01 Aralık 2017 00:15

Skandallar ‘Saldırı Türkiye'yedir’ teziyle örtülemeyecek kadar büyük

Skandallar ‘Saldırı Türkiye'yedir’ teziyle örtülemeyecek kadar büyük

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başlayarak AKP sözcüleri çok öfkeliler ve çok bağırıyorlar. Hatta aynı cümle içinde birbirine zıt iddiaları bir araya getirecek kadar da telaş içindeler. Kılıçdaroğlu’nun “Man Adası belgeleri” için Cumhurbaşkanı ve AKP sözcüleri, hem bu belgelerin “tümden sahte”, hem de “Dışarıya gönderilen değil Türkiye’ye getirilen paraların belgesi” olduğunu söylüyor. Dahası aynı kişiler, “ticaret”te yurt dışına para gönderip-getirmenin yasa dışı olmadığını iddia ediyorlar. 

Dün AA’nın “Editör Masası” programına çıkan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı belgelerin “kağıt parçası” olduğunu ilan ettikten sonra bir adım daha attı: New York’taki dava ile Ankara’daki “Man Adası belgeleri”nin aynı hedefe yönelik olduğunu iddia etti. Hedefin Cumhurbaşkanı, Hükümet ve Türkiye olduğunu öne süren Bozdağ, Erdoğan’ı hedefe almanın Türkiye’yi hedefe almak olduğunu iddia eden “tek parti tek adam” ideolojisinin temel tezini yineledi. Böylece Bozdağ; yolsuzlukmuş, rüşvetmiş. vergi kaçakçılığıymış, bunları umursamadığını da göstermiş oldu.  AKP sözcüleri bu belgelerin savcılığa ve basına verilmesini istiyor. CHP ise öyle anlaşılıyor ki, belgelerin önce tartışılmasını, daha sonra basına verilmesini amaçlayan bir yol izliyor. CHP’nin bu taktiğinin ne kadar doğru olduğu; herhalde bu belgelerin açıklanmasına ve başka belgelerle beslenip beslenemeyeceğine bağlı olacak. Ancak telaş ve öfkenin AKP cenahında egemen olması, iktidarın elinin pek de kuvvetli olmadığını gösteriyor.

*** 

“Zarrab davası” olarak başlayıp önceki gün “Atilla davası”na dönüştürülen New York’taki dava ile ilgili AKP’de kafalar çok karışık. Çünkü; bir zamanlar bakanların “önüne yattığı”, cezaevinden çıkarılıp ülkeye hizmetlerinden dolayı “Türkiye için hayırlı bir iş adamı” denilerek ödüller verildiği, yere göğe sığdırılamayan Reza Zarrab itirafçı olunca, AKP’de “neler oluyor” sorusu da büyüdü.
Zarrab, zamanın Ticaret Bakanı Çağlayan’a 50 milyar avro rüşvet verdiğini, zamanın AB Bakanı Egemen Bağış’ın işleri yürütmede kendisine yardımcı olduğunu da “tanık” kürsüsünden ilan etti! Dahası AKP’li yöneticiler, Zarrab’tan daha sarsıcı itiraflar bekledikleri için de nefeslerini tutmuş bekliyorlar. 

Bu itiraflar AKP saflarında, Zarrab’ın, ABD’ye gitmeden “Anlaşma yaptığı” ve bu anlaşma üzerine ABD’ye gittiği, buna da “İçeriden yardım edildiği” tartışmalarını da öne çıkardı. 

TBMM Anayasa Komisyonunun AKP’li Başkanı Mustafa Şentop, “Zarrab’ın Türkiye’den gidişi de Türkiye’ye yönelik operasyonun bir parçasıdır...Onun gidişinde dahli olanların, yardımcı olanların, göz yumanların da mutlaka araştırılması lazım. Bu operasyon bir ihanet işidir” diyor.

