‘Vize krizi’ cephesinde yeni bir şey yok
Fotoğraf: Envato
ABD ile Türkiye arasında “vize restleşmesi” karşılıklı polemiklerle sürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan,ilk açıklamalarında,Türkiye’ye uygulanmasına karar verilen “vize yasağı”nı, “Trump’a konduramadığı” için olacak, ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin bu kararı kendi başına aldığını var sayarak Büyükelçi John Bass’ı hedefe koymuştu. “Benim büyükelçim böyle bir şey yapsa bir dakika tutmam” diyen Cumhurbaşkanı, “Eğer ABD yönetimi bu kararı aldıysa, konuşacak bir şey yok” demişti!
Nitekim kısa süre sonra, Washington’dan, Ankara Büyükelçisi John Bass’a övgüler eşliğinde, Türkiye’ye ”Vize yasağının Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın kararı olduğu” açıklandı.
Böylece sorun John Bass’la Türkiye arasında değil, ABD ile Türkiye arasında bir sorun olduğu anlaşılmış oldu!
(*)
Şimdi basında ve siyaset alanında, “bundan sonra ne olacağı”, “bu vize yasağının ne kadar süreceği” tartışılıyor.
Şu bir gerçek ki, spordan ticarete, eğitimden turizme, sağlıktan kültürel ilişkilere yani yaşamın bütün başlıca alanlarındaki vize yasağının uzun süre sürdürülebilirliği yoktur.Son günlerin popüler deyimiyle, “arka kapı diplomasisi”nde yapılacak pazarlıklarla ya da Trump-Erdoğan arasında yapılacak bir görüşmeden sonra (bu hem Trump hem de Erdoğan’ın hoşuna gidebilir) “sorunun çözülmesi”, en azından,yasağın kapsamını etkisizleştirecek biçimde sınırlanması kaçınılmazdır.
Ancak bundan, Türkiye ile Washington arasındaki sorunların biteceği, ya da benzer sürpriz hamlelerle ABD’nin Türkiye’ye “terbiye etme” girişimlerinin olmayacağı anlamı çıkmaz.
Kuşkusuz ki, Türkiye-ABD arasında giderek artan gerilimin nedeni “vize yasağı” değildir. Tersine “vize yasağı”, bir sonuçtur!
Asıl sorun ise, Türkiye’nin ABD’nin bölgede hegemonyasını genişletme ve pekiştirme stratejisine ayak uydurmamasıdır. Dahası Türkiye’nin son yıllarda dış politikasında (bölge politikasında demek daha doğru) “yeni Osmanlıcı” hayallerle de beslenen “yayılmacı” iddiaları öne çıkarmasına paralel olarak, Rusya’nın bölge stratejisine bağlanma girişimleridir. Bu girişimlerin sadece “girişim” olarak kalmaması, son olarak da;
* Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alma girişiminde hayli mesafe alınması,
* Suriye’de ABD’nin Kürt güçleriyle yakınlaşmasına bir yanıt da olmak üzere Türkiye’nin Rusya ile ortak askeri operasyonlara varan bir işbirliğine girişmesi, Türkiye’nin Rusya’nın bölge stratejine yakınlaşmasının ete kemiğe bürünmeye başlaması, “ABD’yi vize yasağı önlemine kadar getirmiştir” dersek yanlış bir şey söylememiş oluruz.
Ama burada yeni olan:
1-) ABD’nin “vize yasağı” ile Erdoğan-AKP yönetiminin izlediği politikalardan dolayı TC vatandaşlarını cezalandırırken, oluşacak tepkiyi de Erdoğan-AKP yönetimine yönlendirmeyi amaçlaması.
2-) “Vize yasağı”nın gerekçesinin arka planı olarak ABD, Türkiye halklarının yarıdan fazlasının karşı olduğu OHAL uygulamalarını, adaletsizliği, keyfi tutuklamaları, basın özgürlüğü ihlallerini gerekçe göstermiştir. Böylece ABD, “vize yasağı”na değilse de yasağın gerekçeleri etrafında “içeriden” de destek almak istemiş görünmektedir.
Elbette böylece ABD, Trump yönetimiyle tarafsız bir çizgiye çekildiği, AB ülkeleriyle Erdoğan-AKP arasındaki “batı demokrasi normları” etrafında süren tartışmalara da katılmış olmaktadır. Nitekim önceki akşam, Büyükelçi Bass’ın “veda kokteyli”nde batılı büyükelçilerin ABD’ye destek veren bir tutum takındığı belirtilmektedir.
Elbette ki, Almanya başta olmak üzere bir çok batı ülkesinin büyükelçilerinin, vatandaşlarının ya da konsolosluklarda çalışan personellerinin Türkiye’de tutuklanabileceği ihtimali göz önüne alındığında, ABD’nin “vize yasağı”na varan girişiminin arkasında olmaları şaşırtıcı değildir.
Ama bu “destek”, ABD’nin arkasından giderek, basında söz edildiği gibi, bazı batılı ülkelerin de “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize yasağı koyması”na kadar gidebilir mi denilirse; bu pek beklenir bir şey değildir.
(*) ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, dün diplomasi muhabirleri ile yaptığı basın toplantısında, “Vize yasağı kararı”nın ABD yönetiminin kararı olduğunu yeniden açıkladı. Bass’ın, ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda saklandığı iddia edilen M.M.C. adlı kişi ile ilgili olarak, “ABD misyonlarında saklanan bir kişi yoktur”, demesi, dışında sıcak gündeme ilişkin yeni bir şey söylemediği, gazetecilerin sorularını Bass’ın diplomatik ifadelerle geçiştirdiği belirtiliyor.
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15