15 Ekim 2017 00:52

Yırt Kazım: Kazım Kartal

Yırt Kazım: Kazım Kartal

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Her dönem Yeşilçam’da gruplaşmalar olmuştur. Şimdi de var böyle bir şey. Arabesk filmler döneminde de, seks furyası döneminde de vardı bu, şimdi de var. Herkes kendi çevresini, arkadaş grubunu tutuyor. Şimdi sinema zor durumda, az film çekiliyor. Örneğin şimdi de entelektüel bir grup oluştu. O grubun içine ben giremem, birçok karakter oyuncusu giremez. Hor görürler, onları aktör saymazlar. Yeşilçam’ın yeşerebilmesi için entelektüel grubun var olması gerekiyor. Ben onlara saygı duyuyorum. Yeşilçam’ın çamı kurumuştu, yeni bir kuşağın gelmesi gerekiyordu. İlişkiler eskisi gibi olmayacak, yıllardır da kültürsüz, bilgisiz insanlar hüküm sürdü. Yıllarca onlarla uğraştık. Şimdi çok başarılı filmler çekiliyor.”

1936 yılında Niğde’de doğan Kazım Kartal, ilkokulu bitirdikten sonra Konya Ereğli’ye okumak için gider. Okulda başarısız olup atılınca babasıyla da arası bozulur. Manifaturacı olan babası evden kovar. Ankara’ya gider ve çeşitli işlerde çalışır. Simit satar, lokantalarda bulaşıkçılık yapar. Bir süre Amerikalıların yanında şoförlük, garsonluk, santral memurluğu gibi işlerde çalışır. Fakat hep artist olma isteği vardır içinde. İstanbul’a gelir, Yeşilçam sokaklarında dolaşmaya başlar. Nasıl artist olabileceğini araştırıyordur, film şirketlerini dolaşır. 25-26 yaşlarındadır o sıralar. Sonunda Fer Film ile tanışır. Evrim Fer ve annesi Fahriye Tamkan’ın şirketi Fer Film Hancının Kızı’nı çekecektir. 

“Filmi çekmek için Kıbrıs’a gideceklerdi. Prodüktör beni beğendi. İlk filmim böyle başladı. Eşref Kolçak, Reha Yurdakul, Kadir Savun, Evrim Fer var. Onlara hayran hayran bakardım. Sinemayı da hiç bilmiyorum. Yönetmen Nuri Ergün de bana sürekli ‘Gel şöyle yap’ diye bağırıyordu. Sonra da iyi arkadaş olduk. Aradan bir iki ay geçmişti Nuri ağabeyle Galatasaray’da karşılaştık. ‘Gel bakalım, neredesin sen’ diye bağırıyordu. ‘Bu deli adam beni yine buldu’ diye düşündüm bağırdığı için. ‘Ulan ne güzel oynamışsın sen’ dedi. Beni Kemal Film’e götürdü. Hancının Kızı’da jönün yardımcısını, arkadaşını oynamıştım. Orada kavgacılık gibi rollerle devam ettim. Kötü adama adım atışım Kemal Film’le başladı. Bu işi başarırsanız Yeşilçam sizi kabul ediyor. Ben çıraklıktan başladım, aktörlüğü bana Yeşilçam öğretti.”

“Kötü”yü oynayanların karşılaştığı tepkilerden, eleştirilerden Kazım Kartal da nasibini alır. “Şirvan diye bir filmde oynamıştım. Hülya Darcan kız kardeşimi oynuyor. Ben onu zengin bir adamla evlendirmek istiyorum, o bakkalın çırağına aşık. Kaçıp kaçıp onunla buluşuyor. Buluşmadan dönerken yakalıyorum, bağırıp iki tokat atıyorum. Merdivenlerden yuvarlanıyor. Kucağıma alıyorum, ‘Ağabey niye vurdun, Allah bana zaten vurmuştu’ diyor. Ben ağlıyorum. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, Çatalca’ya film çekmeye gittik. Caddede yürüyorum, karşıdan bir kadın geliyor. Bana bakarak ‘Allah belanı versin’ diye bağırdı. Birine mi benzetti acaba diye düşünüyorum, arkama falan baktım. ‘Sana söylüyorum sana, Allah belanı versin senin. Niye öldürdün Şirvan’ı’ diye bağırmaya devam ediyordu.”

“Erotik filmler başladı. Biz o zaman böyle filmlerde oynamayız diye direttik, oynamadık bir müddet. Bir iki sene geçti bizi arayan soran yok. İstanbul’da yaşamak da kolay değil. Bir arkadaşıma rastladım, Mine Mutlu’yla bir film çekeceğini, beni de oynatmak istediğini söyledi. Ben de ‘oynarım’ dedim. ‘Ama soyunacaksın, sevişeceksin’ dedi. ‘Sen benim arkadaşımsın, ne demek soyunacaksın’ diye tepki gösterdim. Paraya da ihtiyacım vardı ama kabul etmedim. Eve geldim. Bakkala gideceğim, para ödeyemediğim, yazdırdığım için bakkalın da suratı iki karış. Neyse gittim rakı ve sigara aldım. Başka müşteriler de var, tam çıkarken ‘sanki Tekel bize veresiye veriyor, bir de artist olacak’ dedi. Dünya başıma yıkılmıştı. Dönüp şişeyi geri vermek ya da suratına çarpmak var, ama şişeyi başka bir bakkaldan alma olanağım yok. Derken eve geldim açtım rakıyı ve içtim. Sonra telefon açıp arkadaşıma ‘Kabul ediyorum’ dedim. 

Böylece Tatlı Tatlı filmiyle başladım erotik filmlerde oynamaya. Bu filmlerden çok büyük paralar kazandılar, bizler para kazanamadık. Ben o filmden 7 bin 500 lira almıştım, film bitti para da bitti. Bu arada oynadığım duyulunca seri halde film teklifleri aldım ve oynadım. Orada akıllı davranamadım. O filmleri kendime çekseydim bugün zengin de olurdum. Hatta bugün prodüktörüm diye dolaşan, zengin de olan, o zamanlar sette çalışan arkadaşlar geldiler benden rica ettiler, ‘Ağabey bir film de bana çek’ diye. Onlara da çektim. Aradan zaman geçti, seks furyası da bitti. Onlar büyük prodüktörler, paralı adamlar oldular, selam vermemeye başladılar. Bizim starlar geldiler o adamlara film çektiler. Kazım Kartal’ın oynadığı filmlerden para kazandılar, sonra starlara daha fazla paralar ödeyerek filmler yapıp yine para kazandılar. O filmlerde oynamayanlar bize küstüler, küçümsediler. Star olmak önemli değil, önce insan olmak gerekir. Meslektaşın, arkadaşın, aynı filmlerde oynuyorsun, onlardan daha fazla filmin yükünü çekiyorsun, bana yukarıdan, lütfen selam verecek. Ben bu filmlerde oynadım, onlar bana küsmüş, küsmemiş umurumda değil.”

Yılmaz Güney’le Kasımpaşalılar filmini çekiyorlardır. Yönetmen Yılmaz Atadeniz. Set Levent’tedir. “Perili Köşk diye bir yer var, orda çalışıyoruz. Çok çalıştık, yemek gelmedi, gecikti. O sıralar ‘Devletin yapamadığını, halk yapar’ diye kampanyalar var. Halk para topluyor, binalar, okullar yapıyor. Ben de Yılmaz Güney’e ‘Prodüksiyonun yapamadığını star yapar, açlıktan ölüyoruz’ dedim. Onun çok güzel bakışları vardır, boynunu eğer. Baktı, baktı ‘kalk lan’ dedi. Ama parası yok, ben biliyorum. Çünkü onunla 2.5 lirayı bölüştüğümüz günler. 500 metre falan yürüdük, 20-25 kişiyiz. Yarım ekmek arasına salam, peynir yaptırdık herkese. ‘Bir de ayran’ dedi. Herkes aç, bakkalda yemeye başladık. Bakkal söylendi, ‘Çıkın be kardeşim’ dedi. Yılmaz yine tatlı tatlı baktı adama ‘çıkalım’ dedi. Tam asfaltın ortasına oturdu, bağdaş kurdu. Biz de oturduk, trafik durdu. Bitirinceye kadar kalkmadık. İnsanlar ‘filmci bunlar’ falan diye konuşuyorlar. Tam kalkıp giderken yemekler geldi. Yılmaz Güney ‘Götür bu yemekleri yazıhaneye de..’ diye bir küfür savurdu.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...