Öte yandan Zarrab’ın, zamanın Başbakanı Ahmet Davutoğlu’dan “koruma ve güvence” istediği, ama Davutoğlu güvence vermeyince ABD ile anlaşıp, ABD’ye gittiği de iddia edilmektedir. Bu iddia Şentop’un “tezi”yle birleştiğinde Davutoğlu’nun da Zarrab’ın ABD’ye gitmesine dayanak veren “ihanetçiler” içinde olup olmadığı da gündeme gelmektedir.

Öyle görülüyor ki, “Zarrab davası” biri New York’ta öteki İstanbul’da iki dava olarak sürecektir. Elbette birisi “Zarrab’ın itirafları” kapsamında Türkiye’deki rüşvet, yolsuzluk, kara para aklamaları davası” öteki de İstanbul’da New York’taki davaya belge verenler, Zarrab’a güvence vermeyerek, onun ABD’nin kucağına iten “ihanetçilerin” yargılanacağı davalar olarak!

Tabii bu ikinci davanın dünya kamuoyunda ne kadar yargılama olarak görüleceği de ayrı bir tartışma konusu. 

***

“Mültecilere 30 milyar dolar harcanması” tartışması da yeni boyutlar kazanacak görünüyor.

Önceki gün Cumhurbaşkanı dün de Hükümet Sözcüsü Bozdağ, “mültecilere yardım” konusunda sorulan soruları, Hükümete ve “Türkiye’nin mülteci politikasına” bir saldırı olarak gösterseler de bunun gerçeklerin üstünü örtmeye yetmeyeceği görülüyor.

Önceki gün önce Başbakan Yardımcısı Akdağ sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, “30 milyar dolar şu kalemlere  harcandı” biçimindeki açıklamaların Kılıçdaroğlu’nun sorusunun bir karşılığı olmadığı açıktı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “somut bir muhasebe” istiyordu. 
Nitekim bu konuda ilk belge Sayıştaydan geldi. Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) 2016 yılı hesaplarını denetleyen Sayıştay, “Ulusal ve uluslararası insani yardım harcamalarına ilişkin yönetim ve denetim yetkilileriyle kamuoyuna gerekli bilgilerin sağlanması amacıyla muhasebe sisteminin kurulması gerektiği değerlendirilmektedir” diyor. Bu “eksikliği” kabul eden AFAD ise Sayıştaya; “Ulusal ve uluslararası insani yardım hesabından yapılan harcamaların izlendiği bir muhasebe sistemi kurulmasının sağlanacağı”nı bildiriyor.
Bu da“30 milyar dolar nereye, nasıl harcandı?” sorusunun, boş bir soru olmadığını gösterdi.  Söz konusu yardım kampanyasını Erdoğan başlatmış; yardımlar da AFAD koordinasyonunda toplanıp dağıtılmıştı. 

Ancak Sayıştay raporuyla belgelenmiştir ki, 2.7 milyar dolarlık (yaklaşık 10 milyar TL) yardımı harcayan AFAD, bu harcamaların kaydını tutmamıştır!

Böylece, “30 milyar nereye, nasıl harcandı?” sorusunun boş bir soru olmadığı da ortaya çıkmaya başlamış bulunuyor.  

***

Dün  Hükümet Sözcüsü Bozdağ; bu yazıda sözü edilen üç girişimin de “milli bir dava”, bu girişimlerdeki hedefin de Cumhurbaşkanı, millet ve Türkiye olduğu biçimindeki “AKP tezi”ni yineledi. Ancak gelişmeler, Cumhurbaşkanı ve AKP’ye yönelik her eleştirinin, her suçlamanın, “Türkiye’ye yönelik saldırı” kapsamında gösterilmesinin bile gerçeklerin üstünü örtemeyeceğini gösteriyor. AKP cenahındaki telaş, heyecan, “Daha kötüsünü bekleyen ruh hali” de bundan dolayıdır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...