07 Aralık 2017 00:40

Bir gece ansızın…

Bir gece ansızın…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye gündemi Reza Zarrab davasına ve rüşvet ağı şemalarına kilitlenmişken haber ajanslarına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bir açıklaması düştü. Çavuşoğlu açıklamasında “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganını tekrar edip “Nasıl daha önce Fırat Kalkanı Operasyonu bölgesinde Kilis’e ve bölgeye tehdit geldiği zaman hiç tereddüt etmeden o bölgeye girdiysek, DEAŞ’ı temizlediysek, Afrin veya başka bir bölgeden de Türkiye’ye yönelik tehdit geldiği zaman hiçbir tereddüt göstermeden oralara gireriz, oraları teröristlerden temizleriz” diyor. 

“Türkiye’nin Kürt hassasiyeti” dışında nasıl bir tehdit gelebileceğine dair elle tutulur bir değerlendirme yok. Bu kısmı geçelim, Türkiye’den yapılan açıklamalarda kullanılan “terörist” değerlendirmesine bakalım. Kime, neye göre terörist? YPG-PYD gibi oluşumlara sahadaki diğer aktörler nasıl bakıyor? 

Suriye Kürtlerini ve YPG-PYD gibi oluşumları terörist olarak değerlendiren sadece Türkiye; ABD, Rusya ve bizzat Suriye yönetimine göre “terörist” değil. 

2011’den günümüze kadar olan süreç ve iniş-çıkışlar göz önüne alındığında, Şam’a göre Suriye Kürtleri;

-Ayaklanma başladığında Suriye ordusuna cephe açmadı ki bu da yüzlerce noktada çatışan Suriye ordusunu rahatlattı.

-Kürtler kendi silahlı savunma gücünü oluşturarak ülkenin bir kesimini silahlı gruplardan ve ardından gelen IŞİD’den korudu

-Kürtlerin yoğun olduğu Haseke’den başlayıp Türkiye sınırı boyunca İdlip’e kadar uzanan bölgenin kaybedilmesi Halep’in üstündeki baskıyı arttırabilir ve silahlı grupların-IŞİD’in Rakka-Deyr ez Zor ile birleştirip Humus kırsalına kadar uzanan bölgeyi kontrol altına almasına yol açabilirdi. Bu durum, Şam’a kadar uzanan bir hattın kontrolden çıkmasının yanı sıra bu bölgeden ülke içlerine doğru göç dalgası dahil birçok sorunu da beraberinde getirebilirdi.

-Yine ayaklanma döneminde uygulanabilir bir model ortaya koyabilen, taleplerini ve istedikleri yönetim şeklini “Esad gitsin, yerine biz geçelim sonrasına bakarız” sığlığına saplanmadan şekillendiren tek kesimdi.

Bunun yanı sıra Şam açısından, “Kürtler, dış müdahale talebinde bulunmadılar ve son bir yıldır ABD ile fazla yakınlaşmalarının dışında genel olarak dengeli bir politika izlediler.”

Yönetimin yanı sıra halk açısından ise Kürtler;

-Cihatçı değil

-Cihatçı oluşumlara karşı savaştılar

Suriye içinde Kürtlerin değerlendirildiği kriterlerle Türkiye’nin hassasiyetleri örtüşmüyor. Suriye’deki Arap kesim Türkiye’ye tepkili, Kürtlere değil. Çünkü halk açısından en önemli kriter IŞİD, cihatçı yapılar ve çeşitli silahlı gruplara yakın olup olmamak...

Bu açıdan Türkiye’nin, “Şam’ın da Kürt hassasiyeti var. Kürtler konusunda paralel politika izlenebilir” yaklaşımının Suriye içindeki karşılığı oldukça sınırlı kalabilir.

Suriye’de savaş neredeyse bitti. Savaş sonrası dönemde Şam, Kürtlerin varlığını ve haklarını kabul etmiş durumda. Suriye’deki yeni siyasi yapı içinde Kürtler olacak. Şam’ın amacı, kurulacak masaya Kürtlerin gücü biraz sınırlandırılmış olarak oturmasını sağlamak. Kürtlerin amacı en güçlü şekilde o masada yer almak. Sahadaki çekişme bu bağlamda oldukça önemli. Çünkü, sahadaki güç masadaki yeri belirleyen en önemli unsurlardan biri. 

Son dönemde Suriye yönetimi ve Kürtler arasında yaşanan gelişmeleri bir çeşit “bilek güreşi” olarak görmek mümkün.

Rusya ve ABD’nin Suriye içindeki ajandaları büyük ölçüde farklı olmakla birlikte, her ikisi de Kürtleri müttefik olarak değerlendiriyor. Bu arada PYD’nin Rusya’da faaliyetlerine devam ettiğini ve Suriye’deki Rus güçleri ile YPG arasındaki bağlantının iniş-çıkışlar yaşansa da hiç kopmadığını da hatırlatalım.

Türkiye’nin PYD’nin katılmasına şiddetle karşı çıktığı Astana görüşmeleri şimdilik ertelendi ancak bu, Kürtlerin saf dışı edileceği anlamına gelmiyor. PYD vb. gibi oluşum adına değil ancak şahıslar bazında temsilcilerle de Kürtlerin bu görüşmelere katılımı mümkün olabilir. Diğer taraftan, Rusya’nın Kürt meselesine hâlâ Suriye’nin iç meselesi olarak baktığını ve Şam’ın Kürtlere bakışını esas aldığını vurgulamak gerek. Bu durumda tekrar dönüyoruz en başa; Şam’ın Kürtlere bakışı... 

Şam, “Kürtlerin ABD ile yakınlaşmasından” oldukça rahatsız ancak siyasi pazarlıkların sürdüğü bir dönemde bu durum Kürt meselesi konusunda Şam ile Türkiye’yi ortak politikada birleştirmeye yetmez. Türkiye’nin ayaklanma döneminde yürüttüğü politikalar, yapılan açıklamalar, silahlı gruplara verdiği destek gibi başlıklar Şam için de Suriye içindeki halk için de pek unutulup üstü çizilecek konular değil. 

Peki Kürtler, ABD ile mevcut ilişkisini sürdürürse ne olur? Bunun cevabı henüz belirsiz ancak ne Kürtler ne de Şam birbirleri ile savaşmayı göze alabilecek durumda. Mevcut sorunu aralarında ve Suriye içinde çözmek için mümkün olabilecek bütün yolları, müzakere süreçlerini tüketene kadar deneyecekler gibi görünüyor. 

Türkiye’de sıkça dile getirilen “Kürtler bağımsız devlet kuracak” senaryosu başta olmak üzere yerel şartlar göz ardı edilerek öne sürülen söylemlerin ise büyük ölçüde karşılıksız olduğu söylenebilir.

Peki YPG’nin durumu ne olacak? Silahlı bir güç olarak devam mı edecekler vb. sorular için de Suriye içinde farklı senaryolar dile getiriliyor. Önümüzdeki haftalarda Suriye Kürtleri meselesini tekrar tekrar konuşacağız. O zaman bu sorulara ilişkin senaryoları aktarırız.

Velhasıl, Suriye Kürtlerinin durumu Suriye içinden bakıldığında Türkiye’nin gördüğünden tamamen farklı.

Türkiye’nin şu anda önündeki en önemli sorun İdlip ve Suriye ile Irak’ta savaş biterken Türkiye başta olmak üzere dünyaya yayılan cihatçılar... “Ayrıca “bir gece ansızın gelebiliriz” kısmının olduğu şarkı “bu kadar yürekten çağırma beni” diye başlar. 

Çağıran her zaman sevgili olmayabilir, çağrı “düşmandan” geliyor olsa da karşılık vermek için çok aceleci olmamak enine boyuna düşünmek lazım; hesaplaşmak için bekleyen düşman değil düşmanın arkasında pusuya yatmış “bir dost” da olabilir, hayalkırıklığı yaşanabilir.”

Türkiye’nin 2011’den beri yürüttüğü politikanın iflas ettiği artık politikacılar tarafından bile dile getiriliyor. “Önce akıntıyı tersine çevirmeye, sonra bu müdahale ile ortaya çıkan dalgalanmadan rahatsız olup tekrar eski haline getirmeye çalışmak” arasında gidip gelen mevcut politikaya bir revizyon artık şart. Saha şartlarını, sahadaki yerel güçleri, büyük aktörleri, kendi gücü ve kapasitesini gerçekçi şekilde değerlendiren bir politika olmadan bütün bu çabalar “Havanda su dövmekten” ileri gitmeyecek gibi görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...