28 Ekim 2017 23:17

Bir şey

Bir şey

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsan gençken büyüklerin tavsiyelerine omuz silkip geçiyor.

Her şeyi tam da o yaşta, en iyi kendi bilir gibi hissediyor.

Ergenlikte başlıyor ve hiç bitmiyor. Çünkü bir başka yaşa kıyasen hep gençtir insan. 

Aslında tavsiyeyi kendi hayatına göre okuyabilen, yorumlayabilen kazançlı çıkıyor.

Yirmili yaşlar ömrümün en güzel yılları sanırdım, bu kadar hızlı geçiyor olmalarına inanamaz, üzülürdüm. 30’a yaklaştığımda, “asıl hayat 30’larda başlıyor” diyenlere züğürt tesellisi veriyorlar muamelesi yaptım.

Şimdi geriye dönüp baktığımda kendimi bir çocuk gibi görüyorum.

Nasihatlar doğru çıktı. Bu sonsuz gibi görünen günler su gibi akacak, otuzlardan sonra zamanın kıymetli olacak, onu doğru kullanmayı öğreneceksin demişlerdi.

Gençlikte o 24 saatleri nasıl yedim bitirdim, şaşıyorum. Dolu dolu geçtiğine inandığım günlere, zaman aktıkça daha nice şey kolayca sığıverdi. 

Hayallerimin peşinden koşmak için yumurtanın kapıya dayanmasını, yaşımın kemale ermesini beklemeseydim keşke. Bir an önce bir şeyler, çok şeyler yapmaya başlasaydım. İnsan gerçekten sadece yapmadıklarından pişman oluyormuş.

Bir şey yapmak, çok şey yapmanın önündeki ilk kapı. Onu aşınca iyileştiriyor, sağaltıyor insanı. Hayat anlamını buluyor. 

Bu sıralar Amin Maalouf’un kulaklarını çokça çınlatıyoruz. Ortadoğulu olmak için kullandığı “Her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar” tespiti hep cebimizde.

Kahır bizim göbek adımız. Efkar bizim sığınağımız. Hüzün temel besin kaynağımız.

Bir şey yapamamanın mazeretleri buradan Beyrut’a yol olur.

En kolayıdır; hiçbir şeyin değişemeyeceğine başkalarını ikna etmek ve birlikte kahırlanmak. Sohbetler de hep buradan demlenir.

Kafamız hep meşguldür, onun meşguliyeti omuzlarımızda ağrı, midemizde yanma, kalbimizde sıkışma ile tetiklenir.

Oysa dünyanın bu bataklığa çekilmemiş kısımlarında uzmanlar, yaptıkları araştırmaya göre şunu savunurlar; aklınızdaki yapılması gerekenler listelerini hatırlamak için gösterdiğiniz çaba, bunları gerçekleştirmekten daha yorucudur.

Bir şey yapmak her zaman büyük projelere girişmek ve zamanın büyük kısmını buna vakfetmek anlamına gelmez, bazen yürüyüp gitmemek bile kurtarıcıdır.

Holokost’u 13 yaşında bir kızın, Anne Frank’ın tuttuğu günlüklerden okuduk hepimiz, hâlâ da okunuyor. Yapabileceği bir şeyi belki de tek şeyi yapmış, günlüğüne yazmış her günü. Kısacık ömrü 15 sene sürse de “Tarihe ışık tutan yazar” olarak anılıyor.

***

Mazlum Çimen bugün hepimizin tanıdığı bir sanatçıysa, Ali Özgentürk’ün çektiriverdiği vesikalık ile Can Yücel’in elinden tutup konservatuvara kayıt ettirmesi sayesindedir. Bu kadar bir şey yapıvermek, topluma bir sanatçı kazandırdı. Oysa babası yasaklı, ülkeye giremiyor diye hayıflanmak tam da Amin Maalouf’un tespitini doğrular bir davranış olurdu. Yetişememiş bir Mazlum Çimen’in, babasının dostlarında ömürlük yükü, gamı kalırdı.

***

Suriye’de işler ilk karıştığında, her gün devrilen botlardan kıyıya cansız bedenler vurduğu zamanlarda, “Yazık bu insanlara ama bizim ülkemize de gelmesinler”cilere inat, Zeynep Kurmuş isimli bir kadın, uzun bir liste yaptı. “Mülteciler için neler yapabilirsiniz?” Burada destek verilebilecek tüm sivil toplum kuruluşlarının irtibat bilgileri vardı. Durmayın dedi, ahlanıp vahlanıp oturmayın, bir şeyler yapın. Çağrısı karşılık buldu. Yerli yabancı pek çok medya organında çağrısı yayınlandı. Orada bırakabilirdi, bir şey yapmıştı. Ama hayatınızda bir şeye yer açarsanız, sığdırabileceğiniz binlerce şeye daha yer olduğunu görürsünüz. Hayatına binlerce mültecinin ismini, çocukların hastalığını, hamilelerin gebelik haftasını, kaçının kömüre, kaçının bir eve, kaçının bulgura ihtiyacı olduğu bilgisini sığdırdı. Fonlar buldu, gönüllü hekimler buldu, doğumlarda annelerin yanında durdu. Şimdi hâlâ Okmeydanı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinde Kadın Kadına Mülteci Mutfağı için çalışıyor. Hrant Dink Vakfı ödüllerinde Işıklar ile selamlandılar geçen ay. Dernek gönüllüleri de, bağış yapanlar da, derneğin ürünlerinden satın alanlar da bir şey yaptı; binlerce hayata bir şekil dokunmuş oldular.

