25 Kasım 2017 00:58

Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye, alanlara!

Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye, alanlara!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü. Yıl içindeki öteki anma, kutlama günleri gibi 25 Kasım’ın da kendi başına, 24 Kasım ya da 26 Kasım’dan bir farkı yok. Ancak; böyle günlerin en azından, “Geçen bir yıl boyunca neler oldu ve bundan sonra ne yapacağız?” tartışmasını somutlaştıran günler olarak ayrıca önemli olduğu da tartışılmaz. Bu yüzden de önceki 25 Kasımlarda olduğu gibi, bu 25 Kasım’a gelirken de gazetemiz, çeşitli kadın çevreleri, ilerici demokrat çevreler, kadınlara yönelik şiddet konusunda duyarlılığı artırıcı yayınlar yapıyor. Dahası kadın çevreleri olağan zamandakinden çok daha kalabalık kitleler halinde taleplerini haykırmak için sokaklara, alanlara çıkıyorlar.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET ARTIYOR
Kadına yönelik şiddete dair istatistikler gösteriyor ki, onca mücadeleye karşın şiddetin en uç biçimi olan kadın cinayetleri, geçen yıla oranla bu yılın ilk on ayında aşılmış durumda.(*)

Kadın cinayetleri haberlerine şöyle bir göz atmak bile katillerin birbirinden öğrendiğini, cinayetlerde “vahşilik dozunun” arttığını; dolayısıyla katillerin, koruma önlemlerini aşma, aileleri ve çevreyi kullanma konusunda yöntem geliştirdiklerini de gösteriyor.

Geçen yıl, istismarcıların evlilik yoluyla aklanması önerisinin püskürtülmesinden sonra, son aylarda; 

“Müftülere nikah yetkisi verilmesi” ve “Boşanma davalarında mahkemeden önce ara bulucuya başvurma zorunluluğu” getiren düzenlemelere karşı gereken tepkinin gösterilememiş olması, hiç kuşkusuz ki kadınların eşitlik mücadelesi ve Türkiye’nin demokrasi güçlerinin mücadelesi bakımından önemli bir kayıp olarak 25 Kasım’ın muhasebesine yazılmak durumundadır. Yani; “Müftülere nikah yetkisi” tanınmasıyla din görevlisi evlilik müessesini kutsayan kişi yapılırken, “boşanmada” da “ara bulucuların” devreye sokulması ise yine “boşanmanın engellenmesi”nin başına da din görevlilerin dikilmesi anlamına gelmektedir. Çünkü, hastanelerden cezaevlerine kadar her alanda din görevlilerini devreye sokan AKP Hükümetinin “ara bulucular”ı da din görevlilerinden atayacağını tahmin etmek zor değil. Ki bu, yüz binlerce imam hatipli ve ilahiyatçı için yeni bir “kadro”dur da. Elbette bu AKP’nin ailenin içine elini sokmasının da bir dayanağıdır. Erdoğan-AKP Hükümetinin böyle bir fırsatı kaçırması beklenebilir mi?

MUHAFAZAKARLIK ARTTIKÇA KADINA ŞİDDET DE ARTIYOR
Dahası evlenme ve boşanma gibi, biri ötekini yok eden gibi görünse de bir madalyonun iki yüzü gibi birbiriyle bağlı iki olayda din görevlilerin görevlendirilmesi, “evlilik müessesinin” iki ucundan dinin kıskacına alınması demektir.

Nitekim daha yasa çıkmadan bir müftünün nikah kıydıktan sonra, evlenen gençlerden “üç de yetmez beş çocuk” isteyerek Cumhurbaşkanına “biat” etmesi bile “müftülük nikahı”nın nasıl basit bir bürokratik uygulama olmadığını göstermektedir.

Bunlar bir başlangıçtır! Çünkü “tek parti tek adam rejimi”nin temeli “muhafazakar toplum” olarak belirlenmiştir ve muhafazakar toplumun temeli de dini normların tüm toplum yaşamına nüfuz etmesidir. Ki, AKP iktidara geldiğinden beri kadın, muhafazakar toplumun “Dindar nesillerini üreten, eğiten bir araç” olarak görülürken aynı zamanda neoliberal ekonominin de ucuz işçi ordusu için üç beş çocuk doğurarak üretenidir! Bu nedenle AKP propagandasının kadına yönelik bütün övgülerinin “kadınlık” değil “annelik” üstünden olması bir rastlantı değildir.

Kısacası toplumda muhafazakarlık dozu arttıkça kadına yönelik şiddetin dozunun arttığı da tartışılmazdır. Çünkü toplumun “muhafazakarlığı”nın özelliklerinin hemen tümü; kadınların zapturapt altına alınmasıyla da ilgilidir. Bu yüzden “muhafazakar toplum” inşasına karşı olmanın ölçütlerinin başında da, kadına yönelik şiddetle mücadele başta olmak üzere eşitlik mücadelesindeki tutum gelir.

SORUNU EMEKÇİ KADINLARI MÜCADELEYE ÇEKEREK AŞMAK
Tek parti tek adam rejimi için atılan adımlar açıkça göstermektedir ki,  önümüzdeki aylarda ve yıllarda; kadınlar daha çok eve kapatılacak aynı zamanda daha çok da ucuz emek pazarına itileceklerdir. Kadına yönelik şiddet de (sadece kadın cinayetleri değil, fiziksel şiddet, mobbing, tecavüz, taciz...)  çeşitli biçimleriyle yaygınlaşacaktır. Erdoğan-AKP Hükümetinin özellikle çalışan kadınları zapturapt altına almak için yapacağı yasal ve fiili düzenlemeler bunu açıkça gösteriyor. Elbette ki bu, kadınların eşitlik ve şiddete karşı mücadelesi bugünkü gibi kadın çevrelerinin mücadelesiyle sınırlı kalırsa böyle olacak.

Bu yüzden 25 Kasım “muhasebesi”nin en önemli dersi de; kadına yönelik şiddeti en ağır biçimde yaşayan, eşitsizliğin sonuçlarını her gün etinde kemiğinde hisseden geniş işçi, emekçi kadın yığınlarının mücadeleye çekilmesi için girişimleri etkinleştirmektir. 

Burada daha önemli olan ise; bu gerçeği bir tespitten öte bir eylem kılavuzu olarak benimsemektir.

(*) 2016 yılında 328 kadın erkekler tarafından öldürülürken 2017’nin ilk on ayında bu sayı 337’ye 
yükseldi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...