25 Kasım 2017 00:52

Hat değişikliği

Hat değişikliği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Osmanlı Türkiye’si 1914 yılında geleneksel Batı raylarından, geleneksel Batı’nın yeni hırslı çocuğu Almanya’nın hattına kaydı. Bedel çok ağır oldu.

Bu nedenle genç cumhuriyetin temel politikası, bir yandan yeni dünya gücü Sovyetleri kollarken, ülkeyi yeniden geleneksel Batı ittifakı raylarına çekmek oldu. Ki bunun sonucu ise, Sovyetlerle Ankara Antlaşmasının yenilenmesi sağlanamazken, Büyük Britanya ve Fransa ile tam 2. Dünya Savaşı öncesi imzalanan (elbette “Hatay” rüşvetinden sonra) ittifak antlaşması oldu.

Ancak müttefiklerden Fransa’nın Nazi Almanya’sına teslim olması Ankara’ya kıvırtma olanağı sağladı. Öte yandan 1. Dünya Savaşının ağır sonuçları, yeni Başkan İnönü’yü çok ihtiyatlı bir politikaya itti. İki kamptan hangisinin kazanacağından emin olmak istedi.

Ve Kars-Ardahan- Boğazlar meselesinin gündeme gelmesinden sonraki bir yıl Türkiye kendini Okyanus’ta yalnız hissetti. Türk Ordusu, Erzurum’a çekildi, her gün Sovyet Ordusunun Kars/Ardahan bölgesine girmesi beklenerek. Nereden bilsinler, Stalin’in daha Yalta sonrasında bu sevdadan vazgeçtiğini. Ama Türkiye solunun ödediği bedel ağır oldu. 1945 Aralık sol basın ve kitapevleri pogromu, 1946 bütün sol partilerin ve sendikaların kapatılması…

İnönü kadar ihtiyatlı bir politikacı olan Stalin, atom bombasının bir uluslararası denge faktörü haline gelmesinden sonra İran’da desteği ile oluşan Kürt ve Azeri cumhuriyetlerini kendi kaderine terk etti. Yunanistan’daki ulusal kurtuluş hareketini de İngilizlerin tasfiyeye girişmesi sırasında yalnız bıraktı. (Daha sonraki Yunan İç Savaşı, iki kamp arasındaki yeni dönemin ilk pazu güreşi olacaktı.) Zaten Orta ve Doğu Avrupa’da oluşan Halk Cumhuriyetlerini oturtma gibi başında yeterince dert vardı. Churchill, mart 1946’da “Demir Perde”nin indiğini ilan edişi, aynı zamanda Soğuk Savaş’ın başlangıcını ve 2. Dünya Savaşı Antinazi ittifakının çöküşünü  simgeliyordu. İnönü, Almanlar Sovyetlere saldırdığında, “İlk kez bu gece rahat uyudum” diyecekti. Herhalde ikinci rahat uykusunu ise, Churchill’in “Demir Perde”yi ilan etmesinden bir ay sonra nisan ayında Amerikan Missouri zırhlısı İstanbul’u ziyaret ettiğinde uyuyacaktı.

Yunanistan ve Türkiye birlikte, Batı’nın kollarına dönecekti yeniden. 

Geçmişte de hat değiştirme çabaları olmuştu. Bunun ilk örneği Mahmut Nedim Paşa’dır. Rus çarlığına yönelerek, Bosna/Hersek, Bulgar isyanlarını halledeceğini sanmıştı. Bu Sultan Aziz’in hal’olmasını getirdi. Anayasal sistemin ilanı ile yırtacaklarını sandılar ama artık çok geçti. Sonraki hat değiştirme örneği İttihat cuntasıdır. Almanya doğrultusunda bir hat değişikliği yaşanmıştır. Sonra ana hatta döneceğiz diye iflahları gevremiştir. Ki bu dönebilmeyi de Sovyet Devrimi sayesinde sağlamışlardır. 

Şimdi Soçi de görülen o ki, Kürt sorununu halledeceğiz diye, yeniden bir hat değişikliği ilan olunmaktadır.

Aslında bunda şaşırtıcı bir yan yok. Suriye’nin şu andaki haritasına baktığımızda, Türkiye’nin Afrin’den Mahabat’a kadar uzanan bin kilometreyi aşkın sınırında, denetleyebildiği hat ancak 50 kilometre dolayındadır. Orada küçük bir koridor açana, Afrin’in Rojava ile birleşmesini engelleyene kadar iflahları gevredi. Nasıl uykuları kaçmasın? Mesele PKK ya da Barzani sorunu değil, Kürt sorunudur. Ve bu sorun Osmanlıdan devralınmıştır. Bu 1000 kilometrelik sınırın güneyindeki büyük bir alan şu anda ABD’nin dost olarak , Türkiye’nin ise tehdit olarak algıladığı güçlerin elindedir. Afrin’de ise Suriye devleti adına Rus askeri bulunmaktadır.

Bu bakımdan Ankara’nın Bağdat ile de masaya oturmasında, Tahran ile de masaya oturmasında şaşırtıcı bir yan yok. Hatta Esad’ın hemen aynı gün Putin’in ardında belirmesinde de şaşırtıcı bir şey yok. Kürtler ciddi biçimde mevzubahis olunca, Arap, Fars ve Arap milliyetçiliği aralarındaki ciddi çatışmalara karşın her zaman bir araya gelmişlerdir.

“Talat Paşa Komitesi” ruhu Ankara’ya yeniden döndü. Aslında hiçbir zaman terk etmedi ki. Kılıçdaroğlu da, Soçi buluşmasını alkışlarken, kendisiyle son derece tutarlı. Kürt mevzubahis olunca gerisi teferruat!

Nasıl, Obama başkan olmadan Ermeni Soykırımı’nı tanıyıp, İsrail Başkanı Rivlin gibi, başkan olduktan sonra devletin genel çizgisine uygun davranıyor ve soykırımı tanımıyor ise, Erdoğan da Kürt meselesinde Başbakan olduğu dönemden daha farklıdır.  DEVLET’in ruhu onda tebahhur etmiş, onun sözcüsü olmuştur.

Ancak şu anda ciddi bir hat değiştirme krizi yaşanıyor. Aynı 1914 gibi.  O günkü Almanya gibi, Rusya (ve uzaktan sessizce Çin) bugün yükselen dünya gücü. Amerikalıların hali ise, 20 yüzyılın yorulan hegemonik dünya gücü İngiliz imparatorluğunu andırıyor. Ve şimdi Türkiye 1914 gibi hat değiştiriyor. Hat değişikliğinin 1870’lerin başında, 1914’te ağır bedelleri olmuşu. Şimdikinin bedelleri de ağır olacağa benzer.

1919 yılında ilk Kürt devleti, Kürdistan Krallığı Süleymaniye’de ilan olundu. Dünya dengesi, Büyük Suriye Krallığı gibi onun da yaşamasına izin vermedi. 2. Dünya Savaşı sonrasındaki dünya dengesi ise Mahabat Cumhuriyetinin yaşamasına izin vermedi. Rus katkısı 1975 yılında Irak Kürtlerine önemli kazanımlar sağladı. Ancak Bağdat ve Tahran’ın anlaşması ve Şam ile Ankara’nın örtülü desteği sonucu, Kürtler yine kendi kaderlerine terk edildi ve Anfal Soykırımı yaşandı. Amerikan katkısı!

Dört başkent halen, Kürtlerin hiçbir parçada siyasal konum kazanmaması konusunda hemfikir… Bakalım bu kez tarih Kürtlerin yüzüne gülecek mi? Yoksa Kürtler yeniden terk mi olunacak? Ve kim kimi terk edecek? Ruslar mı, Amerikalılar mı? Her ikisi birden mi?

Çok zaman geçmeden zaman gösterecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...