08 Kasım 2017 00:15

Acımasız, yıkıcı, ayrımcı, özelleştirmeci, kötünün kötüsü bir sistem!

Acımasız, yıkıcı, ayrımcı, özelleştirmeci, kötünün kötüsü bir sistem!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Ben TEOG’u istemiyorum. Eskiden TEOG mu vardı!” sözleri üstüne “kaldırılan” TEOG’un yerine MEB 51 gün sonra yeni sistemi açıklayabildi. Yeni sistemin adı “tercihe bağlı serbest kayıt sistemi” oldu. 

Aslında ne “tercihe bağlı”, ne de “serbest” olan “yeni sistem”e göre; öğrenciler adreslerine en yakın 5 okulu tercih edebilecek. (Kayıt yöntemine ve sınırlarına dair detaylar medyada tartıldığı için burada ayrıca ayrıntıya girmeyeceğiz.) 

Milli Eğitim Bakanı her yandan dökülen sistemi; “En iyi okul evinize en yakın okuldur” diyerek, “pişkin” bir eda ile sundu. 

MEB’in resmi sözcüleri ve AKP propagandasının sadık elemanları dışında bir tek uzman ve olup bitenin farkında olan velilerin hiç birinin “iyi” demediği, ama “eskisinden de beter” dediği “yeni sistem”, açıklamasından beri, eğitimciler başta olmak üzere her çevreden ağır eleştirilerle karşılandı. 

Getirilen “yeni sistem”e toplam açısından bakıldığında şunları saptayabiliriz: 

Ayrımcı bir sistem: MEB liseleri ikiye ayırıyor; liselerin yüzde 5’i dolayındaki 600 liseyi “nitelikli” ilan ederken, bu liselere merkezi sınavla öğrenci alınacağını, geri kalan 11 bini aşkın ve mevcut liselerin yüzde 95’ni oluşturan “niteliksiz liselere” ise “adrese dayalı olarak kayıt yapılacağı”nı, bu liseler için sınava girilmeyeceğini ilan etti. Böylece bizzat MEB kendisine bağlı okulları “nitelikli ve niteliksiz” olarak ayırarak, utanç verici bir ayrımcılığı itiraf etmiş oldu. Dahası MEB, bu durumu “meşru” da kabul ederek, statükoyu korumak üzere sistemi bu ayrımın devamlılığı üstüne kurdu. 

Veliler için yıkım, öğrenciler için acımasız bir yarış geliyor: “Öğrencileri sınav stresinden kurtarmak” iddiasıyla kaldırılan TEOG’un yerine getirilen bu yeni sistem, veliler ve öğrenciler için “TEOG’dan bile beter”, “acımasız bir yarış”ı dayatmış bulunmaktadır. Çünkü, yeni sistemde öğrencinin boynuna bir de “Niteliksiz lise öğrencisidir” plaketi takacak olan sistemde, kimse “niteliksiz lise”ye gitmek istemeyeceği gibi aileler de çocuklarının “niteliksiz okullar”da okumasına razı olmamak için ellerindeki her imkanı kullanacaktır. Bu da velilerin, çocuklarının yüzde 5’lik “nitelikli okullara” girebilmesi için, daha 5. sınıftan itibaren kıyasıya bir “hazırlık” (Adres değişikliğinden, özel öğretmenler tutmaya, çeşitli adlar altındaki kurslara para akıtmaya...) yapmaları ya da çocuklarını özel okulda okutmak için varlarını yoklarını harcamaları anlamına gelmektedir. Üstelik bu yarış okulların sadece yüzde 5’i için olacağından, öğrenciler “çok acımasız bir yarışa” sokulmuş olacaktır. Bu durum kaçınılmaz olarak üniversiteye girişleri de etkileyeceğinden; “Niteliksiz okullarda okuyan öğrenciler” için psikolojik ve pedagojik tahribat daha da derin ve uzun süreli olacaktır.

“Yeni sistem” velilere ve öğrencilere; Sidney Pollack’ın “Atları da Vururlar” adlı, 1969 yapımı, bir kapitalizm eleştirisi olan ünlü filmindeki “ölümüne dans yarışması”ndan daha acımasız bir yarışmayı dayatmıştır. Çünkü bu yarışın en baş kurbanları 11-15 yaşındaki çocuklardır!

“Yeni sistem”, eğitimin özelleştirilmesini (sınıflaşmayı) teşvik edicidir: MEB’e bağlı liselerin yüzde 95’inin “niteliksiz okul” ilan edilmesi, herhalde en çok velilerin özel liselere yönelmesini teşvik edecektir. Çünkü, “nitelikli-niteliksiz lise” damgalaması olmadan, müfredatın “dinileştirilmesi” de özel okullara yönelişi teşvik eden bir etken olmuştu. Böylece veliler, bugüne kadar uygulanan “sınav sistemleri” ve “eğitim reformları” yüzünden zaten psikolojileri hayli bozulduğu için, çocuklarını özel okula göndermek için varlarını ortaya koyacaklardır. Harcamanın gideceği yer ise bellidir: Artık büyük bir sektöre dönüşen özel okullar, özel ders veren kurumlar! “Niteliksiz devlet okulları”na sadece en alt sınıfların çocukları gidecektir ki, her halde eğitimdeki “sınıflaşma”da bugüne kadar varılmış en ileri nokta olacaktır.
 
‘İmam hatipleştirme’de yeni bir hamle: “Adrese dayalı kayıt” yöntemiyle, en azından MEB’in amaçlarından birisinin, son yıllarda büyük yatırımlar yapılarak sayıları hızla artırılan, ama bütün teşviklere karşın gerekli ilgiyi görmeyen imam hatip liselerinin doldurulmasıdır. Devlet liselerinin “niteliksiz okullar” ilan edilerek, “adrese dayalı kayıt seçeneği”nde imam hatiplere bir destek sunulduğu apaçıktır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde özellikle imam hatip çıkışlıların üniversitelere girişte başarı oranlarının yüzde 20’lerde kalması ve binlerce kişilik imam hatip liselerinde birkaç sınıfı ancak dolduracak kayıt yapılabilmesi karşısında Hükümet, TEOG’u kaldırırken, imam hatiplere bir “kıyak” daha yapmayı amaçlamış görünmektedir.

***

Milli Eğitim müfredatında, geçtiğimiz yaz aylarında yapılan değişiklilerle Türkiye’nin 200 yıllık demokratikleşme mücadelesinin kazanımlarına saldırılmıştır. Bu girişimle Milli Eğitim müfredatı; “Cihadı bilmeyen öğrenciye matematik öğretmenin faydası yoktur” diyen zihniyetin hakimiyeti aşamasına gelirken, az çok imkanı olan her veliye de “çocuğunun geleceğini düşünüyorsan onu özel okula ver” diyen bir tutum almıştır.

Şimdi “adrese dayalı kayıt sistemi”yle de MEB, bu iki mesajı “kayıt” ve “sınav sistemi”ne yansıtmaktadır. Ki, bu sistemle öğrenci devlet liselerinin “nitelikli yüzde 5’i için” “ölümüne bir yarış”a sokulurken orta sınıftan velilerin de özel okulların önünde kuyruğa sokulup aralarında rekabete itilmesi amaçlanmaktadır.

Daha alt sınıflardan gelen gençler ise; eğer bu tabloyu görüp tam bir umutsuzluğa kapılmamışsa; boyunlarına asılı “niteliksiz lise mezunu” yaftasıyla üniversitenin kapısında, kaybedeceği önceden neredeyse kesinleşmiş bir “sınava” girecektir!

Öğrenciler, 5. sınıfa adım atarken önlerinde oluşan tablo budur!

Bu tabloya karşı mücadele ise elbette sadece bir “eğitim mücadelesi” olarak görülemez.

Çünkü, bu tablo iktidarı elinde bulunduran egemen güçlerin bir “tercihi”dir. Ve bu tablo Erdoğan-AKP Hükümetinin ülkeyi; en zenginlerin, en gerici, en hak hukuk tanımaz kliğinin çıkarlarını gözeterek yönetmesiyle ilgilidir.

Bu yüzden mücadele, “tek parti tek adam rejimine” karşı mücadele ile birleştiği ölçüde anlamlanacaktır. 

Bu yüzden de günümüzde “Ben AKP’yi destekliyorum ama eğitim politikasına karşıyım”, “Bu eğitim sistemi kötü, yoksulların çocuklarına üniversitenin kapısını kapatıyor ama ben tek parti tek adam rejimini de olumlu buluyorum” demek artık çok derin bir çelişkidir.

Böyle düşünenler de artık bir yol ayırımına geldiklerini fark etmek durumundadırlar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa