10 Ekim 2017 00:58

‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ derken, bir gün ansızın ‘vize yasağı’ geldi!

‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ derken, bir gün ansızın ‘vize yasağı’ geldi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önce ABD’den, Donald Trump’ın imzaladığı bir kararnameyle, “Türkiye’deki tüm ABD diplomatik misyonlarındaki göçmen olmayan vize hizmetleri askıya alınmıştır” açıklaması geldi. Türkiye’de, ABD’den gelen açıklamadan 3 saat sonra, birebir aynı cümlelerden oluşan bir açıklamayla ABD vatandaşlarına vize verilmesi işlemlerini durdurdu.

Bu gelişmeler doları 3.80’e avroyu 4.45 TL’ye kadar yükseltti!

ABD’nin bu kararı almasında, ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi Türk vatandaşı Metin Topuz’un 4 Ekim günü ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’, ‘casusluk’ ve ‘Türkiye hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlaması ile tutuklanması etkili oldu. 

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, bu tutuklamayı ve basındaki “yargılanmasını”, Topuz hakkında “casusluk” vb. suçlamaları üstünden bir propaganda başlatılmasını “Çalışanlarımıza yönelik temelsiz ve kaynağı belirsiz iddialar, bizim uzun dönemli ortaklığımızı baltalamakta ve bu ortaklığın değerini azaltmaktadır” diyerek protesto etmişti.

BARDAĞI TAŞIRAN DAMLA!
ABD ile Türkiye arasında, karşılıklı “vize resti”ne dönüşen kriz Metin Topuz’un tutuklanması gibi görünse de gerçekte; Türkiye ile ABD arasında son yıllarda çok önemli gelişmelere yol açtığı çok boyutlu bir gerilim olduğu gelişmeleri az çok izleyen herkesin gördüğü bir gerçektir.

“Vize restleşmesi”ne gelen sürecin böyle bir aşamaya gelmesinde;

* Fethullah Gülen’in iade edilmemesinden 15 Temmuz darbe girişiminde ABD parmağı olduğu iddiaları,

* Reza Zarrap’ın tutuklanıp yargılanması ve yargılamanın açıkça bir “Türkiye yargılaması” seyrine girmesi, 

* Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumaları hakkında New York’ta tutuklama kararı çıkartılıp dava açılması,

* ABD’nin PYD-YPG güçlerini silahlandırması,

* Türkiye’nin bazı ABD vatandaşlarını tutuklaması,

* Rusya’dan S-400 füze alımından ABD’nin duyduğu hoşnutsuzluk... gibi biriken sorunların bulunduğunu, Topuz’un tutuklanmasının da “Bardağı taşıran bir damla” rolü oynadığını söylemek gelişmelerin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. 

Dahası, yaz başından beri ABD Kongresinde, “Türkiye’den gelecek olanlara vize verilmemesi”, konusunda girişimlerin olduğu, Türkiye’nin bu gelişmeler için ABD’ye; “Ver papazı al papazı” diyerek, “at pazarlığı” teklif etmesinin ABD tarafından bir aşağılama olarak görülmesi, gibi gelişmelerin de bu kararda etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

ABD’NİN EMPERYALİST ÜLKE OLMASI OLANLARI AÇIKLAR MI?
ABD tarafından “vize yasağı”nın açıklanmasından bir kaç saat önce, “AKP’nin Afyon kampı”nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Gülen’in iadesinin önünde engel kalmadı” diye konuştuğu da dikkate alındığında, “vize yasağı”nın Türkiye Hükümeti için “Beklenmeyen bir karar” olduğu anlaşılmaktadır. Hele de Trump’la Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yakın dost oldukları” propagandasından sonra “Trump bizi aldattı” bile denebilir.

ABD dünyanın her köşesine diplomatik, siyasi, olmadı silahla müdahale eden bir emperyalist ülke olarak, ülkelere karşı ticari, diplomatik, askeri vb. önlemler alabilmektedir. Bunlar emperyalizmin “fıtratı”nda vardır. 

Ancak burada Türkiye Cumhuriyeti’nin hem “vize yasağı”ndan zarar gören vatandaşlarının hem de Türkiye’nin milletler camiasında onurlu bir ülke olmasını isteyen her vatandaşının sorması gereken sorular ve bu sorulara verilmesini bekledikleri yanıtlar vardır.

