18 Kasım 2017 23:52

Babamız bizi sevmedi

Babamız bizi sevmedi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunanistan’ın en başarılı yönetmenlerinden Yorgos Lantimos’un 2009 yapımı Köpek Dişi (Kynodontas) adlı filmini izlediniz mi? Oldukça rahatsız edici sahneleri var ama izlemediyseniz tavsiye ederim. Bir ebeveyn, ki baba figürü son derece otoriter, evde üç çocuklarına farklı bir eğitim vermektedirler. Dışarı çıkmalarına ve eve ziyaretçi gelmesine izin yoktur. Evdeki nesnelerin adlarını kendilerince değiştirirler, mesela kanepenin adı denizdir, tüfek güzel beyaz bir kuş demektir, masada ‘Tuzu uzatır mısın’ yerine ‘Telefonu uzatır mısın’ denir. Çocuklar dış dünyayı bilmedikleri için nesneleri onlara öğretilen şekliyle adlandırırlar. Bahçede olduklarında gördükleri uçak, düşmesini bekledikleri bir oyuncaktır. O evin dışına çıkmaya çalışanları büyük tehlikelerin beklediğine inandırılırlar. Bir gün ödül olarak çocuklara ‘dedenizin şarkısını çalalım mı’ diyen baba, pikaptan yükselen, Frank Sinatra’nın Fly Me To The Moon şarkısını çevirmeye başlar “Babamız bizi sever, annemiz bizi sever...”

Ayşe Yıldırım, 16 Kasım’da Cumhuriyet’teki yazısında HDP’nin iade edilen soru önergelerinden yola çıkarak bir yasaklı kelimeler listesi sundu. “Abluka”, “katliam”, “savaş”, “asimilasyon”, “gasbedilen”, “zulmedilerek”, “işkence”, “cinsel şiddet”, “cinayet”, “Kürt illeri”, “Kürdistan”, “devlet aklı”, “linç”, “göçe zorlanmak”, “toplu ölüm”, “pogrom” bu kelimelerden bazıları. Yasak kelimeler, yasak şarkılar hatta yasak dil yabancısı olduğumuz şeyler değil elbet ancak birkaç yıl öncesiyle bugünü kıyasladığımızda ülke Lantimas’ın hayalinin ötesinde bir deney evine benziyor.

Yalnızca Mecliste değil medyada, akademide de bir dizi yasak kelime mevcut. Barış demek yasak örneğin, şiddetin, çatışmanın bu denli arttığı bir ortamda toplumsal barışı tartışamıyorsunuz, onun yerine “Bir arada yaşamak” falan gibi dolambaçlı yollar bulmak zorundasınız. “Abluka”, “katliam”demek en iyi ihtimalle terör örgütü propagandası. Hükümete ilişkin yolsuzluk iddialarını soru olarak dahi sorsanız en yakın sulh ceza mahkemesinden içerik engelleme kararı jet hızıyla çıkıyor. IŞİD’in DEAŞ/DAEŞ, Esad’ın Esed sonra yine Esad’a dönüşümünü ibretle izledik, zamların “güncelleme”, ekmekteki gramaj düşüşünün “hafifletme” diye sunulmasıyla dalga geçtik. Peki dağarcığımızda hızla gerilere ittiğimiz, ağzımızdan tam çıkacakken yuttuğumuz sözcükler yok mu ve de sayıları hızla artmıyor mu?

Bazı kavramlar bundan birkaç yıl önce rahatça ifade edilen şekilde söylendiğinde insanların gözbebekleri büyüyor. İrem isminin günah olduğuna inandırılan çocuklar yetişiyor. Selahattin Demirtaş’ın Seher’de “Yahu, Allahaşkına arkadaşlar, siz nasıl bir meslek seçmişsiniz kendinize?” diye dalga geçtiği Cezaevi Mektup Okuma Komisyonu üyelerini parlak bir kariyer bekliyordur belki de, kim bilir…

Durum acıklı olmakla birlikte komik de bir taraftan. Mesela medya için her hafta bir konu belirleniyor, yasaklı kelimeleri kullanmadan onu anlatmanız lazım, tabu oyunu gibi. İktidar medyası için oyun bir derece zorlaştırılmış durumda, orada ayrıca kullanılması zorunlu kelimeler var. Geçen hafta kartta Atatürk vardı, bazılarına çalışmadıkları yerden geldi. Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler büyüklerinin gözüne girmeye çalışan çocuklar gibi bağıra bağıra İzmir Marşı’nı söyledi. Önümüzde Zarraf duruşması var, “itirafları” çoktan sızdı, Sağır Sultan duymadıysa yalnızca televizyon izlediğindendir. O yolsuzluklar, tape’ler, adı geçen bankalar nasıl örtülecek, kimler yanlış sözcük kullandığı için yanacak, mahkemeler içerik kaldırmak için zamanla nasıl yarışacak izleyeceğiz.

Neden, çünkü babamız böyle istiyor, evin sınırları dışına çıkmadan kavramları ben nasıl istiyorsam öyle söyleyin/yazın diyor. AÇEV’in geçtiğimiz yaz yayımladığı Türkiye’de İlgili Babalık ve Belirleyicileri Raporunda “geleneksel babalık” olarak tanımladığı gibi, sorgulanamayan, ailenin reisi, güçlü ve şiddete eğilimli bir babalık modeli bu. Tutarlı olmak gibi bir derdi de yok. Rıza Zarraf’ın sağlık durumunu öğrenmek için ABD’ye nota veriyor ama kendi hapishanelerinde işkence altında ifade verdiklerini açıklayanlara kulakları kapalı.

Yalnızca işini isteyen 256 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen’in cezaevi hastanesinde giderek kötüleşen sağlık durumu devleti hiç endişelendirmiyor. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’yu da endişelendirmiyormuş. 500 avukat tutuklu, savunma hakkı sistemli bir şekilde gasbediliyorken sessiz kalmasını eleştirenlere “Kimse benden Nuriye ile Semih’i evlat edinecek bir sempati içinde olmamı beklemesin” dedi. Demek, Feyzioğlu Münevver Karabulut’u öldüren Cem Gariboğlu’nun babasının avukatlığını böyle bir sempatiyle üstlendi. O dönem Ayşe Arman’ın kendisiyle yaptığı söyleşide “Bu toplumun, suçlanan kişinin mahkum olana kadar suçsuz kabul edileceğini, herkesin savunma hakkına sahip olduğunu artık anlaması gerekiyor” demişti. Haklı bir serzenişti ama bugün “Polisin öldürdüğü DHKP-C’li teröristin üzerinden çıkan listede tutuklanan bazı avukatların adı geçtiği söyleniyor. Ben bu listenin değersiz olduğunu söyleyemem” diyor. 

Makam koltuğuna oturanın kendisini babamız sanmasının altında, hikmetinden sual olunmayan, şiddeti makul görülen erkek egemen zihniyet yatıyor ya da Metin Solmaz’ın daha hoş ifadesiyle “Bütün babaların erkek olması problemi…” (Duvar, 27 Temmuz 2017). O “terörist” diyorsa kanıta lüzum yok, ne giyeceğimize, kaç çocuğumuzun olacağına, saat kaçta, nerede içeceğimize, seçtiğimiz belediye başkanlarının bize layık olup olmadığına hep o karar veriyor. Ama ile başlayan “Bizi korumak için yapıyor”, “Dışarıya karşı dik duruyor”, “o kadar kızdırmasalardı bunlar olmazdı”, “Onun da o saatte dışarıda ne işi vardı”, “Sen de o imzayı atmasaydın” gibi cümleler kuruldukça bu ergenlikten çıkmak, bir virüs gibi iliklerimize kadar yayılan otosansürü ortadan kaldırmak mümkün değil. Ne münasebet diye itiraz edeni önce yanındaki, çalıştığı kurumdaki, bağlı olduğu örgütteki arkadaşı, meslektaşı dürtüyor “Şimdi sırası değil, haline şükret”. 

Babamız bizi sevmedi, çirkiniz*

* Bilmeyenler için, Baba Zula’nın Babasız Kızlar Bandosu adlı hüzünlü şarkısının sözleri.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...