığını düşünüyorum. Hemen her konuda ileriye yönelik devamlı beklenti oluşturan politikası ile Türkiye’yi bu noktaya taşıyan siyasi süreci ve yetkilileri eleştirerek, halka dış pencereyi açmaya çalışan binlerce akademisyen terörist olamaz. 

2019 köprüden önceki son çıkıştır. Türkiye’de rejim değişiyor, hatta önemli boyutuyla değişti bile. Rejimler kalıcı değildir, doğal olarak zamanla değişime tabidir. Ancak bir siyasinin projesi ya da halkın ancak yarısının isteği ile rejim değişikliği yapılamaz. Kurucu meclis sistemine gitmeden, toplumu temsil kabiliyetini haiz olan bir parlamentoda nitelikli çoğunluğa başvurmadan, halk oylamasında da ancak yüzde 51 ile yetinmeyi yeğleyen siyasi erk için rejim değişikliğinin suhuletle gerçekleştirilebilmesi ülkede sessizliği ve muhalefet yapılmamasını gerektirmektedir. Böylesi dayatmacı yol demokratik ve meşru olmadığından, bu süreci aşabilmek için girişilen siyasi eylemler de demokratik ve meşru olarak görülemez.

Türkiye’nin her on yılda bir askeri darbe ile karşı karşıya geldiği gibi bir görüş vardı. Kısmen doğru olan bu görüşte eksik olan yan, böylesi sosyal olay veya oluşumların nedensellik yöntemi ile ele alınmıyor olmasıdır. Toplumsal hazırlayıcı faktörü ihmal ederek salt su yüzüne çıkan patlamayı görmek çöpleri halı altına itmekten öte bir davranıştan başka bir şey değildir. Umalım, zincirleme etkileşim içinde gelişen böylesi olumsuz kaderimizi değiştirebiliriz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...