Yeni reklam alanları: Beden ve kefen
Fotoğraf: Envato
Kefene reklam alınacağı hiç aklımıza gelir miydi? Ya insanın cenin halinin cansız bedenlerine reklam ekleneceği? Sorular kimi zaman Anton Çehov’un silahına benzer; “Birinci sahnede duvarda silah varsa ilerleyen sahnelerin birinde mutlaka patlar” misali...
İki haftadır bir soru cümlesi ile başlıyor yazılarım. Geçen hafta başlangıç cümlesi “Bedenlerimizin ‘bir reklam panosuna dönüştürüleceği’ hiç aklımıza gelir miydi?” demiştim ‘Sağlık Telaşı’ başlıklı yazıda ve devam etmiştim: “Özellikle ülkemizde hepimiz daha tombul ya da aşırı kiloluyuz. Bu hal daha bir ‘reklam panosuna’ dönüştürüyor özellikle obez olanlarımızı. Her birimiz bir ötekinin obez bedeninde ‘sağlıklı yaşam’ tanımlar hale geldik.”
Büyük kitleler ‘kalabalıklar’ olarak kaldığında doğrudan geleceğimizi, hayatımızı şekillendiren gelişmelerde söz sahibi olamadan edilgen aktöre dönüşebiliyorlar neoliberalizmin kıskacındaki hayatlarında.
Olup biteni bir Çehov piyesi izler gibi izliyoruz kimi zaman, üstelik sahnenin içinden. Ta ki Çehov’un silahı misali bir kıvılcım çakıncaya kadar. 2006 yılıydı, ülke ilk kez doğacak yedizlerin haberleriyle ‘insan sıcağı’ bir gündem yakalamıştı. Derken bir gün özel hastane patronu hastanenin bezden reklam afişleri üzerinde yedi ceninin cansız bedenlerini teşhir etti onlarca kameranın önünde. Aslında salt kefene reklam koymamıştı ‘piyasacı sağlık ortamının’ palazlandırdığı hastane patronu, aynı zamanda ölü ceninlerin bedenini reklam panosuna evirmişti. Dönemin İzmir Tabip Odası başkanıydım, haber anının canlı tanığı haberciler “hayatlarının en berbat anlarından” birisini yaşadıklarını söylüyorlardı. Tabip Odası adına benim görüşümü aldıklarında “kefene reklam aldılar” demiştim. Evet, Dünya Bankası imzalı bir AKP icraatı olarak ‘Sağlıkta Dönüşüm’ bir silah misali o dönem bin yıllardan süzülüp gelen kefenin beyazı ve bebek / ceninin masumiyetinde patlamıştı. Bir irkilme anıydı, ana akım medyadan muhafazakar gazetelere cümle basın ilk sayfadan “Kefene Reklam Aldılar” diye haberleştirmişti yaşananları.
Gelelim yeniden bedenlerin reklam alanı haline evrilmesine. Will Davies’ten alıntı ile günümüzdeki ‘sağlıklı yaşam dayatması / algısının’ “zihnin ve bedenin ekonomik birer kaynak olarak görüldüğü siyasi bir paradigma ürettiğini” aktarmıştım önceki yazımda. Açmakta yarar var.
Özellikle sigara içenler ve aşırı kilolular bu ‘sağlıklı yaşam ‘dayatması eşliğinde zihin ve bedenlerinin ekonomik bir kaynağa dönüştürülmesi sürecinin amansız mağdurları, üstelik çifte kavrulmuş! Hem sağlık sorunlarına sahip oldukları için hem de ‘müşteri’ kılındıkları için. Hele, hem şişman hem de dişleri nikotin sarısı, nefesleri sigara kokuyor ise vay hallerine...
Yakın yıllara kadar “kötü” olan sigara, aşırı kilo idi şimdilerde ‘sigara içenler ve şişmanların’ bizzat kendileri. Sistem bir yandan sağlıklarına kavuşmaları için onları müşteri addederken, diğer yandan gerek iş ortamında gerek sosyal güvenlik sistemleri içinde sorunu kişiselleştirerek “sağlıklı kalmayı bireyin ödevi” kıvamında kitlelere sunmaktadır. Beri yandan geride kalanlara onların bedenlerini neoliberal politikaların reklam panosu kılmaktadır: “Yoga dersleri al, spor salonlarına kaydol, adım / nabız ölçer olarak akıllı telefon al, evde şeker ve tansiyon ölçer bulundur ki böyle olma...
‘Sağlıklı yaşam’ hayatlarımızdan çalınarak yapay sağlıklı yaşam piyasasına muhtaç kılındı. Nerede yaşayacağımızı, kimlerle vakit geçireceğimizi, nasıl egzersiz yapacağımızı ve tatilde nereye gideceğimizi dahi ‘sağlıklı yaşam dayatması / piyasası’ belirler oldu. Öyle ki, Paskalya Bruckner’in anlatımı ile “sofralarımızın nicedir lezzetli yemekler ve sohbetin paylaşıldığı bir ‘sunak’ olma özelliğini yitirdiğini ve nihayetinde kalori miktarımıza dikkat ettiğimiz, bir nevi ilaca indirgenmiş besinler ile adeta bir eczane tezgahına dönüştü”. Hangi yemek kaç kalori, hangi meyvede hangi vitamin var, suyun asiditesi kaç vesaire vesaire...
Hasılı, ‘sağlıklı kalabilmek’ son derece önemli. Ama sağlıklı yaşamın piyasalaştırılmasına dur diyemeden bunu başarmak oldukça güç.
Sağlıcakla kalın.
- Kelimesini arayan duygular 15 Nisan 2024 04:46
- Yakındaki uzak, uzaktaki yakın: Tıbbın girdabı 08 Nisan 2024 04:40
- Dil ya da dilsizlik 01 Nisan 2024 04:48
- Askeri vesayetten toplumcu hekimliğe 25 Mart 2024 04:45
- 14 Mart halkın da Tıp Bayramı 18 Mart 2024 04:25
- Mahcup eğilimler, insan hakları ve hekimlik 11 Mart 2024 04:40
- Penisilin kokan sokaklar 04 Mart 2024 04:20
- Üvey dilin panzehri çokdillilik 26 Şubat 2024 04:45
- “İnsan dünyadır” 19 Şubat 2024 04:35
- Tabip odalarını ‘güvercinin ruh tedirginliği’ ile sınamak 14 Şubat 2024 04:24
- Her şehir atığı ile malul 07 Şubat 2024 04:10
- Ne sağcılar ne solcu: Sağlık ideolojisi 31 Ocak 2024 04:40