08 Ekim 2017 01:00

'Dostu çok, düşmanı yok' memleket meselesi

'Dostu çok, düşmanı yok' memleket meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Senin de bildiğin üzere şu anda ülkemizin siyaset sahnesinde at koşturan partilerin kimileri “tabela” partisi niteliğinde havanda su döverken, buna mukabil kimi partiler de, tek başlarına veya koalisyonlar yoluyla memleketimizin irili ufaklı bilumum meselelerine çare arayıp bunu da yeterince beceremeyince, zamanın çarkları arasında ezilip akabinde de ister istemez “partiler mezarlığı”nın yolunu tutup, dolayısıyla rahmeti rahmana kavuştular...

Yine bilindiği üzere cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ülke sathında yıllar yılı  sadece “tek parti”li iktidar “borazan”ının tiz sesiyle, “altı ok”lu tarikiyle yolumuza devam ederken, neden sonra hep aynı “nakarat”, hep aynı “makam”ın kulaklarımızın dibinde aynı minvalde tekdüze çalınıp çığrılmasının,  daha da doğrusu direkt veya dolaylı yollarla dayatılmasının belki de verdiği bıkkınlık sonucunda, hani deyim yerindeyse bir bakıma “ya herro ya merro” yaklaşıımıyla bin dokuz yüz kırk altı yılında yola çıkan kimi siyaset erbabının “Yeter söz milletindir” sloganıyla başlattıkları “yeni” bir siyaset kervanına doğru kapı arala-dık..

Önceleri, yani tek parti döneminin hegemonyası altında yapılan seçimlerde, seneler senesi “açık oy, gizli tasnif” yöntemi kullanılırkan, daha sonraları “Yeter gari söz milletindir” babalanmasıyla, bu kez de öncekinin tam aksine “gizli oy, açık sayım” kuralının devreye girmesiyle, bir anlamda yurdumuzun afakında esen bu demokrasi “oyun”una hafiften hafife bulaşıp, bu bapta yavaş yavaş da olsa ısınmaya çalıştık...

Oysa... tarihin tozlu raflarına dönüp baktığımızda; bir vakitler, yani anlı şanlı Devlet-i Aliyye zamanında hemen her fırsatta meydanlarda bir ağızdan “Padişahım çok yaşaaa” diye avaz avaz bağıran “tebaa” veya namıdiğeriyle “kul”larken, daha sonraları köprülerin altından akıp giden sularla birlikte zaman değişip, devran dönünce, “padişah”lık döneminin son kullanma tarihininin dolduğunu, nitekim bu bapta babadan oğula bir nevi miras misali vergisiz, kdv’siz, senetsiz sepetsiz ciro edilen “saltanat kayığı”nın kızağa çekilip, akabinde de son padişah Vahdettin’in gavuristan diyarlarına sürgün edilmesinin ardından yedi düvelle kıran kırana savaşıp böylece kurduğumuz cumhuriyetle; “kul”luktan “vatandaş”lığa “terfi” ettik elhamdülillah!

İmdii... yüce Rabbimize hamdolsun ki, şu kadar bin kilometrekare “vatan” toprağımızın yanı sıra, keza bilmem kaç yüz bin metrekare tertemiz, masmavi denizlerle çevrilmiş bu canım ülkemizde; hepimiz bu ülkenin aklı, vicdanı hür, cebi çepkeni, kadifeden kesesi yeşil “papel”lerle lebaleb dolu,  bireyler olarak öylesine mutluyuz ki!

Bittabii ki, aynı zamanda da Anayasamızın amir hükümlerine göre gerek inancımızı, gerekse düşüncelerimizi özgürce ifade etmekten yana zerre kadar endişemiz zaten yokken, diğer taraftan da cebimizde taşıdığımız T. C. pasaportu sayesinde Çin’den Maçin’e, Evropa’dan Amerika’ya, Afrika’dan Avusturalya sahillerine kadar uzanan bu diyarlarda “vize”, “mize” gibi teferruatlara bulaşmadan el bebek gül bebek karşılanıp, hatta arada bir de kırmızı halılar üstünde salınıp seyahat edebiliyorsak, o zaman bütün bunları bizler için temin etmeye soyunan, ellerini her taşın altına koymayı asla esirgemeyen gelmiş geçmiş tüm “devletlular”a, hele hele özellikle de tam da şu günlerde ülkemizin yetkili koltuklarında oturan muhterem zevatın cemi cümlesininin gayretiyle  uluslarası camia içinde her konuda saygın, “Dostu çok, düşmanı yok” bir ülkenin vatandaşı olmanın mutluluğunu bizlere yaşattıkları için, ben özüm  kendi payıma hepsine yansız, yalansız teşekkürlerimi en kalbi duygularımla sunarım Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...