Sizin de doğum gününüzü Facebook’ta kutlayanınız çoktur ama ben Zeynep’in sayfasındaki mülteci mesajlarına bakarken tutamıyorum gözyaşlarımı. 

***

Bundan 4 sene önce, belki de yüzlerce kere önünden geçtikleri dükkanların esnafları tarafından dövülen oğlunu kaybetti Emel Korkmaz.  Dünyada evlat acısından daha büyük acı yoktur. Kendini odalara kapatabilir, başını her gün duvarlara vurabilirdi. Yargılamaz ve yadırgamazdık. Ama o gitti acısından iyilikler doğurdu. Ali İsmail Korkmaz Vakfını kurdular. Oğlu gibi aydınlık yüzlü çocuklara umut oldular. Geçen sene Avrasya Maratonu’nda koştu Alikev destekçileri. Koşanlar hep anlatır, maratonda an gelir, etleriniz dökülüyor, kemikleriniz kırılıyor gibi hissedersiniz. Bu yüzden maraton izleyicileri de bilir koşanların arada acıdan haykırdığını, seyirciler moral verince omuzlarının dikleştiğini, adımlarının yeniden hızlandığını. Emel Anne koşarken görüyordum, 50’li yaşlarında ilk kez uzun mesafe koşan bir kadının çektiği kas acısını anlıyordum. Yüzünde acıyı gördüğüm anlarda haykırıyordu “Ali İsmail Korkmaz!”

Alikev

Siz kendinizi öldürülen oğlunuzun adını binlerce kişi arasında bağırırken hayal edebilir misiniz? Bunu düşününce bile sıkışmıyor mu kalbiniz? Etrafındakiler “Düşlere güç ver!” diye haykırdıkça hızlanıyordu adımları. Rekor bağış toplandı geçen sene, yüzlerce Ali İsmail yetişiyor şimdi. Alikev sadece Emel Anne’yi hayatta tutmaya değil, hepimize umut olmaya yarıyor. Vakıf için koşan da, koşana bağış yapan da bir şey yaptı.

***

Burak Acerakis 47 kromozomlu Aris’in babası. Oğlunun eğitimi için bilgisi, eğitimi, gücü yetiyor. Ama büyük düşündü. Bu eğitime ulaşamayacak aileler için gönüllüler ve Down sendromlu çocukları buluşturacak Up Sendrom projesini başlattı. Bir şey yaptı, çığa dönüştürdü. O aileler ve çocuklar için yaratılan fark, verdiği yoğun emeğin çok üzerine ulaştı. Bu proje için gönüllü olan eğitmen de, eğitmenlerin yol masrafını karşılayan gönüllü de bir şey yaptı. 

***

Türkiye’de 11 milyon ev kadını var, yani her 4 kadından biri iş gücüne dahil olmuyor. Türkiye’de devlet yurtlarında ilgi, sevgi ve şefkate muhtaç 550 bin kimsesiz çocuk var. 

Çevreden sağlığa, insan ve çocuk haklarından engellilerin yaşama katılımına, kadın emeğinden çocuk işçilere, LGBTİ’den mültecilere varasıya sorunumuz çok, vakıf, dernek çok, yapılacak iş çok. Biz 135 ülke içerisinde sosyal sorumluluğa ayırdığımız vakit ile 132. sıradayız.

***

Bir şey yapın, omuzlarınızdaki yük azalacak. Daha çok koşacak ama daha az yorulacaksınız.

Büyük planlara bile gerek yok. Klişe değil gerçektir; evet gülebilmek de dans edebilek de devrimci eylemlerdir. Biat ve dogma, azar ve ceza dayatılıyorsa, verilecek en iyi yanıt mevcut yaşam şeklini korumaya devam etmektir; dogmasız, korkusuz, boyun eğmeden dans edebilmek, gelecek başkasının değil, kendi ellerindeymiş gibi özgürce gülebilmektir.

Bir devrim için pazartesiyi beklemeyin, bugün görüşmediğiniz bir dostunuzu arayın, derdini dinleyin, birkaç öğrenciye ev yemeği ziyafeti verin, çıkın mahallede selpak satan çocuğa bir masal kitabı okuyup hediye edin, yakınlarda bir huzurevi varsa bir saatliğine uğrayıp el öpün, çok yağmur yağarsa kime vereceğinizi henüz bilmediğiniz bir hırka örün, komşuya geçip son okuduğunuz kitabın özetini geçin, hiç gitmemiş ya da gitme ihtimali olmayan birini bulup sinemaya götürün, kalabalık sofralar kurun, bir arada durun, ihtiyacı olana destek olun, elinizdeki gazeteyi bitirince, okunacağı bir yerde unutun.

Enerjiniz yoksa, o zaman evde kalın, yemek yapın, malzemeler Kadın Kadına Mülteci Mutfağından olsun, dışarıda harcayacağınız o parayla da Up Sendrom’a, Alikev’e destek olursunuz. Bir şeydir işte. En azından bir şey.

Yükünüzü alır.

Kalbinize ferahlık, bileğinize güç, emeğinize sağlık dilerim.

Sosyal sorumlu bir pazar olsun!

https://www.facebook.com/kadinkadinamultecimutfagi

http://alikev.org/

https://twitter.com/Up_Sendrom

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...