15 Aralık 2017 00:52

Üç çakalın bir taşla binlerce kuşu vurması

Üç çakalın bir taşla binlerce kuşu vurması

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İran İslam Devrimi sonrası Türkiye’ye gelen İranlı bir arkadaşım “Bunlar üç kâğıtçı” dediğimde itiraz etmişti: “Bunlar üç değil, beş değil, sekiz kâğıtçı.”

1983’ün başlarında Düzce’de yerel bir gazetede birkaç köşe yazısı yazmıştım. Kış ayları idi. 12 Eylül darbesinin ağırlığı bir yanda üzerimize çökmüş, diğer yanda Düzce her tarafı kazılmış, birkaç yıldır çamur derya içindeydi. Bu ilk yerel köşe yazılarımdan birinde şöyle yazmışım: “Filistin’de bir gün çatışma yaşanmasa, Düzce’nin yolları bir gün çamur içinde olmasa, sanki o gün gün olmayacak.” 

1968’li yıllarda FKÖ kamplarına katılan Cengiz Çandar’ın 1980’li yıllarda Cumhuriyetteki Filistin’e dair yazılarını okurdum. İsrail hapishanelerinde yatmış Faik Bulut uzun yıllardır yazıp çiziyor. 1968’lerden bu yana Deniz Gezmişler için de Milli Görüşçüler (MTTB) için de Filistin ana konulardan biri idi.

Gençlik yıllarımız en çok da Filistin konusuyla geçti. Ankara’daki Mısır Elçiliği baskını, Başbakan Ecevit ve Hasan Fehmi Güneş’in o baskındaki Filistinli gerillalara yönelik tutumu AP ve Demirel’in ağır eleştirilerine konu oluyordu. 1979’da Ecevit ile Arafat Ankara’da Filistin temsilciliği açmıştı. Bunlar Türkiye’de CIA ve ABD’nin bölgedeki rolüne yönelik karşı duruş olarak görüldü, ABD bunları hiç hoş karşılamadı. 12 Eylül 1980 ABD destekli asker darbesinde bunların ne kadar rolü oldu, bir oran vermek güç ama hiç etkisi olmadığı söylenemez.

Konunun derinliği bizim kuşaklarla sınırlı değil, Filistin Akdeniz’in en önemli bölgelerinden biri olarak kaldı, Kudüs hep çatışmaların konusu oldu. 

Haçlı Seferleri ya da Haçlı Akınları 1096’lardan başlıyor, Katoliklerle Müslümanlar arasında “Kutsal Topraklar” üzerinde kavga sürüp gidiyor. I.Dünya Savaşı, İngilizlerin bölgedeki hakimiyeti ile bitiyor. Olaya İsrail oğulları da dahil ediliyor.

Dedemin babası daha çocuk yaşta Kanal’da bütün bir alay olarak vuruluyor.

Güncele dönersek Türkiye’nin izlediği politikaların doğruluğu yanlışlığı bir yana en önemli sorulardan biri “güven”, AKP ve Erdoğan’ın izlediği politikanın belli bir samimiyet taşıyıp taşımadığıdır. Filistin konusu hem İsrail hem ABD hem de Türkiye’de dinci muhafazakar politikacıların, aynı zamanda Batı liberalizminin, özetle neokonzervatiflerin çok işine geliyor. Birbirleriyle dalaşıyor gözükerek herkes kendi yerini sağlamlaştırıyor, birbirlerini iktidarda tutuyor olabilir. 

Bush 2001’de “Haçlı seferi” diye ilan ediyordu BOP projesini, Ecevit hükümeti Bahçeli tarafından düşürülüyor, 2002 ve devamında BOP’un eş başkanlığını da AKP ve Erdoğan yürütüyordu. En kritik aracı ve adamları nurcular, Fethullah Gülen yani bugünkü sıfatla FETÖCÜlerdi. 

Davos’taki çıkış hem İsrailli muhafazakârlara hem Erdoğan’a puan kazandırdı. Gemi ile yardım götürme meselesini de medyaya taşıdılar, şişirdiler, ölen öldü, hem İsrail’deki muhafazakârlar hem de AKP oyunu konsolide etti, sonra anlaşıp davayı da kapattılar, olan ölenlere oldu, bedelini yine Gazzeliler ödedi.

Türkiye’de Filistin konusunda en açık ve insani duruşlardan birini gösteren Fikret Başkaya daha geçenlerde gözaltındaydı.

Trump, Netanyahu, Erdoğan’nun hukuk ve insani normlardan uzaklaşmaları, pek çok formel informel iktisadi ilişkilere bulaşmış olmaları, üçünün de haklarında pek çok ulusal ve uluslar arası hukuk ihlaline dair iddialar olması, iç ve dış politikada çeşitli güçlükler yaşamaları… Ortak noktaları sayılabilir.

Üçü de muhafazakar dinci milliyetçi söylemler içinde.

Bir taşla kaç kuş vurulur bilemem, tek bir nükleer bile bütün dünyayı yaşanmaz kılmaya yeter mi onu da bilemem, ABD’nin silah ticaretinin her geçen gün artması, ABD-NATO-İsrail’in Ortadoğu’da genişlemesi (Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı dağıtması, İran’a yaptırımlar uygulaması), Trump’ın silah ticaretini artırması, Netanyahu’nun, Erdoğan’ın iktidarını güçlendirmesi ve uzatmasına yarayacak bir yandan mevcut gündemi başka yere kaydırması, aynı zamanda kendilerine oy getirecek gündemleri öne çıkarması gibi daha nice incelik sayılabilir. 

En küçük bir kâğıt veya tavla oyunu bile en az iki kişiyi gerektiriyor. Avcılık da bireysel bir oyun değildir, ekip ve ekipman gerektirir. Bu oyunun oyun kurucuları ve oyuncuları kim? 

Bu oyunun kazananları kaybedenleri kimler?

Üç çakal bir taşla binlerce kuşu vuruyor olmasın.

Kudüs, bütün Sami dinleri (Yahudi, Hıristiyan, Müslüman) için kutsal mekân sayılıyor, dünya barışının da sembolü haline getirilebilir. İşe; insanların özgür olarak demokratik bir ortamda barışçıl şekilde yaşaması için dini muhafazakâr taassubun aşılması ile, finansal sektörle iç içe geçmiş silah endüstrisinin aşılması ile başlanabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...