30 Kasım 2017 00:15

Yeni krizlerin ayak sesleri

Yeni krizlerin ayak sesleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Arap ayaklanması, 2017 biterken “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” atasözü ile özetlenebilecek sonuçları ile bazı ülkeleri “hayal kırıklığına” uğratan bir noktaya evrildi. 

Hayal kırıklığını en çok yaşayan ülkeler de ayaklanmanın başında “demokrasi” gibi içine ne koyulsa sırıtmayacak, her türlü yöntemi “meşru gösteren” söylemlerle rejimleri devirip haritaları değiştirmeye girişenler... 

Ortadoğu 2011’e kadar ABD siyasetinin domine ettiği bir alan iken, ayaklanma süresince doğan fırsatları iyi değerlendiren Rusya artık siyasi ve askeri olarak kalıcı bir şekilde Ortadoğu’da. 

Bölgesel güçler olan İran ve Suudi Arabistan arasındaki denge de İran lehine değişti. İran ve Direniş Hattı Irak, Suriye ve Lübnan’da varlığını pekiştirmekle kalmadı nüfuz alanlarını genişletti.

Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi bölge ülkeleri açısından mülteci yükü, yeni yeni filizlenen cihatçı ve IŞİD bakiyesi oluşumlar dahil ayaklanma döneminin faturası yıllara yayılacak kadar kabarık. 

Ancak halihazırda “Şam’da bayram namazı, Halep bizimdir” sloganlarından “Suriye’de bir Kürt oluşuma izin verilemez” çizgisine çekilen Türkiye açısından ayaklanma dönemi politikalarının yarattığı sonuçlar çok daha ağır. Şam’da rejim devirmeye girişirken Suriye’de Kürtlerin askeri ve siyasi güç olmasına giden yolu açmak... 

Yine “Oyun kurucu olmak” hedefiyle yola çıkan Türkiye, ABD ve Rusya’yı en azından Kürtler konusunda ikna etmeye uğraşıyor. Basın açıklamalarında “ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin Kürt hassasiyetini dikkate aldıkları” ifadeleri sıklıkla yer alsa da sahada durum biraz farklı. Suriye’de savaş bitmek üzere ve iç siyasi yapının yeniden düzenlenmesi için çok taraflı girişimler hızlandı. Sahada silahlı güçler üzerinden yapılan vekalet savaşının siyasi koridorlarda devam etmesi denilebilir. 

Suriye’de Kürtler mevcut duruma göre masaya kesinlikle oturacak tek grup. Masa etrafında yer alacak diğer isimler veya grupların kimler/hangileri olacağı ABD-Rusya-İran arasındaki ilişkilerle şekillenecek gibi görünüyor. 

Türkiye’nin hassasiyetleri göz önüne alınarak Kürtlerin masaya PYD gibi oluşum ismi ile değil şahıslar bazında katılımı gibi formüller de öne çıkabilir ancak Irak’ta referandum sonrası süreçte olduğu gibi Suriye’de de Kürtlerle ilgili konuda, “Türkiye istediği için değil, diğer aktörlerin politikalarına/çıkarlarına uymadığı için” çetin pazarlıklar sürüyor. Sonuçta iki süper güç ABD ve Rusya arasındaki çekişmenin ana sahalarından biri Suriye. Rusya ve Şam, ABD’nin yakın müttefiki bir oluşumun iç siyasi yapıda çok etkin olmasını istemez elbette ancak her ikisinin de Kürtleri yok saymadığını ve 2011 öncesi şartlara geri döndürmek gibi bir niyetlerinin olmadığını da vurgulamak lazım. Tabii Kürt konusunda Türkiye’nin Irak’ta İran, Suriye’de Şam ile aynı çizgiye gelmesi de tarihin ironisi olsa gerek...

2011’de yıllar sürecek kaosun ilk sinyalleri gelmeye başladığında ABD-Rusya gibi süper güçler, Suudi Arabistan-İran-Türkiye gibi bölge ülkeleri iki kampa ayrıldı. Kamplardan biri kaosa “ayaklanma” derken diğeri “Arap Baharı” adını uygun gördü. 2017 biterken sürecin ayaklanmadan bahar devşirmeyi uman kampa değil Rusya ve İran cephesine bahar olmasa da büyük fırsatlar getirmiş olduğu söylenebilir. 
Kayıp ne kadar büyükse telafi için yapılan hamleler de aynı ölçüde büyük oluyor. Arap ayaklanmasının kaybeden tarafında yer alan Suudi Arabistan ABD’nin desteği ile yeni bir oluşum kurmak için kolları sıvamış durumda. Adı “Teröre Karşı İslam Ordusu İttifakı.” Suudi Arabistan’dan yapılan açıklamalara göre 40’a yakın ülkeden destek alınmış bu oluşum için. Ancak bölgedeki şartlar göz önüne alındığında bu oluşumu kısaca “Suud NATO’su” şeklinde isimlendirmek yanlış olmaz. IŞİD’in örgüt olarak çöktüğü ortada, terör ile nizami ordularla mücadelenin zorunlu olduğu dönemler de geride kaldı. Suudi Arabistan’ın radikal zihniyeti, “IŞİD’in devlet olmuş versiyonu” olması gibi unsurlar bir tarafa “Bu oluşumun hangi teröre/terör örgütüne karşı savaşacağı” belli değil. 

ABD ile son dönemde yüklü silah anlaşmaları yapsa da Suudi Arabistan ordusunun kendi NATO’sunu oluşturacak kapasitede ordusu var mı, bu da biraz şüpheli.

Yine ayaklanma sonrası dönemin şartlarına ve IŞİD ile mücadele biterken sahadaki aktör ülkelerin durumlarına dönüp bakıldığında Suudi Arabistan’ın bu oluşumu niye kurduğu belirginleşiyor. Ancak her kayıptan sonra kaybın büyüklüğüne göre el yükseltmek bölgeyi topyekün yıkıcı çatışmaların eşiğine de taşıyabilir. Suudi Arabistan’ın “Teröre Karşı İslam Ordusu İttifakı’nın Sünni ordusuna dönüşmesi” an meselesi haline gelebilir. Arap Ayaklanması bir Sünni-Şii savaşına da evrilebilir.

Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifa kararının Hizbullah’ın silahsızlandırılması tartışmalarına dönüşmesi ile ilk sinyallerini veren yeni çatışma dönemi Irak ve Suriye de dahil olmak üzere ABD ve bölgesel müttefiki Suudi Arabistan ile Rusya ve bölgesel politikaları paralel ilerleyen İran arasında yayılarak sürebilir.

Velhasıl Türkiye’nin Kürt, Suudi Arabistan’ın İran, ABD’nin Rusya hassasiyeti yeni sahalarda ortaya çıkacak yeni krizlere gebe. Arap ayaklanması zaten huzursuz olan coğrafyada fay hatlarını art arda tetikledi. Başkasının evini/güvenli bölgesini altüst etmek için bir hattı kırmaya girişmeden önce iyi hesap yapmak gerek...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa