06 Ekim 2017 01:07

Gerçekler 'haritayı' da 'tam mutabakat'ı da zorluyor!

Gerçekler 'haritayı' da 'tam mutabakat'ı da zorluyor!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önceki gün, İran’a resmi bir ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yanındaki heyet, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve “Dini Lider” Ayetullah Ali Hamaney ile görüştü. 

Ziyarette, İran’dan yapılan doğal gaz alımının artırılması, iki ülke arasındaki ticaretin “milli paralarla” yapılması, Türkiye bankalarının İran’da, İran bankalarının da Türkiye’de şube açmalarına izin verilmesi, turizm, eğitim ve kültür alanındaki ilişkilerin arttırılması ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarılması için çalışılması gibi anlaşmalar (dört anlaşma) yapıldığı belirtiliyor.

“Bağımsızlık referandumu” konusunda ise İran ve Türkiye’nin “Referandumun geçersiz sayılması” gerektiği, IKBY’nin bağımsızlık talebinin sadece İsrail tarafından desteklendiği ve kurulacak Kürdistan’ın “yeni bir İsrail olacağı” gibi konularda “tam mutabakat” içinde olduğu belirtildi.

‘TAM MUTABAKAT’ NE KADAR TAM?

Türkiye-İran heyetleri arasındaki görüşmelerde resmi açıklamalarda gerek ekonomik konularda gerekse IKBY’de yapılan referandum başta olmak üzere bölge sorunlarında tam mutabakattan söz edilse de; Ortadoğu’nun içinden geçtiği süreç ve Türkiye-İran ilişkilerinin uzun geçmişi dikkate alındığında aslında “tam mutabakat”ın “tam olmadığı”, dahası herkesin kendi hesabının da olduğu “Geçici ve kısmi bir mutabakat” olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Evet,  bölgedeki en eski, en güçlü, en tarihsel rol sahibi iki devlet olan İran ve Türkiye arasında mezhep çatışmasından “bölgesel liderliğe” kadar özellikle içinden geçtiğimiz dönemde çok önem kazanmış konularda “tam rekabet”in sürdüğü daha gerçeğe yakın bir saptama olacaktır. 

Bırakalım son beş yılda Suriye politikasında cepheden karşı karşıya gelmeyi, bölgedeki mezhep çatışmalarında da karşı karşıya gelen İran ve Türkiye, Suriye’de Rusya’nın aracılığı ile kimi konularda yakınlaşmışlardır ama önceki gün “tam mutabakat” olarak gösterilen noktaya gelinmesinin nedeni IKBY’de “bağımsızlık referandumu” yapılmış olmasıdır. 

Nitekim Türkiye, sadece İran’la değil, daha bir yıl önce Erdoğan’la Irak Başbakanı İbadi’nin “Sen kim oluyorsun, Haddini bil. Sen benim dengim değilsin” noktasına gelinen Irak’la da “tam mutabakat” halindedir. Öyle ki “Ortak tatbikat yapma” noktasına gelmişlerdir. Daha birkaç ay önce bile “katil, hain, alçak” denilmeden adı anılmayan Esad ve yönetimiyle ilişkiler de “mutabakat”a doğru çekilmektedir. Şimdilik Suriye “tam mutabık” üçlüye İran üstünden katılmaktadır. Ama önümüzdeki günlerde Suriye’nin de İran-Irak-Türkiye üçlüsüne açıkça ve resmen katılması sürpriz olmayacaktır.

BU DÖRT ÜLKE IKBY’Yi BOĞABİLİR Mİ?

Nitekim Erdoğan, Hamaney’le görüşmeden sonra konuşurken; “Kuzeyde Türkiye, doğusunda İran, Güneyinde merkezi yönetim, batısında Suriye... Neyin referandumunu yapıyor. Kendisini İsrail’den başka tanıyan bir dünya ülkesi yok. Ve MOSSAD ile masaya oturularak verilen karar meşru olamaz, gayrimeşru olur” diyerek dört ülkenin Kürtlerin bağımsızlık talebine karşı çıkma konusunda “tam mutabakat” içinde olduğunu açıklamıştır. 

Gerçekten de haritada bakıldığında, IKBY toprakları; İran, Irak, Suriye ve Türkiye tarafından kuşatılmış bir ülke görünümündedir. Ve bu durumda “Bu ülkeler isterse IKBY’yi boğar” denebilir.

Ama; 

- Bölge devletleri arasındaki “tam mutabakat”ın aslında “geçici” ve tam olmayan (kısmi) bir mutabakat,

- Devlet haritalarının demografik bileşimi yansıtmadığı ve Kürtlerin yaşadığı toprakların IKBY’nin topraklarından çok daha geniş olduğunu,

- IKBY’nin sadece dört ülkeyle komşu olmayıp aynı zamanda bu dört ülkedeki Kürt nüfusla da komşu olduğu gerçeği dikkate alındığında,

- Bölgeye müdahale eden Rusya, ABD ve İsrail gibi ülkelerin bölgedeki 30 milyon Kürt’ün kendi kaderini tayin isteğini görmezden gelemeyeceği gerçeği dikkate alındığında, “Biz dört koca ülke küçücük IKBY’yi boğarız” tarifinin bölgenin, politikanın ve hayatın gerçekleriyle kolay bağdaşmayacağını, bölge gerçeklerinin hem haritayı hem de “tam mutabakatları” zorladığı  apaçık görülmektedir.

