29 Ekim 2017 23:49

Seramik/Mimarlık –3 / Semerkant ile Buhara’da renkli duvarlar

Seramik/Mimarlık –3 / Semerkant ile Buhara’da renkli duvarlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen yazımda anlattığım Konya’dan sonra Özbekistan’da Semerkant ile Buhara’da koca koca yapıların dış yüzleri sırlı tuğlalarla yapıldığını gördüm.

Semerkant’daki Registan alanı konuyla ilgili herkesin bildiği bir kentsel oylumdu. Daha doğrusu kentsel oylum tasarımına en etkili örnekti.
Sidar ile Uluğbey medreseleri unutulacak gibi değildiler. Şah-ı Zinde külliyesi de öyle... Tilla Kari Medesesi de öyle...

Buhara’ da Kalyan Camisi ile Minaresi, Nadir Divan Bey Medresesi, sanki dış yüzleri sırlı tuğlalarla koruma altına alınmışlardı.

Sırlı yüzeylere yağmur kolay kolay işlemiyordu. Renk duvarlarıyla kente önemli, dedim ya unutulmaz yüzler kazandırmışlardı. Alanlar, ev içleri gibi özenle oluşturulmuşlardı.
Duvarların, kubbelerin dış yüzlerinin sırlı tuğlalarla yapılmasının asıl nedeni buydu. Güvercinlerin konup da asitli dışkılarıyla yüzlerinin bozulmamaları da (eğer öyleyse) cabası.

Orta Asya’daki pek çok yapı yüzlerce yıl onarım görmemişlerdi. Son yıllarda bir kaçı sevgili Doğan Kuban’ımızın danışmanlığında onarıldılar. Ben gördüğümde pek çoğu da ören yerine dönmüştü. Çoğu da onarım durumundaydılar.

(Bu arada usuma, Üsküdar’daki, Mimar Sinan’ın son günlerde dibine kazıklar çakarak çatlattıkları Şemsi Paşa Camisi düştü. Biliyorsunuz, yalınlığın, güzelliğin, kentsel tasarımın bu eşsiz örneği yapıtın bir adı da Kuşkonmaz Camisidir. Demek ki başka yolu da var kuşların kubbeye konmasını önlemenin.)

Selçuklu Anadolu’ya geldiğinde yalnızca taş ustalarını bulmamıştı önünde. Orta Asya’dan geliyordu. Yol üstünde Asur’un sırlı duvarlarını görmüştü. Sonra da Eti seramiğini, Roma, Doğu Roma (Bizans) seramiğini... Hiç birini yabancılamamıştı... Hepsinin tadına varmayı bilmişti. Benim bitirmediğim doktora konumun vardığı sonuç gibi, gelip Doğu Roma kentinin içine kaynamıştı. Önünde bulduğu her güzel şeye gönlünü akıtmıştı. Anadolulu olmayı bilmişti... Neden böyle olmasındı ki?

Orada var olan örneğin taş ustası işsiz mi kalacaktı? İşsiz kalmamak için inancını değiştirenler de olmuştu elbette. Kervansaraylarda, geçmiş dönemlerden kalan yapıların taşlarını kullanmamışlar mıydı? Taş ustası böyle yapacaktı da tuğla ustası, seramik ustası başka türlü mü davranacaktı?

(Burada da, sevgili yapısını bitirmek için, halklar değiş-tokuşuna (mübadeleye) bile katılmamayı düşünen Muğlalı Filvari usta düştü usuma.)

Kısacası, emek, insanların ellerini birleştiriyordu. Yüreklerini de...
Bir gün yeryüzünün iki ucunu da bir araya getirmeyi bileceği gibi...
Tüm bu yapıtlar hepimizin varlığı.
Hepsi tüm insanlığın kalıtı...
Hepimize anamızın ak sütü...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa