10 Kasım 2017 00:15

Devlet neden tecritte ısrar ediyor?

Devlet neden tecritte ısrar ediyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ekim ayında sosyal medya üzerinden yayılan “Öcalan’ın yaşamını yitirdiği” iddialarıyla ilgili Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı şöyle bir açıklama yapmıştı: “Bazı sosyal medya hesaplarından Abdullah Öcalan isimli hükümlünün öldüğü yönünde haberler yer aldığı anlaşılmış olup, bu haberler tamamen asılsızdır.” Başsavcılık, “Abdullah Öcalan isimli hükümlü” ifadesini kullanarak, özellikle Öcalan’ın diğer mahkumlardan farklı olmadığını göstermeye çalışmış. Burada akla gelen ilk soru şu: Madem Öcalan’ın herhangi bir mahkumdan farkı yok, o zaman neden bu durumun açıklığa kavuşturulması için ailesi ya da avukatları ile görüştürülmüyor da bu açıklama başsavcılık tarafından yapılıyor? Ailesi ve avukatlarıyla görüşme her mahkumun en temel hukuki hakkı olduğu halde neden bir yılı aşkın bir süredir Öcalan’a görüş yasağı uygulanıyor?
Bu soruların cevabını herkes çok iyi biliyor. Çünkü Öcalan söylendiği gibi herhangi bir mahkum değil. Uluslararası bir operasyonla Türkiye’ye getirildiği 1999 yılından bu yana Öcalan’a özel bir hukuk uygulanıyor: Rehine hukuku!

Nedir rehine hukuku?

Devletin Öcalan’ın durumunu Kürt sorununda uygulanan politikalara bağlamasıdır.

 Yani devlet Kürt sorununda yumuşama politikası izlediğinde Öcalan’ın hapishane koşuları düzeltiliyor, ailesi ve avukatları ile görüşmesinin önündeki engeller kaldırılıyor. Bilindiği gibi devlet heyetleri ile Öcalan arasında 2013-2015 yılları arasında sürdürülen “çözüm süreci”nde de Öcalan’la görüşmelerin önündeki engeller kaldırılmış ve hatta Öcalan’a 5 kişilik bir sekretarya heyeti oluşturulmuştu. Ama ne zaman Kürt sorununun çözümünde savaş ve şiddet politikalarına geri dönülürse işte o zaman birden havalar da İmralı’ya giden koster de bozuluyor! Yeniden tecrit politikasına geri dönülüyor.

Abdullah Öcalan, en son 11 Eylül 2016’da kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştürülmüştü. Ancak bu görüşme de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çözüm süreci”nin bittiği açıklamasının ardından yaklaşık bir buçuk yıl ( 5 Nisan 2015’ten 11 Eylül 2016’ya kadar) süren tecritten sonra yapılabilmişti. Öcalan’ın kardeşiyle görüşmesi, sağlığıyla ilgili kaygıların giderilmesini ve bu taleple yapılan açlık grevlerinin bitirilmesini sağlamıştı. O günden bugüne Kürt sorununda hem ülke içinde ve hem de bölgede (Rojava ve Irak Kürdistan bölgesinde) uygulanan politikalara bağlı olarak Öcalan’a yönelik yeni tecrit süreci uygulanıyor. 

Öcalan, Türkiye’ye getirildiği 1999’da mahkemede yaptığı savunmalarından bu yana her fırsatta demokratik çözüme ve barışa hizmet etmeye hazır olduğunu söylüyor. Gerçekten de devreye girdiği her süreçte bu ülkede Kürt sorunundan kaynaklı gerilimin düşürülmesinde rol oynadı.
O zaman bugün devlet neden Öcalan’a tecritte ısrar ediyor?

Tam da ülkedeki iktidar, şiddet ve gerilimin düşmesini istemediği için!

Çünkü Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalar OHAL’in devam ettirilmesinin, baskı politikasının meşrulaştırılmasının bir gerekçesi olarak kullanılıyor.

İktidar, yeni silahlar almak için elini halkın cebine götürürken de bu gerekçeyi öne sürüyor.

İktidar yine Suriye ve Irak’taki müdahale girişimlerini bu gerekçeye bağlıyor.

Üstelik bu politika içeride MHP ve Perinçekgillerin iktidarın arkasında saf tutarak “tek parti tek adam iktidarı”nın destekçisi, dayanağı olarak kullanılmalarını sağlıyor.

Binlerce Kürt siyasetçinin hapishanelere doldurulması ve belediyelere kayyım marifetiyle el konulması da cabası!

İşte iktidar, Öcalan’ın ailesi ya da avukatlarıyla görüşme üzerinden vereceği mesajları bugün sürdürdüğü politika için bir tehdit olarak görüyor. Bu yaklaşım aynı zamanda Öcalan’ın ülkede ve bölgede ne kadar etkili bir siyasi aktör olduğunun da kabulü olarak anlam kazanıyor. Bu nedenle tecrit uygulaması da gerilimi tırmandırma politikasının bir parçası haline geliyor/getiriliyor.

Son günlerde birçok siyasi çevreden Öcalan’a yönelik tecrit uygulamasının son bulması çağrıları yapılıyor. Cezaevlerinde bu amaçla yapılan açlık grevleri de yayılıyor. Öte yandan Kürt sorunundan kaynaklı çatışma, şiddet ve gerilimin son 30 yılda bu ülkeye ne kadar çok şey kaybettirdiğini herkes biliyor. Bu nedenle bu ülkede OHAL yerine normalleşme; şiddet ve gerilim yerine demokrasi, barış ve huzur isteyenlerin tecrit politikası konusunda sağır sultanı oynayan iktidara artık söyleyeceği bir sözü olmalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...