Diller ne derse desin akıllarda Zarrab var: Bu telaş niye ki?
Fotoğraf: Envato
20 aydır ABD’de tutuklu bulunan Reza Zarrab’ın; ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu delmek, kara para aklamak, bazı T.C. vatandaşı yetkililere rüşvet vermek gibi suçlardan yargılanmaya başlanmasından beri, “Türkiye’de yüksek makamlarda oturan kimileri gecelere bir gözleri açık uyuyor” desek yeridir.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da diğer yüksek makam sahibi zevat; her gün kürsüdeler. Haber programları her gün onların konuşmalarıyla doluyor. Ama son günlerde bu zevatta bir telaş, bir telaş sormayın!
* Cumhurbaşkanı, enerji ve çevre ile ilgili, en azından kendisi için çok önemli konularda konuşuyor; ’60’lı ’70’li yıllardaki antiemperyalist mücadeleye, solculara, sosyalistlere, herhalde yabancı sermayeye karşı çıktıkları, “NATO’ya hayır” dedikleri için olacak, verip veriştiriyor. Ama araya birden Zarrab davası ve ABD’nin niçin bu davayı açtığı, bu davaya karşı çıkmanın nasıl memleket meselesi olduğu giriyor.
* Başbakan ve Hükümet sözcüsü konuşuyor: Herkese “Dolarınızı bozdurun, altınlarınızı yastık altından çıkarıp bize teslim edin” diyenler, çocuklarının, yakınlarının milyonlarca doları yurt dışına götürüp, vergi cenneti ülkelerde kuluçkaya yatırmalarının “gayet yasal ve ahlaki” olduğunu savunuyorlar. Ama akılları Zarrab’ın savcılara ne söylemiş olabildiğinde.
* Cumhurbaşkanı Soçi’de önemli bir zirveye hazırlanırken, birden Putin’in Esad’la kucaklaşması, hararetli sohbeti gündeme düşüyor. “Yoksa PYD’den sonra Esad da mı masaya oturtulmak isteniyor?” endişesi yükseliyor ama yine de akıllar en çok Zarrab’ın New York’ta ucu zülfüyara dokunan neler söyleyebileceğinde.
* Norveç’te, “NATO tatbikatında skandal” ortaya çıkıyor; Cumhurbaşkanı ve Atatürk hedef yapılıyor; Cumhurbaşkanı, NATO konusunda kendine sahip çıkan muhalefeti Zarrab davasına aynı “milli hassasiyeti” göstermediği için yerden yere vuruyor.
Kısacası 20 ay önce Zarrab’ın ABD’de tutuklanmasıyla başlayan endişeler, geçen süre boyunca büyüdü; endişeler son günlerde devletin en üst makamlarında bir “telaşa” dönüştü. Öyle ki, “Reza Zarrab 5 gündür cezaevindeki koğuşunda yok. Akıbetinden endişe ediyoruz. Reza nerede?” diye T.C. Hükümeti ABD’ye nota verdi!
Kısacası ABD’de yargılanan İran uyruklu sonradan T.C. vatandaşı Zarrab’ın ABD’de yargılanması artık “milli bir dava”dır. Çünkü Türkiye’nin resmi görüşü; bu dava ile milletin, Türkiye’nin hedef alındığı, “Türkiye’ye bir kumpas kurulduğu” biçimindedir.
Peki öyleyse; Reza Zerrab neden yargılanmaktadır?
Bu sorunun yanıtı Türkiye kamuoyunda artık biliniyor ama yineleyelim: Zarrab, ABD’nin bankacılık sistemini zarara uğratmak, İran’a yönelik ABD ambargosunu delmek, kara para aklamak, bu işleri yaparken Türkiyeli kimi yetkililere rüşvet vermek suçlarından yargılanmaktadır. Zarrab’ın yargılanması da (Zarrab’ın ortağı Babek Zencani’nin de İran’da yargılanıp idama mahkum edildiği dikkate alındığında) herkes için iyidir. Eğer gerçekten rüşvet alarak Zarrab’ın suçlarına alet olmuş T.C. yetkilisi (bakan ya da banka bürokratı) kişiler varsa onların da yargılanmasının Türkiye’ye bir zararı olamaz. Sonuçta bu kişiler rüşvetçidir ve yargılanmaları Türkiye için de iyidir. Eğer suçlu değillerse zaten mahkeme sırasında ortaya çıkacaktır.
Bir takım rüşvetçilerin yargılanmasının Türkiye’ye nasıl bir zararı olabilir ki?
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ; “Zarrab’ı itirafçı yaparak Türkiye’yi suçlamak istiyorlar” diyor.
Peki sonradan T.C. vatandaşı olmuş, devlette bir makam ya da bir devlet kurumunda görevde bulunmamış bir kişi olarak Zarrab; Türkiye’yi uluslararası alanda suçlu gösterebilecek -iftira olsa bile- nasıl bilgilere sahip olabilir ki? Velev ki FETÖ’cülerle, FBI’yla oturup yalanlar uydurdular; koca T.C. bu yalanları, bir anda yüzlerine çarpacak gerçekleri ortaya koyarak çürütmez mi?
Elbette eğer suçlamalar bundan ibaret değil. Biz fanilerin bilmeyip de Reza Zarrab’ın bildiği, içinde çok önemli devlet yetkililerinin de olduğu, suçlar söz konusuysa elbette durum farklılaşmaktadır.
Yoksa bu kadar telaş neden olsun; yüksek devlet ricali aylardan beri geceleri bir gözü açık uyusun ki?
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 05:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15
- İktidar ‘İstanbul’u alma’, muhalefet yurttaşın ‘stratejik oy’ kullanması peşinde! 09 Mart 2024 05:15
- Partisini motive edemeyen Destici, sorununu ‘Ebu Bevval’ olmakla mı aşmaya çalışıyor? 17 Ocak 2024 04:11
- Tüm emek güçleri için ‘haydi mücadeleye’ dönemi! 14 Ocak 2024 04:55
- Erdoğan, Murat Kurum’u neden İBB’nin adayı yaptı? 10 Ocak 2024 05:00
- İş yerleri kaynıyor; mevsim kış ama havada ‘işçi baharı’ kokusu var! 07 Ocak 2024 04:58
- Lübnan ve İran’daki saldırılar İsrail-Filistin Savaşı’nda neye işaret ediyor? 05 Ocak 2024 04:57
- 2024’ü halklar için daha iyi bir yıl yapmak amacıyla haydi mücadeleye! 01 Ocak 2024 04:35
- Asgari ücretin itibarsızlaştırılarak kaldırılması tartışmaya açılmak isteniyor 29 Aralık 2023 05:00
- Özak tekstil işçilerinin direnişi ile dayanışma ihtiyacı daha da artmıştır! 24 Aralık 2023 04:26