KÜRTLER ABD VE İSRAİL İLE YAKINLAŞMAYA ZORLANIYOR

Nitekim, IKBY’deki gelişmeleri en yakından izleyen ve bu konuda en güvenilir gazetecilerden olan Gazetemizin Köşe Yazarı Hediye Levent, dünkü yazısında bölgedeki gelişmelere dikkat çekerken, şu önemli gözlemini de aktarıyor: “Tabii dikkate değer noktalardan biri de ‘Türkiye ve İran’dan sınır kapılarını kapatabiliriz’ açıklamaları yapıldığı günlerde  İranlı iş adamlarının Erbil’de daha fazla görünür olması. Türkiye ve İran arasındaki nüfuz savaşı sadece siyasi etki ile sınırlı değil. Erbil civarında Türkiye’nin ticari açıdan piyasayı domine ettiği göz önüne alındığında İranlı iş çevrelerinin piyasada alan büyütme çabasına girişmesi şaşırtıcı değil!” 

Yani Türkiye ile “tam mutabakat” içindeki İran, eğer Türkiye IKBY ile ticareti keserse Türkiye’nin boşaltacağı yeri doldurmak için girişimlere başlamış bile! Dahası dün Putin’in de Türkiye’nin İKBY’den Ceyhan’a petrol taşıyan boru hattının vanasını kapatmasının doğru olmadığını, “Bunun petrol fiyatlarını artıracağını bunu da kimsenin istemeyeceğini” söylemesi, Türkiye’nin “Vanayı kapatırız” iddiasının kolay gerçekleşmeyeceğini, hele de böyle bir dönemde bu çıkışın Putin’den gelmesi(*) önemli görünmektedir Çünkü Rusya’nın da IKBY’de petrol ve doğal gaz alanlarında  önemli yatırımları var. 

Bu yüzden de İran-Irak-Suriye-Türkiye dörtlüsünün IKBY’ye karşıladıkları “Tanımıyoruz, yok sayıyoruz” “aşiret reisi”, “nankör, hain Barzani” tutumunun Kürtleri ABD, İsrail ve Rusya ile iş birliğine zorlayacağını görmemek imkansızdır.

TÜRKİYE: ‘KÜRTLERDEN BAŞKA HERKESLE UZLAŞABİLİRİZ’ 

Bu dört ülke içinde bunu en "görmeyen" ise Türkiye’dir. Son altı yılda bu öngörüsüzlük Türkiye’nin Suriye ve bölge politikasının başlıca sorunu olurken, Türkiye’de de çözüm masasının devrilmesinden beri, kendi Kürt sorununu çözümsüzlüğe sürüklemesiyle içeride ve dışarıda büyük handikaplarla karşı karşıya kalmıştır. “Kürtlerden başka herkesle uzlaşabiliriz” tutumundan Erdoğan-AKP yönetiminin bir ders çıkarmadığı görülmektedir. Çünkü Suriye, Irak ve İran kendi Kürtleriyle uzlaşmak için daha esnek davranmaktadır. Nitekim bugün,  İran, hatta Irak Hükümeti bile IKBY ile Türkiye kadar cepheden karşı karşıya gelmemek için özen göstermektedirler.


BU ‘BAHAR HAVASI’ SÜRER Mİ?

İran'la Türkiye arasında kısa süren “bahar havası estiği dönemler”de; Türkiye ile İran’ın 1646’daki Kasrı Şirin Anlaşması’ndan beri savaşmamış Ortadoğu’nun en önemli, devlet geleneği olan iki dost ve kardeş ülkesi olduğuna vurgu yapılır! Ancak, bu sadece Türkiye-İran ilişkilerin bir yanıdır. Türkiye-İran ilişkilerinde asıl ve yüzlerce yıldır süren yan ise; “Belki savaşa kadar götürülmeyen ama savaş dışında rekabetin her biçimde sürmesidir” dersek bir abartı yapmamış oluruz. Bu rekabet bir yandan bir Şii-Sünni çatışması öte yandan da bölgede “Kim lider olacak” mücadelesidir. 

Bu yüzden de Türkiye-İran ilişkilerinde genel çizgi; rekabet ve gerilimdir. 

AKP’nin iktidar olmasından beri ise Türkiye-İran arasındaki mücadele açıkça “Sünni-Şii çatışması” ve “İslam dünyasında kim lider olacak” mücadelesi olarak somutlanmış görünmektedir.

Son bir yıldır ilişkilerin “bahar havası”na dönmüş olması sadece konjonktür gereğidir ve “bahar havası”nı güçlendiren ise IKBY’deki “bağımsızlık referandumu” olmuştur.

Ancak bu olumlu havanın sürmesini engelleyecek bulutlar da aktiftir.  Suriye sorununda gelinen aşama ve bir Sünni-Şii çatışmasını tetikleyecek bir gelişme, bu olumluluğu  tersine çevirebilir. 

(*) İran ziyareti sonrasında Türkiye’ye dönen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’in isteğini “espri” olarak değerlendirdi. “Petrol fiyatlarının artması Rusya’nın işine gelir” diyerek, Putin’in böyle söylerken aslında IKBY’ye ekonomik yaptırımlara karşı çıktığını görmezden geldi. Belki de görmedi! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...