18 Ekim 2017 00:15

Kerkük: Paylaşım mücadelesinin düğüm noktası

Kerkük: Paylaşım mücadelesinin düğüm noktası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Irak yönetimi, Kürdistan Bölgesel Yönetiminin ‘bağımsızlık referandumu’na Kerkük’e müdahale ederek yanıt verdi. Dolayısıyla denilebilir ki, referandum nasıl Barzani yönetiminin IŞİD sonrası Irak’ın geleceği konusunda elini güçlendirip kendi yolunu çizmek için yaptığı bir hamle ise, Kerkük’ün askeri olarak ele geçirilmesi de Irak yönetiminin bu duruma seyirci kalmayacağının ilanı oldu. Üstelik ABD ve Rusya başta olmak üzere bölgede paylaşım mücadelesi içindeki güçlerin de bu müdahaleye sessiz kalmaları, bu güçlerin referandumu “zamansız” bulan tutumlarının bir devamı olarak değerlendirmek gerekiyor. Sonuç olarak Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinin kenti ve belli başlı petrol kuyularını ele geçirmesiyle Kerkük’te 2014 öncesine dönülmüş oldu. Hatırlanırsa 2005’te kabul edilen Irak Anayasası’na göre aidiyeti konusunda anlaşmazlık bulunan kentlerden biri olan Kerkük, 2014’teki IŞİD saldırısından sonra peşmerge güçleri tarafından savunulmuş ve fiilen Kürdistan yönetiminin bir parçası haline gelmişti.

Bugünkü durumu ve olası sonuçlarını tartışmadan önce Kerkük neden bu kadar önemli sorusunun yanıtını vermek gerekiyor. Bilindiği gibi Irak dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri -dünyada 5. sırada- ve dolayısıyla petrol, Irak’ın en büyük gelir kaynağı. İşte Irak petrollerinin yaklaşık yüzde 40’ı Kerkük’te bulunuyor. Dolayısıyla böylesine stratejik bir konuma sahip bir enerji üretim merkezi olması, Kerkük’ü Irak’taki paylaşım mücadelesinin düğüm noktası haline getiriyor.

Bilindiği gibi sadece Kürtler değil, Araplar ve Türkmenler de -ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta Kerkük’ün bir Türkmen kenti olduğunu söylüyor, milliyetçi çevreler Kerkük’ü 82 plakalı vilayet sayıyor- Kerkük’ün kendilerine ait olduğunu söylüyor. 

Peki, gerçekte durum ne?

Irak’ı 2003’te işgal eden Koalisyon güçlerine göre Kerkük’ün yüzde 40’ı Kürtlerden, yüzde 30’u Araplardan, yüzde 20’si Türkmenlerden ve yüzde 10’u da Hristiyan Asuri-Keldani’lerden oluşuyordu (*). Ancak burada Saddam’ın devrilmesinden sonra Araplaştırma politikası nedeniyle kenti terk eden yüz binlerce Kürt’ün kente geri döndüğünü de not etmek gerekiyor. Barzani yönetimi, Arap ve Türkmenlerin boykot ettiği Kerkük’te bağımsızlık referandumuna katılımın yüzde 78 olduğunu açıklamıştı.

Kerkük’ün çatışmadan Irak güçlerine teslim edilmesi, aralarında uzunca bir süredir anlaşmazlıklar bulunan Kürt siyasi hareketlerini de karşı karşıya getirdi. Goran Hareketi, Kerkük’ün teslim edilmesinin arkasında gizli bir anlaşma olduğu iddiasını gündeme getirerek geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliğini (KYB) ve ortaya çıkan durumun sorumlusu olarak da bağımsızlık referandumu yaparak Kürtlerin kazanımlarını tehlikeye atan Barzani yönetimini eleştiriyor. Barzani’nin KDP’si ise, Kerkük’ün teslim edilmesinin sorumluluğunu KYB’ye atıyor. Çünkü Kürdistan Bölgesi’ndeki peşmerge güçleri KDP’ye (Barzani) ve KYB’ye (Talabani) bağlı peşmerge güçleri olarak ikiye ayrılıyor ve Kerkük’te KYB’ye bağlı peşmerge güçleri bulunuyordu.

Kerkük’ten çekilme konusunda gizli anlaşma yapıldığı iddiası, Talabani’nin KYB’sinin İran ile tarihsel bir arka planı olan yakın ilişkisi-iş birliğine dayanıyor. Dolayısıyla bu iddianın temelsiz olduğunu söylenemez. Hatta daha mart ayında KYB (YNK) Genel Sekreter Yardımcısı Kosret Resul ile Irak Başbakanı İbadi arasında Kerkük petrolünün ihracı konusunda bir anlaşma yapıldığı haberleri yapılmıştı. Yani Kerkük konusunda burada etkin olan KYB’nin Barzani’yi devre dışı bırakması şaşırtıcı olmaz. 

Irak ordusu ve Haşdi Şa’bi’nin Kerkük’ü ele geçirmesinin olası sonuçları üzerine şimdiden şunları söyleyebiliriz.

Birinci olarak, Kerkük operasyonu, Irak Kürtleri arasındaki anlaşmazlıkları-tartışmaları derinleştiren ve bağımsızlık referandumunu yapan Barzani’nin elini zayıflatan bir hamle oldu.

İkinci olarak, Talabani’nin KYB’sinin İran ve dolayısıyla Irak yönetimi ile anlaşma yapıp yapmadığını, varsa bu anlaşmanın ayrıntılarını önümüzdeki günlerde öğreneceğiz. Ancak şimdiden kesin olan bir şey varsa, o da bu operasyonun Irak’ta İran’ın etkisini daha da arttırdığıdır.
Üçüncüsü, ABD ve Rusya’nın Kerkük operasyonunu sessizlikle karşılamaları, Kerkük’ün 2014 öncesi konumuna dönmesini onaylamaları olarak değerlendirilebilir. Bu onay, bu güçlerin Irak gibi Kerkük’ün de kesin paylaşımı için zamanın daha erken olduğunu düşündükleri anlamına geliyor.

Son olarak, Kerkük’ün Kürtlerin denetimine geçmesi nasıl Türkiye’yi rahatsız etmişse, İran etkisindeki güçlerin denetimine geçmesi de herhalde memnun etmemiştir. Çünkü her iki durum da Türkiye’nin bölgedeki iddiasının ve konumunun etkisizleşmesini engellemiyor. 

* https://bianet.org/bianet/toplum/27222-turkmen-sehri-mi-kurt-sehri-mi

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...