25 Ekim 2017 00:36

'Diken üstünde bir Türkiye' iktidarın 'tercihi'dir!

'Diken üstünde bir Türkiye' iktidarın 'tercihi'dir!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün gazetemizin manşeti “Vatandaş umudu kesti” idi. Çünkü; “Ekonomi büyüyor”, “Faizler düşecek”, “Enflasyonun belini kırdık”, “Dünyada en hızlı büyüyen ikinci ülkeyiz”, “AB bizi almazsa krizden krize sürüklenir”...propagandasına karşın, “Tüketici güven endeksi sürekli düşüşte”ymiş!

Bundan anlaşılıyor ki; vatandaş, Saray’dan ve Hükümetten yapılan bu “Her sorunu çözen, her engeli aşan Erdoğan-AKP iktidarı” yalanına inanmıyor. Çünkü vatandaş; Hükümet ve AKP propagandasının tarif ettiği Türkiye ile alın teriyle hayatını kazananların yaşadığı Türkiye arasında bir bağlantı kuramıyor; hatta bir yakınlık bile göremiyor.

Vatandaşın bugünkü geliriyle günü nasıl çıkaracağını bilmemesi, dahası yarın ne olacağı konusunda hiçbir fikrinin olmaması ekonomiye güven endeksini (günlük dalgalanmalar dışında) aşağı doğru çekiyor. Ama bu sadece ekonomiyle, vatandaşın geçim koşullarıyla endişe içinde olmasıyla da sınırlı değil. Tersine hayatın hangi alanıyla ilgili sorunlar gündeme gelse, aynı şey; “Yarın ne olacağım” sorusunun devamı olarak; “Türkiye nereye götürülüyor?”  sorusu da büyüyor. Buradaki  “yarın” da, hem takvim günü olarak “yarın” hem de kişinin geleceğini, bundan sonraki yaşamını; hatta çocuklarının, torunlarının yaşayacağı bir “gelecek yaşam” dilimini kapsayan bir “yarın”dır! 

HİÇBİR GÜVENCELİ İŞ VE MESLEK KALMAMIŞTIR!

Yani günümüz Türkiyesi’nin insanı, artık bundan 5-10 yıl öncesine göre bile daha fazla bir “yarın” endişesi içindedir ve bu “endişe” günbegün derinleşmektedir.

-Bundan 14 ay önce OHAL ilan edilinceye kadar en güvenceli iş olan memurluk, artık bir KHK ile kariyer, gelecek güvencesi dahil, her tür güvenceden yoksun bir iş haline getirilmiştir. Böylece sadece güvenceli çalışmaya değil güvenceli çalışma fikrine de ağır bir darbe vurulmuştur.

-İşçiler, bir yandan patronların aşırı kâr hırsı öte yandan taşeron çalışma ve çeşitli esnek çalışma yöntemlerinin kıskacındadır ve düne göre bile daha güvencesiz bir çalışmaya zorlanmaktadır. Bir işe girip oradan emekli olacağını düşünen küçük bir “işçi kitlesi” bile kalmamıştır.

-Gerçekleri söylemek için en güvenceli meslek olarak görülen gazeteciliği seçen gazeteciler, artık gerçeği yazdıkları için suçlanıp cezaevlerine doldurulan olmadı, işsizler ordusuna katılmaya mahkum edilen kişilerdir.

-En güvenceli iş olarak görülen “seçilmişler” de artık, yeni bir seçime kadar olsa bile, hiçbir güvenceye sahip değildir. Legal partide siyaset yapan siyasetçiler de hiçbir yasa, hak-hukuk güvencesine sahip değildir. Milletvekilleri cezaevlerine konulmakta, yasal parti üyeleri, illegal örgüt üyesi ilan edilip tutuklanabilmektedir. HDP’li ve DBP’li belediye başkanları ve parti üyeleri bunun en açık örneğidir. Süreç, AKP’li belediye başkanlarının istifaya zorlanması üstünden ilerlemektedir. Dahası İçişleri Bakanı, “Bütün belediyelere müfettiş gönderiyoruz. Herkes ayağını denk alsın” diyerek, CHP ve MHP’li belediyelerin de “potada” olduğunu ilan etmiştir! 

-Yasalara uygun kurulup faaliyet gösteren ticari firmalara bile el konulup yönetimlerine “kayyım” atanmaktadır. 

-Milyonlarca öğrenci daha ilkokuldan başlayarak, önü arkası kesilmeyen müfredat değişikliklerinin, sınavların, gideceği ya da gidemeyeceği okulların seçilmesinin baskısı altında, gelecek güvencesinden tümüyle yoksun haldedir.

-Cumhurbaşkanı ve hükümeti Türkiye’yi, “Bin yıldır aynı düşmanla savaşan, komşuları ve yedi düvelle harp halinde. ‘beka’ sorunu yaşayan bir ülke” olarak tarif etmekte; vatandaşı “Kefeniniz sırtınızda mı?” diye sorgulayıp; kürsülerden cihatist sloganlar haykırıp onları, şehitliğe ve gaziliğe davet etmektedir.

- ...

TABİİ ‘TEK ADAM’ DIŞINDA!

Kısacası, dışarıdan herkesin gıpta ile baktığı meslekler de dahil, hiçbir güvenceli meslek ve iş kalmamıştır. Tek güvenli iş; her şeyi bilen, her yetkiye sahip, tek savcı, tek yargıç, tek güvenilir kişi olan  “tek adam”lıktır! Dolayısıyla ikinci dereceden güvenli  işler de “tek adam”ın eteğine yapışılarak, onun gözüne girilerek yapılan işlerdir. Ve orada da ilke, işin iyi mi kötü mü yapıldığı değil,  “tek adama biat”tır!

Hani bugün “tüketici güven endeksi” gibi “geleceğe güven endeksi” anketi yapılsa, herhalde “gelecek güvencesine güven”in “tüketici güven endeksinden çok daha hızlı düştüğünü görürdük. 

“Okumuş cahiller”in, cehaletine bakıp da; “Yok canım bu kadar cehalet kendiliğinden olmaz. Mutlaka eğitimle bu hale getirilmiştir!” denir ya; Türkiye’deki “gelecek güvencesizliği”nin, “yarın endişesi”nin bu hale getirilmesini de sadece “kapitalizmin fıtratı”yla açıklayamayız.

Tersine “fıtratı coşturan”,  bir “dış etkene” iktidarların politik tercihlerine de ihtiyaç vardır. Ki, bu ihtiyacı Erdoğan-AKP yönetimi, 15 yıllık devri iktidarındaki giriştiği “karşı reformlar”la karşılamıştır.

Bugün Türkiye’deki büyük sermaye içinde AKP’nin arkasındaki klik, iktidarlarının devamı için, “tek parti tek adam rejimi”ne giden yolu ancak böyle yığınların kazanımlarını yok ederek, onları güvencesizliğe iterek, geniş yığınların nasıl çalışıp nasıl yaşayacağına “tek adam”ın karar vereceği bir yönetim tarzını tek seçenek olarak göstererek “meşrulaştıracağını” ummaktadır. Bu “meşruluğu” da, “beka”, “bin yıllık düşmanlar”, “Her zaman kefeni sırtında gezen”, “şehit’ olmazsa “Gazi olmaya hazır vatandaş” çağrılarıyla pekiştirmeye çalışmaktadırlar. 

DEMOKRASİ VE EMEK MÜCADELESİNİ DAHA İLERLETME GÖREVİ

Dolayısıyla, vatandaş; ne kadar korumasız, ne kadar gelecek endişesi içinde ne kadar etrafının düşmanlarla çevrili olduğuna inanırsa; “tek adam”ın keyfi uygulamalarını, özgürlüklerin ayaklar altına alınmasını, antidemokratik girişimlerini o kadar az önemseyecektir.

Bu yüzden de bugün vatandaşın; “Etrafı düşmanlarla çevrili”, vatandaşın sürekli “Bugün nasıl yaşayacağım, yarınım ne olacak?” endişesi içinde yaşaması, Erdoğan-AKP iktidarının ve arkasındaki güçlerin ülkeyi yönetmek ve diğer iktidar seçeneklerini etkisizleştirmek için tercih ettikleri bir yönetim tarzıdır. Bu yüzden de; ülkemizin demokrasi ve emek güçleri ile bu gidişattan hoşnutsuz her çevre ve her vatandaş;

-Vatandaşların diken üstüde çalışıp yaşamasını olağan bir statü olarak dayatan “diken üstünde bir Türkiye”yi sürdürme amaçlı politikaları teşhir etmek,

-Demokrasi ve emek mücadelesinin kazanımlarını savunup geliştirmek,

-Demokrasi ve emek güçlerinin iktidar seçeneği de dahil olmak üzere aralarında da ortak bir mücadele için iş birliğini ilerletmenin aciliyetini dikkate alan bir demokrasi mücadelesi için çaba harcamakla yükümlüdür.

Elbette bu yükümlülüğü mücadele içinde olmak olarak da anlayarak! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...