“Vize yasağı” karşısında; elbette çeşitli tepkiler verilebilir. Nitekim kimileri, “Biz de onlara vize yasağı koyduk. Demek ki sorun yok” diye ABD’ye yanıt verilmiş olduğunu söylüyorlar. Kimisi ise, “İncirlik’i kapatalım da ABD görsün!”diyor; kimisi ise yarın çıkıp “Madem bize ‘vize yasağı’ koydular, Ayasofya’yı cami yapalım” diyecektir!

OLANLARIN AÇIKLAMASI ÖNEMLİ SORUNUN YANITINDA SAKLI
Ancak “vize yasağı”na gelen ABD girişimlerini mümkün kılan gelişmeleri anlamakta çok önemli bir soru var.

Bu soru kısaca; tarihiyle, ekonomik ve askeri gücüyle, stratejik konumuyla bölgenin en önemli potansiyele sahip, NATO üyesi Türkiye nasıl böyle kolayca, ABD’nin “vize yasağı” uyguladığı ülkeler arasına itilmiştir?” sorusudur. Ki, bugün ABD halihazırda; İran, Libya, Suriye, Yemen’e “vize yasağı” uygularken, Belarus ve Kamboçya’ya da “kısmi bir vize yasağı” uygulamaktadır.

Yani ABD Türkiye’ye “vize yasağı” koyarak, Türkiye’yi İran, Libya, Suriye, Yemen gibi iç savaş yaşayan ya da İran gibi ABD’yle 40 yıldır “savaş halinde” olduğu ülkelerle aynı kategoriye itmiştir. Ki, bu kararı ve bu karara gelen süreçteki Türkiye’yi itip kakma hamlelerini, “ABD’nin emperyalistliği”ne, “Türkiye düşmanları”na, “FETÖ’cülerin haince girişimlerine, “lobi faaliyetleri”ne dayandırarak açıklamak, elbette sadece asıl gerçeklerin üstünü örtmek olur.

EĞER TÜRKİYE BU HALE GETİRİLMESEYDİ?..
Yukarıdaki “önemli soru”ya “yanıtı içinde” olan başka sorularla yanıt vermeye çalışalım.

Eğer Türkiye, Erdoğan-AKP yönetimi tarafından; 

* Yargı bağımsızlığının olmadığı, tamamen siyasileşmiş bir yargının olduğu,  

* Medya özgürlüğünü ayaklar altına alıp, dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu,

* Milletvekillerinin tutuklandığı, seçilmiş belediye başkanının “terör örgütü üyeliği” gibi afaki suçlamasıyla görevinden alınıp yerlerine kayyım atandığı, “eşit hak” talebinde bulundu diye binlerce Kürt siyasetçinin terörist diye cezaevlerine doldurulduğu, 

* İnsan hakkı savunucularının “casus”, “terör örgütü destekçisi” diye tutuklandığı,

* Komşularına rejim dayatmayı bir dış politika tutumu haline getiren, cihatist grupların korunup kollandığı, 

* Ülke içinde “tek parti tek adam rejimi” kurmak için her tür muhalefeti ezmeyi, OHAL’i “normal yönetim” olarak kullanmayı amaç edinmiş,

* Dünyanın demokratik kamuoyunda büyük itibar kaybına uğramış, batı demokrasisinin normlarıyla savaşa tutuşmuş bir ülke haline getirilmeseydi, ABD yönetimi, “Bir gün ansızın”, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize vermeyi durdurduk” diye karar alabilir miydi?

BU DIŞ POLİTİKA İLE ANCAK BU OLUR!
Herhalde alamazdı, alırsa da tüm dünyada büyük bir tepki görürdü.

Önceki gün, “AKP’nin Afyon kampı”nın kapanış toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, dış politikasını; “Bize dostluk gösterenlere yüreğimiz de kucağımız da sonuna kadar açıktır; husumet besleyenlere sözümüz ise, ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’dir!” diyerek tarif etti.

Böyle bir dış politika ile bir tek ülke ile bile az çok istikrarlı bir dostluk kurulamayacağı apaçıktır.

Ki, Cumhurbaşkanının Afyon’da formüle ettiği dış politika; bugün Türkiye’nin sayısız ülkeyle “normal bir diplomasi” içinde olmamasının, “yalnızlaşması”nın, dünyanın “Türkiye’ye düşmanlığının” değil ama bu dış politika anlayışı olduğunun da itirafıdır.

Ötesi laftır, lafügüzaftır! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...