12 Kasım 2017 00:15

Kuş gözünden, kuş yüzünden, kuş uçuşu

Kuş gözünden, kuş yüzünden, kuş uçuşu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ben hep şanslıyım derim kendime. Aslında öyle miyim bilmiyorum, ne heves ettiysem başıma gelmiştir.

Hem de tam ben heves etmeyi bıraktığımda, debelenmeyi kestiğimde olur güzel şeyler.

Yazarken de öyle, kendimi yerden yere atarım günlerce bir konu için, sonra birden sanki hiç o acı çeken ben değilmişim gibi, iki saatte akar gider satırlar.

Bir dost meclisinde yine, ben masadan erken kalkıp eve geçip yazının başına oturma hesapları yaparken, beni yerime oturtmak için hayatımı eski soyadıma bağladı bir arkadaşım. Şahin’dir benim evlenmeden önceki adım. Şahin gibi bir gayret kanat çırpıp yükseltiyorsun kendini, sonra avını bulana kadar saatlerce çırpmadan havada kalıyorsun. Bekle işte masada, birazdan kendini havada bulacaksın zaten dedi. Şahinlikten midir rakıdan mı bilmem öyle de oldu. Ertesi gün başladım kuşlar deryasında gezinmeye. İşte bu haftanın hikayesi böyle başladı. Çok kitap karıştırdım, bir sürü belgesel izledim, kuşlara doyamadım, öğrendiklerimi size anlatmayı da vazife bildim.

Füruğ Ferruhzad’ın hepimizin hafızasına kazınmış dizesidir: Kuş ölür sen uçuşu hatırla.

Biraz girince dünyalarına ne büyük büyük nasihatlar varmış meğer orada.

Sadece uçuşu değil, kuşu da hatırla dedirtiyor insana.

Kuşlar, insanın sahip olmadığı uçma yeteneği sayesinde Tanrı ile ilişkilendirilmiş tarih boyu. Eski Mısır’daki Horus gibi.

Kızılderilileri zaten biliyorsunuz, başlarında ne kadar çok Kartal tüyü varsa o kadar savaşçılar anlamına gelir.

Masailer ise daha uzun ve güçlü görünmek için devekuşu tüylerini kullanırlarmış. 

Eski Çin generallerinden Lü Bu ise başındaki sülün tüyleri sayesinde olduğundan 15 santim daha uzun anılmayı başarmış.

Kuşların kahramanlık gösterisindeki payı o kadar da eski değil. Bond’u bilirsiniz James Bond. Altın Göz “Golden Eye” filmi de ördekgillerden bir kuş adından geliyor. Bond’un yaratıcısı Ian Fleming aynı zamanda bir kuş gözlemcisi. Gerçek James Bond da öyle. Filmin unutulmaz karakteri ismini “Birds of the West Indies” kitabının yazarından almış. Hatta serinin 2002 yılında çekilen “Die Another Day” filminde Pierce Brosnan’ı Havana’da elinde bu kitapla görebilirsiniz.

Bunlar ilhamı alınmış kuş türleri. Bir de pek kimsenin bilmediği Karabaşlı ötleğen var. Bu kuşlar yazları İngiltere’de çiftleşir kışın ise İspanya gibi daha sıcak ülkelere göç ederlermiş, Sonra İngilizler fark etmişler ki kışın da bu kuşlar hâlâ orada. Çünkü İngilizler yıllardır bu kuşlar için mevsim ayırt etmeden yem bırakıyorlar. Buna göre kuşlar evrimleşmişler. Daha kısa, yuvarlak kanatlı olmuşlar. Bilim dünyası için 30 nesilde evrimleşmek yeni bir devrim. İnsan yaşı ile 700 yıla tekabül etse de bilim için kısa bir süre.

Bu şu anlama geliyor: İklim değişikliğine tepki olarak canlı türlerinin evrimleşmesi mümkün. Doğaya verdiğimiz zararı türler için beslenme fırsatı yaratarak telafi edebiliriz diyor araştırmacılar. 

Kuşların insanlıkla ilişkisinde hikayeler bitmiyor. Mesela bahri kuşu, başındaki taca benzer tüyleri ile bir zamanlar efsaneymiş. İnsanlık güzel olan her şeyi hemen tüketmeye meyilli olduğundan Viktorya dönemi kadınlarında da bahri kuşu tüylerinden şapkalar çok moda olunca 1800’lerin sonunda bu kuştan ana yurtları olan Britanya’da sadece 84 tane kalmış. Nesillerinin tükenmesine karşı 1889 yılında kurulan Plumage League adlı oluşum şu an RSPB adı ile bir milyondan fazla üyeye sahip Avrupa’nın en büyük çevre örgütü. “Giving nature a home” mottosu ile 100’den fazla türü korumaya devam ediyor.

Bahri kuşlarının nüfusu ise yirmi binlere ulaşmış. Bahri kuşlarını izlemek için kuş gözlemcilerinin ve antropologların ortak geliştirdiği bir inceleme yöntemi de sosyoloji bilimine girmiş. “Mass observation” denilen bu yöntemin çıkışına “Nasıl ki kuşlarla röportaj yapmadan inceleme ve izleme yapabildik, bunu insanlarda neden uygulamayalım?” fikri sebep olmuş. Ücretli deneklerden hayatlarını günlüğe yazmaları bu arada çevrede duydukları konuşmaları da kayda geçirmeleri istenmiş. Aslında bilimsel araştırma çatısı altında bir nevi toplumun yine bileşenlerince ispiyonlanması, bilgisi dışında düşüncelerinin kayda geçirilmesi anlamına geliyor. İkinci Dünya Savaşı propagandasında İngiltere de bu metodu kullanıyor. Bahri kuşunun neslini korumaya yarasa da, günümüzde insan hakları açısından eleştiriliyor, istihbarat örgütleri açısından da pek seviliyor. Günümüzden geriye bakınca, nesli tükenme tehlikesi veren toplumlar ve kültürler olarak, yeryüzündeki herhangi bir canlı türünden farklı olmadığımız ortaya çıkıyor.

Biraz da neşeli mevzulardan bahsedelim kuşlar nezdinde. Tarla kuşu mesela, bülbülden bile uzun şakıyan tarla kuşu aslında bülbül kadar farklı melodide ötebilmeye haiz değildir. Ama sürekli tekrarladığı şarkısında bülbülde göremeyeceğiniz bir neşe saklıdır. Bıkmadan şakır tarla kuşu, onu mutlu etmek için güllere, güzel çiçeklere ihtiyaç yoktur. Kendi rengindeki tarlaları, toprak alanları sever. Siz onun sesinden büyülenmiş, yerde sekmesini izlerken, bir anda dikey uçmaya başlar ve saniyeler içinde gökyüzünde kaybolur. Gözünüzü güneşe dikmiş onu görmeye çalışırken, sesini hâlâ çok yakınlarınızdaymış gibi duyarsınız. Göğe bakmaktan başınız döner. Araştırmacılar tarla kuşu neşesinin kaynağını araştırıp ortak bir kanaata ulaşamamışlar. Çünkü mutlak mutluluk belki de bilimin aklına gelmemiştir. Zira “Evrim duyguları bastırmak zorunda değildir” diyor kuş gözlemcisi David Turner.

Ben ezilen halkların gücüne inanırım, o güçten bir isyan da genelde hiç beklenmedik bir meseleden çıkar. Ağır yumruklar inerken dayanır da insan, bazen kulak arkasına ufak bir parmak ucu fiskesinde deliye döner.

İşte en beklemediğim ders de bana su çulluğundan geldi. Baykuştan, akbabadan, aşık olduğum şehrin uğruna kitaplar yazılan kuşu martıdan değil de basit bir su çulluğundan.

Bilir misiniz ki avcılar arasında bir şakaymış “su çulluğu avı”? Çünkü imkansızı istemekmiş.

Oysa ki genelde göletlerde bir başına gezinmeyi seven, ideal bir av gibi görünürmüş su çulluğu ama uçuşu ikinci dünya savaşındaki pilotlara bile ilham olmuş.

Çünkü asla düz uçmazmış. Hızlı zikzaklar çizermiş uçarken

“Hiçbir zaman düz uçma, yoksa bu son uçuşun olur” derlermiş kıdemli pilotlar astlarına.

Sniper diye bildiğimiz keskin nişancılık terimi de İngilizlerin su çulluğu avcılarına verdiği bir lakapmış aslında 19. yüzyılda.
Ve öte yandan mermiyle değil ama tuzakla yakalaması en kolay hayvanmış.

Çünkü tutucuymuş doğuştan, hep aynı ağaçların aynı boşluklarından çizermiş zigzagları. Mermi ile falso veremese de bir avcı, iki gün gözlemleyince bir çulluğu, doğru yere tuzağını kurup kolayca yakalayabilirmiş.

İşte bu yüzden su çulluğunun İngilizce adı olan woodcock aptal insanlar için kullanılırmış Britanya’da.

İşte dedim taktik de burada, hatalar da.

Daha önce yüzlerce kere denediğimiz bir yol bilsek de, düşman da biliyor demek artık o yolu. En iyi bildiğin doğruda bile tutucu olmamalı. Dümdüz uçmak da hata. Hayata çalım ata ata, zigzaglar çizerek koşmalı.

Sürü halinde kalmalı, yeni yollara açık olmalı, ezberleri bozmalı ve kimsenin aptalı olmamalı. Aptalı gözlemleyen kazanıyor zira.

Tarla kuşu gibi, neşemizi hiç kaybetmeden ve soluksuz şakıyacağız, bizi göremeseler de sesimizi duyacaklar, başları dönecek ne yana bakacaklarını şaşırdıklarından. 

Alışıldık yöntemleri bırakın, zigzaglar çizeceğiz, inadına, kendimiz gibi yaşayıp, umutla, yükseklerde uçacağız. Aynı tuzaklara bir daha düşmeden.

Bizi vuramayacaklar.

Kafeste dostlarımız var, asla evcilleşmeyecek olan, onları alana kadar göğe inanmaya ve kanat çırpmaya devam.

Kuş tüyü gibi hafif bir pazar dilerim...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...