12 Kasım 2017 00:15

‘Şeddeli tokat, nitelikli okullar' meselesi

‘Şeddeli tokat, nitelikli okullar' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz geçenlerde “nitelikli okullar” diye bir laf eder etmez memleket sathında anında kıyamet koptu; ağzı olan hemen herkes kendi meşrebince Bakan Yılmaz'a verip veriştirirken, diğer yandan da neredeyse anasından doğduğuna pişman ettiler...

Aslında okullarımızla ilgili bir durum saptaması yapan Yılmaz'ın, “nitelikli” sıfatını kullanması bittabii ki önce milletimizin kahir ekseriyetinin kulaklarını ister istemez tırmalarken, beri taraftan da yurdun genelinde “talim terbiye” veya “milli eğitim” sistemimizin hali pürmelalini de bu işlerin en tepesindeki “yetkili” bir devletlu olarak resmen” beyan etmesi canımızı hayli sıktı...

Yıllar yılı bir türlü rayına oturtulamayan, keza hemen her “iktidar” değişimiyle birlikte yaz boz tahtasına dönüştürülen müfredatlarla, bir bakıma “Olmadı pilav çevir lapaya” mantığıyla ya da  “deneme yanılma” yöntemleriyle yürütmeye çalıştığımız bu eğitim sistemimizle dünya standartlarında geldiğimiz yerin ne denli içler acısı bir durumda olduğunu yapılan tüm istatistikler ayan beyan ortaya dökerken, buna rağmen senelerden beri inatla sürrdürdüğümüz “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” kulvarında debelenip durmayı da galiba meziyet mi belledik ne!

Oysa...bir zamanlar, cumhuriyetimizin en önemli kazanımlarından biri olan köy enstitülerinin bundan tamı tamına yetmiş yedi yıl önce temelini atıp, akabinde de öncelikle ilkokullarımız için öğretmen yetiştirip, böylece eğitim seferberliğine soyunarak giriştiğimiz bu hamleyle hayli yol alırken, neden sonra ipe sapa gelmez türlü mavralarla “komünist yuvası” diye niteleyip kapılarına kilit vurduğumuz bu kurumların ardından eğitim alanında attığımız adımların neredeyse tümü ya dikiş tutmadı ya da zaman içinde fiyaskoyla noktalandı...

Nitekim, bunca yıllık Cumhuriyet Dönemi’nde tıpkı “Acemi nalbant kah nalına, kah mıhına vurur” misali eğitim meselemizin aksayan yönlerini törpüleyip, tıraşlayıp, böylece her defasında kılıktan kılığa sokarak sözüm ona çözmeye çalışırken, geriye dönüp baktığımızda; ilkokuldan itibaren ta üniversiteye varıncaya kadar eğitim sorunumuzu çözme noktasında ne yazık ki hep yaya kaldığımızın belki de en “şeddeli tokadını” tam da şu günlerde milli eğitimden sorumlu muhterem zatın bir bakıma sanki günah çıkarırcasına dillendirdiği “nitelikli okullar” tespitiyle yaşadık!

Öyle ya da böyle, sonuç itibariyle hepsi de birer “ilim, irfan yuvaları” olmaya namzet bu okullarımızın gayesi, dur durak demeden, bıkıp usanmadan illa da “muasır medeniyet”e doğru kapı aralayan nesiller yetiştirmek olduğuna göre, ehh o zaman falanca okullarımız çok şükür “nitelikli”, geriye kalan, yani çoğunluğunu teşkil edenlerin de sanki bir nevi “üvey evlat”  muamelesine tabi tutulmalarını içimize sindirmemiz mümkün mü?

No! Çünkü okullarımızla ilgili bu “nahoş” durum; evvelemirde demokratik, laik, hukuk devletimizin hepimize, bilumum “vatandaş”larımıza, özellikle de istikbalimizin teminatı olan gençlerimize eşit mesafede imkan hazırlamayı “görev” belleyen anayasamızın “ruh”una terso!
Hele hele sabah akşam hemen her fırsatta illa da “kabile devleti” veya sıradan bir “muz cumhuriyeti” değiliz diye tepinip durduğumuza bakılırsa, demek ki bu vesileyle bir kez daha şapkalarımızı, kasketlerimizi önümüze koyup, ardından da okullarımızın tümünü aynı potada eritip, böylece hepsi de birbirinden nitelikli okullarımızın  kervanına yenilerini eklemek için vakit geçirmeden kollarımızı sıvamamız mı gerekir, kim bilir Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa