02 Aralık 2017 00:15

Geçmiş zaman olur ki!

Geçmiş zaman olur ki!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde anayasa hukuku dersine Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı Hoca geliyordu. 1961 Anayasası öncesinde Anayasa >Mahkemesi olmadığından, hoca derste demokrasiye vurgu yaparken daima şunu hatırlatırdı bizlere. Siyasi iktidar anayasayı ihlal ederse mahkeme olmadığından hukuki yaptırım söz konusu olamaz, geriye siyasi yaptırım kalıyor, o da seçmenin siyasi kanaati ve sandık başındaki tavrıdır. Doğrusu, bu konuları anlatırken seçmenin böylesi kritik konularda ve durumlarda siyasi tavrının ne olacağı yönünde hocanın kanaatini hiçbir zaman açıkça anlayamadık, çünkü hoca bu konuda net bir şey söylemeden, salt durumu ortaya koyuyordu. Bugün hayatta olsa, talebelerinin ya da asistanlarının yaptıklarını görse, Kubalı Hoca’nın kanaati ne olurdu, doğrusu çok merak ediyorum. 

1961 Anayasası ile birçok kurumun yanında Anayasa Mahkemesi de sistemimize dahil edildi ve işler biraz daha düzgün yürümeye başladı. Bugünkü dünya ahvalinde geçmişi tartışmak hiçbir değer ifade etmez. Bu yargı çok doğru, ancak zamanla değişen uygulama olsa da, temel ilkeler çok büyük bir hızla değişmez, çünkü bazı kuralların evrensel geçerliliği söz konusudur. Evrensel kurallar bir ülkenin içsel koşuluna göre değişmez, genellikle ülkelerin içsel koşullarını evrensel kurallara uyarlamaya çalışılır. Ondan dolayıdır ki, uluslararası konvansiyonlar sonucunda, ülkelerin iç hukuk düzenlemesi uluslararası kurallara uyarlamaya çalışılıyor ve, ulusal parlamento onayına tabi olarak, bazı durumlarda uluslararası hukuk iç hukuka üstün olabiliyor.

Bir ülkenin pozitif hukukundaki aşamalar ülkelerin organik ilerlemelerinin sonucu olabildiği gibi, dış dünyadan aktarımları da yansıtabilir. İkinci durumda sosyal bazı sıkıntılar yaşanıyor olabilmekle beraber, toplumsal ilerlemenin hızlandırılması açısından, yürüyüşte evrimi değil, devrimi yeğlemek toplumun lehine olabilir. Türkiye’nin günümüzdeki sancıları, pozitif hukuktaki süreç ve gelişmelerin toplumsal evrimin oldukça önünde seyrediyor olmasının sonucu olarak görülebilir. Bu görüş, pozitif hukuk alanındaki hızlı ve ani değişimin toplumsal sürece ayak uyduramadığını yansıtıyor olabilir. Görüntü böyle olmakla beraber, acaba bu tezi savunarak mı, yani hukuk düzenini toplumun organik gelişmesini bekleyerek ve savunarak mı yürümek gerekir sorusu, bugünün Türkiye’sini anlamak için gereklidir. 

Günümüz Türkiye’sinde ortaya çıkan manzarada, sanki cumhuriyet kurum ve kuralları toplum tarafından kusulmaktadır. İlginç olan şudur ki, şimdiki gidişatı sürüklemeye çalışan toplumun bir kesimidir, gidişattan hoşnut olmayarak cumhuriyet kurum ve kurallarının muhafazasını hatta ilerletilmesini savunan da toplumun diğer kesimidir. Son dönemde ulusal birlik görüntüsüne karşı oluşan bu yarılmış görüntünün organik olduğu kanısında değilim. Türkiye dünyanın fevkalade önemli, bir o kadar da nazik bir bölgesindedir. Bu bölgenin kaderi, maalesef her dönemin başat emperyalist gücünün etkisine girme ya da emperyalistlerin çatışma alanı niteliğine bürünme şeklinde olagelmiştir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında İngiliz etkisi altındaki bölge, şimdilerde de ABD ve Rusya’nın hakimiyet ve örtülü çatışma alanıdır. Bölgenin etnik özelliklerinin fevkalade uygun çatışma ortamı oluşturması, güçlerin ülkesel iç çatışmaları tetikleyerek ya da yerel çatışmalarla ülkeleri güçsüzleştirmede ve alan kazanmada ellerini kolaylaştırmaktadır. 

Böylesi risk bölgesinde ülkelerin mevzi çatışmalardan uzak durması güçsüzlük değil, aksine güçtür. Zira emperyalistlerin amacı, ülkelerin hesapsız açılma hedef ve arzularını soğurtarak, ülkeleri iç karmaşaya ve/veya dış çatışmaya iterek bölgede hakimiyet alanı kazanmak veya çatışmalı bölgede ülkeleri tedirgin kılarak güvenceye alma görüntüsü altında ülke üzerinde hakimiyet oluşturma olabilir. Bu koşullarda, bölge ülkelerinin basiretli siyasilerinin emperyalistler karşısında isabetli kararlarla oluşturabilecekleri güç, ancak dışişleri gibi ülkenin deneyimli kamu kuruluşları ile sıkı iş birliği çerçevesinde oluşturacağı karar ve tavırlarla sağlanabilir. Türkiye’nin bu dönemde her zamandakinden çok daha fazla güçlü parlamentoya, güçlü kuvvetler ayrımı ilkesine ve tarafsız medyaya ihtiyacı vardır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa